Lanetli Aşk Ve Üniversite
Hafif rüzgarlı bir sonbahar mevsiminde başka bir şehrin sabahında ücra bir köşede kalmış bir yurdun soğuk demirden yatağında gözlerini açmıştı. Üzerinde biraz heyecanlı biraz da buruk bir hal vardı. Çünkü ilk defa ayrı kalmıştı ailesinden, ilk defa sabah uyandığında günaydın diyebileceği bir ailesi yoktu yanında. Ama üniversiteyi kazanmış olmanın da verdiği mutlulukla güne başlayabilirdi. Yurtta ilk günüydü ve kahvaltı yapmak içinden gelmemişti. Kampüste bir şeyler yerim diyerek derse gitmek üzere yola çıktı bizimkisi. Çıktı çıkmasına ama şehir bambaşkaydı. Daha önce yaşadığı memleketine hiç benzemiyordu, herkes birer yabancıydı. Önce biraz çekinir gibi oldu bu yeni hayatından ama sonra hayalindeki üniversiteyi kazanmış olduğunu aklına getirip kendisine cesaret verdi. Ve kampüsün yolunu tuttu. İlk gün olduğundan bilemediği için tramwayla gidilecek uzaklıkta ki kampüse yürüyerek gitti. Biraz yorulmuştu ama bu tatlı bir yorgunluktu. Liseden sonra üniversite. Bizimkisi için büyük bir şeydi herkes için olduğu gibi. Kampüsün kapısından içeri adımını atmasıyla duraklaması bir oldu. Şaşkın şaşkın etrafına bakınmaya başladı. Çünkü herkes bi değişikti. Erkeklerde uzun uzun saçlar küpeli kulaklar dövmeli vücütlar vardı. Bayanlarda da durum farklı değildi. Piercing adını verdikleri demir parçalarını vücutlarını deldirerek her yerlerine takmışlardı. Bi süre onlara şaşkınlıkla baktı. Çünkü bunları sadece televizyondan görürdü. Şimdi ise tam ortasındaydı onların. Bi an düşündü ve dedi ki kendi kendine; “ Acaba anormal onlar mı yoksa ben miyim…” Sonra toparlanıp derse gireceği binayı aramaya koyuldu. Biraz dolaştıktan sonra birine sormak istedi ve sordu ama aldığı cevap da gördüğü kişiler kadar garip gelmişti bizimkisine…
- Bizimkisi ; “Pardon ben İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesini arıyorum da, nasıl bulabilirim..”
- Sorduğu kişi; “ Bak moruk, burdan böle dümdüz akıcan, sonra sağa çark yapıcan tam karşında, anladın mı moruk… “
- Bizimkisi; “ Teşekkür ederim anladım moruk .. “
İşte bizimkisi böyle bir konuşma arasında kalmıştı ve ortama hemen ayak uydurmak istedi ve moruk diyerek ilk adımını atmıştı aklınca Sonra tarife göre ilerledi kampüsün içerisinde ve sonunda binayı bulmuştu. Şimdi ise sırada sınıfını bulmak vardı. Az ilerde sırtı dönük etrafına bakınan bir kız dikkatini çekti ve ona sınıfı sormak istedi. Yanına yaklaşmaya başladı ve “ Af edersiniz, ben yeniyim de birinci sınıfı arıyordum acaba siz biliyor musunuz? “ diyecekti ki, kızın gözlerine dalıp gitti. Öylece bakakaldı şaşkın ama sempatik bi tavırla Kız “iyi misiniz “ diye sordu bizimkisine. O da kekeleyen bi sesle “iyiyim” dedi. Sonra sormak istediğini kıza zor şer sordu ama kız da bizimkisi gibi yeniydi, o da bilmiyordu. Sonra ikisi yanyana sınıfı aramaya koyuldular ve sonunda buldular. Tam kapıdan gireceklerdi ki ikisi birlikte kapıdan içeri bakakaldılar. İçerisi kapalı bir tribün gibiydi. Sınıf dedikleri yer koskoca bir anfiydi. Sonra birbirlerine bakıp güldüler, ikisinin de halleri çok şekerdi. Ve şaşkınlıklarını bir kenara bırakıp içeri girdiler ve kendilerine birer yer seçtiler. Yanyana oturmadılar çünkü ikisi de çekingen ikisi de ürkekti. Ama oturdukları yerden birbirlerini çapraz bir şekilde görebiliyorlardı. Bu onlar için bir avantaj sayılırdı. Sonra içeri top sakallı yaşlıca birisi girdi. O kişi dersi anlatacak olan profesördü. İçeri girdiğinde bi an ayağa kalkmak istediler ama lisede olmadıklarını oturdukları yere bakınca anladılar. Ve yine gülümseyip geçtiler. Profesör dersi anlatmaya geçmeden önce bir takım şeyler söyledi.;
Profesör; “ Artık lisede değilsiniz, burda ben ders anlatırken sizler not tutmak zorundasınız. Ben hızlı da anlatabilirim konuyu ama siz muhakkak yetişmek zorundasınız. Ve anlattığım her konu sınavda karşınıza soru olarak gelebilir ve hiç bir şekilde tolerans göstermem…” dedi.
