- 645 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Demet Gül
Verecek kimsesi olmayan biri neden bir demet gül alır? Koklamak için mi? Hayır. Yani bilmiyorum. Neden cebimdeki bütün parayı verip bir demet kırmızı gül aldığımı bilmiyorum. Her gün düzenli olarak koşuya çıkan şu yaşlı kadın için mi? Yoksa ne zaman karşılaşsam elinde gazeteye sarılmış bir şişeyle dolaşan ayyaş için mi? Hayır bu da değil. Eminim hiç değil.
Namık Amca’nın teknesini bağladığı yerin hemen üst tarafında bir bank var. Oraya oturdum ben de. Çevirip güllere baktım. Güzel değil demek haksızlık olurdu doğrusu. Gerçekten çok güzel güller. Ben dalıp gitmişken Namık Amca usul usul teknesinden çıkıp o her zamanki gülünç surat ifadesiyle:
-Hayırdır yeğenim? Kimi beklersin? Kimedir o güller?
-Yok be amca. Kimseye olduğu yok.
-De bakalım