Bizimkisi çok korkmuştu duyduklarından ama belli etmiyordu. Aslında korkma konusunda yalnız değildi. Ve ders başlamıştı artık. Profesör dediği gibi çok hızlı anlatıyordu konuları. Ders sıkıcı bi hal almaya başlamıştı ve bizimkisi dersin ne zaman biteceğini merak ediyordu. Lisede değildi ki zilin çalacağı zamanı hesaplasın. Bunları geçirirken kafasından “ bugünlük bu dersimiz bu kadar çıkabilirsiniz “ cümlesini duydu. Hiçbir yeri de bilmiyordu ki molada nereye çıksın. Kendisi gibi yeni olan ve girişte tanıştığı kızın yanına gitti ve “beraber dışarı çıkalım mı? ” diye sordu. Kız da “tamam olur “ dedi. Ve beraber dışarı çıktılar, kampüste yan yana yürüdüler ve sohbet etmeye başladılar. Tabi ki ilk sohbetleri tanışma üzerineydi. Birbirlerini iyice tanıdılar. Kız çok güzel bizimkisi ise yakışıklı sempatikti. İkisi de birbirinden hoşlanmıştı, her hallerinden belliydi. Bizimkisi hatta hoşlanmakla kalmayıp, kızı ilk gördüğü anda aşık olmuştu. İkisinin de birbirlerinin o şaşkın halleri çok hoşlarına gitmişti. Ama bizimkisi yıllar önce yaşamış olduğu kötü şeyler yüzünden aşık olmaktan birine sevdiğini söylemekten korkar olmuştu ve bunları yaşamamaya söz vermişti. Ama yapacak bişey yoktu artık âşık olmuştu bile. Olmuştu ama kıza hiçbir zaman söyleyemeyecekti geçmişin yüzünden. Günler böyle gelip geçti ve bizimkisinin kız da başka bir de yakın bir erkek arkadaşı olmuştu. Bu erkek arkadaşıyla çok samimi olmuşlardı adeta yıllardır tanıyorlardı birbirlerini. Sıkı dostular artık onunla da. Bizimkisi bu şehre ilk geldiğinde yurtta uyandığı ilk sabah günaydın diyebileceği kimse olmadığı için üzgündü ya artık her sabah uyandığında kampüse gider ve o güzel kahve gözlü kıza günaydın derdi. Kızın da o anlar gözlerinin içi gülerdi, çünkü kız da bizimkisine aşıktı. Her gün bizimkisinden aşkını itiraf etmesini bekledi ama bilmediği bir şey vardı o da bu itirafın hiçbir zaman olmayacağı. Böyle geçerken zaman, bir gün arkadaşı bizimkisinin yanına gelip “ Abi sen şu kızla samimisin, ya ben ondan çok hoşlanıyorum. Benim için ona sorar mısın erkek arkadaşı var mı, benle konuşmak ister mi? “ diye. Bunu duyan bizimkisi öylece hiçbir şey söyleyemeden kalakaldı. Arkadaşı “ abi iyi misin, konuşursun değil mi? “ diye sordu. Bizimkisi tabi konuşurum deyip hemen ordan ayrıldı. Ne yapacağını bilemez durumdaydı. Ağlamak kaçınılmaz olmuştu. O gün derslere girmedi ve ruhsuz bi halde şehrin caddelerinde saatlerce dolaştı ve sonra yurduna döndü. Odasına girer girmez yatağına kapanıp, saatlerce ağladı ve sabaha kadar gözünü hiç yummadı. Sevdiği kişiyle başka bir erkek için nasıl konuşabilirdi. Yüreği buna nasıl dayanırdı. Kendi eliyle sevdiğini başkasına vermek üzereydi. Sabah erkenden yurttan çıktı, çünkü tüm duvarlar üzerine gelmeye başlamış nefes alamıyordu. Kendisini kampüste sevdiği kıza her sabah günaydın dediği yerde bulmuştu. Orda öylece hiçbir yere bakmadan kıpırdamadan sevdiği kızın gelmesini bekliyordu. Ve kız geliyordu. Bizimkisinin acısı daha da arttı ve kız gelip günaydın dedi. Bizimkisi de günaydın deyip “ Sana bişey söylemem gerekiyor..” diye söze devam etti. Bunu duyan kızın sevinçten gözlerinin içi gülüyordu. Çünkü artık bizimkisinin aşkını itiraf edeceğini sanıyordu. Ve bizimkisinin gözlerine baktı. Sanki ben de seni seviyorum der gibiydi kızın gözleri. Ve bizimkisi yumruğunu sıkarak durumu anlattı. Kız duydukları karşısında şok olmuş, gözlerindeki o mutluluk yok olmuştu. Bizimkisine çok kızmış kırılmıştı. Ve bu kızgınlıkla arkadaşıyla konuşabileceğini söyledi. Bizimkisi daha da kötü olmuştu. Çünkü cevabı duyana kadar içinde ufacık da olsa bir umut vardı kabul etmeyeceğine dair ama kız kabul etmişti. İkisi de bi süre sessiz kaldıktan sonra farklı yönlere doğru yürümeye başladılar. İkisi de derse girmedi. Kaldıkları yurtlara dönüp ikisi de sabaha kadar ağladılar. Ertesi gün kampüse gözleri kan çanağına dönmüş bir halde geldiler. Bu sabah çok farklıydı, birbirlerine günaydın bile dememişlerdi. Öylece derse girdiler. Ve arkadaşıyla görüşme saati gelmişti. Onlar konuşmak için buluşmaya gittiklerinde bizimkisi de kampüsü terk etmişti. Nasıl durabilirdi ki orda… Kızla arkadaşı bir araya gelmişti. Arkadaşı tam sizden çok hoşlanıyorum diyecekti ki kız onu susturdu ve “ Önce benim sana söyleyeceklerimi dinle, sonra sen söyle “ dedi. Arkadaşı da tamam dinliyorum dedi. Ve kız başladı bizimkisiyle aralarında olan durumu anlatmaya. Arkadaşı duydukları karşısında çok şaşırmış ve kendini çok kötü hissetmişti. Ne yapacağını ne söyleyeceğini bilememişti. Bi an ikisi de sessiz kaldı ve bu sessizliği kızın “ Bi konuda sen bana yardım edeceksin.” cümlesi bozdu. Ve aklındaki düşünceleri çocuğa anlattı; “ Senle oyun oynayacağız. Çünkü o beni çok kırdı. Herkese sevgiliymişiz gibi görünecez ama sadece normal birer arkadaş olacaz.” dedi. Çocuk mecburen kabul etmek zorunda kalmıştı. Ertesi gün derse geldiklerinde bizimkisi bitkin haldeydi. Ve üzgün bir şekilde arkadaşına neler olduğunu, sevgili olup olmadıklarını sordu. Aldığı cevap karşısında daha da çok yıkılmıştı. Çünkü sonucu öğrenene kadar içinde az da olsa kızın kabul etmeyeceğine dair bir umut vardı. Ama şimdi o umut da kaybolmuştu. O gün okulda akşamı zor etti. Yurda dönüp yine sessiz sessiz sabaha kadar ağladı. Sabah yatağından çıkmak istemedi. Taki arkadaşı gelip, dışarı çıkalım bugün dolaşırız biraz, hava çok güzel diyene kadar… Bizimkisi de çaresiz kabul etti ve birlikte dışarı çıktılar. Aslında arkadaşının niyeti vakit geçirmek falan değildi, aklında çok güzel bir fikir vardı. Düşüncesine göre aşk ve sevgili konusunda bizimkisiyle sohbet edip, birine aşık olup olmadığını itiraf ettirip ve aşık olduğu kişiyle neden konuşmadığını öğrenip ona yardım etmekti. Ve başladı konuyu açmaya. Konu açıldığında bizimkisi bi an kötü oldu ve başladı anlatmaya;
( “ Bana birine aşık olup olmadığımı sordun ya, evet aşığım hem de deliler gibi. O kişiyi çok seviyorum, ilk zamanlar onun da beni sevdiğinden emindim ama meğerse değilmiş. Ben ona aşkımı söylemedim ama o da şuan bir başkasıyla birlikte. Şimdi sen de merak ediyosundur değil mi neden konuşmadığımı. Bak sana her şeyi en baştan anlatayım da dinle. Şimdi bundan 12 – 13 sene önceydi. Yine şuan olduğu gibi bir kıza ilk görüşte aşık oldum ve o günden sonra ondan başka bir şey düşünemedim. Onunla hemen konuştum ama bana karşılık vermedi ve ben hemen vazgeçmedim. Onun kalbine girebilmek için elimden gelenin fazlasını yaptım ve sonunda başarmıştım. O da bana aşık olmuştu ve çok güzel bir ilişkimiz başlamıştı ve bu ilişki o kadar ciddi bir hal almıştı ki lise bitince aynı üniversiteyi kazanıp birlikte okuyacak ve üniversite de bitince evlenecektik. Böylesi hayallerle mutlulukla dolu tam 4 sene geçmişti ve artık lise son öğrencileriydik. Hayallerimiz hiç bitmiyordu aksine günden güne artıyor daha da güzelleşiyordu taki o kötü güne kadar. Hayatımın en kötü anıydı o gün. Sevdiğim kız bir hafta sonu ailesiyle şehir dışında ikamet eden teyzesinin yanından dönerlerken feci bir trafik kazası geçirdi ve hemen yoğun bakıma kaldırıldı. Anne ve babasında ciddi bir sorun yoktu ama sevdiğim çok kötüydü. Kaza haberini aldığımda duyduklarıma inanamadım daha doğrusu inanmak istemedim. O an ölmek istedim yok olmak. Hemen hastaneye koştum. Daha iki gün öncesine kadar benle el ele gezen kişi şimdi yoğun bakımda hareketsiz bir şekilde öylece yatıyordu. Onu orda öyle gördüğümde olduğum yere düşmüşüm. Gözlerimi açtığımda kolumda serum takılıydı. Uzun bir süre yoğun bakımda kaldı ve ben de her gün her gece onunlaydım. Gözlerini açıp eskisi gibi bana gülümsemesini bekledim günlerce. Ama o hiçbir zaman açmadı. 10 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra yaşamla verdiği mücadeleyi kaybetti. O gün o kadar çok dua ettim ki yaradana ben de öleyim diye ama ne çare… 2 sonra toprağa verdik. O gün de ordaydım. Canımdan bir parçayı toprağın altına koydular ve üzerine kürek kürek toprak attılar. Durun ne yapıyorsunuz benim aşkıma bitaneme toprak yakışır mı hiç dedim ona gül atmalıyız dedim, üzerini örtmeyin dedim orda nefes alamaz ki beni orda göremez ki ve beni görmeden uyuyamaz ki dedim ama kimseye dinletemedim ve sonra hıçkıra hıçkıra kendimden geçene kadar ağladım. Ve o gün mezarının başında ona söz vermiştim ondan başkasını sevmeyeceğim diye ve öyle de yaptım. 5 sene kimseye aşık olmadım kimseyi sevmedim taki buraya gelene kadar. Burda bir kıza ilk görüşte aşık oldum ama ona sevdiğimi söyleyemedim. Çünkü onu da kaybetmekten korktum. İşte sevdiğime onu sevdiğimi söylemememin nedeni buydu, onu kaybetmekten korkmamdı. Onunla birlikte olmadan onu görebiliyordum onunla konuşabiliyor gözlerine bakabiliyordum. Ama eğer ona aşkımı söyleseydim, belki onu da kaybedecektim diğerini kaybettiğim gibi. Çünkü her gece rüyalar görüyordum. Rüyamda yıllar önce kaybettiğim kişiyi görüyordum ve bana diyordu ki rüyamda; “ Bak bana mezarımın başında söz vermiştin kimseyi sevmeyeceğine dair. Eğer bir gün gelir birine aşık olur da ona aşkını söylersen, çok geçmeden onu da beni kaybettiğin gibi kaybedeceksin, bunu aklında çıkarma sakın… “
6 sene her gece aynı rüyayı görüyordum. İşte bu yüzden şuan sevdiğime onu sevdiğimi söyleyemiyorum, sırf ona bişey olmasın diye.” )
Arkadaşı bizimkisinden bunları duyunca şok olmuştu ve çok da üzülmüştü. Ertesi gün bu olanları kıza anlattı ve kız da çok üzülmüştü. Bizimkisine kırgınlığı o anda son bulmuştu ve yarın olup okula gittiğinde bizimkisine gerçeği anlatacak arkadaşıyla aralarında bir şey olmadığını ve bizimkisini sevdiğini söyleyecekti. Ertesi gün erkenden kampüse gidip bizimkisini beklemeye başladı. Ama gelen olmadı. Saatler ilerledikçe kızın umudu kaybolmuştu. Hava kararmaya başlamıştı yavş yavaş ama bizimkisi gelmemişti. Ertesi gün arkadaşıyla bizimkisinin yurduna gittiler ve odasına adım attıklarında boş bir yatakla kapağı açık kalmış bir dolap gördüler. Kız dolabın yanına yaklaştığında içerisinde küçük küçük kağıt parçaları gördü ve bir tanesine uzanıp aldı. Kağıtta bir not yazılıydı. Notta şöyle diyordu; “ Yıllar sonra ilk defa birine ilk görüşte aşık oldum. Acaba senle konuşmalı mıyım ? “ Kız başka bir nota uzanıp aldı. Bu notta ise ; Her şey çok güzel, biliyorum sen de benden hoşlandın ama ah bir de şu rüyalar olmasa… “ yazılıydı. Kız şaşkınlık içerisinde kalmıştı. Ve hemen diğer bir nota uzandı. O notta ise ; “ Bugün karar vermiştim senle konuşmaya ama kampüse gelirken bir camiinin önünden geçtim ve orda musalla taşında bir tabut vardı, üzerine ise bir tane gelinlik örtmüşlerdi. İşte onu gördüğümde yine senle konuşmaktan vazgeçmiştim. Çünkü senin de ölmeni istemedim sevdiğim. Sen ölme diye sevdamı hep içimde sakladım ama ben seni çok sevdim be sevdam çok sevdim… “ yazılıydı.
Kız notları okuduğunda daha da kötü olmuştu. Ve ağlamaya başlamıştı. O günden sonra kız bizimkisini bir daha hiç görmedi. Ama bizimkisi hep sevdiğinin yakınındaydı hep onu izledi ve görünmez bir güç gibi onu her şeyden korudu. Bizimkisi her şeyi yarım bırakıp gitmekle doğru mu yapmıştı acaba, bilinmez… Ama bildiği tek şey vardı, sevdiği o kız şimdi mutluydu. Onun hakkında her şeyi biliyordu bizimkisi, tıpkı şuan ikinci çocuğuna hamile olduğunu bildiği gibi…
Bizimkisinin sevdiği o kız hakkında her şeyi bildiğini ben nerden mi biliyorum, çünkü o kişi bendim…
Şair His
( Deniz HALAT )
Dikkat : Bu hikaye tamamen gerçeklerden esinlenerek yazılmış gerçekten yaşanmış bir olayı anlatır...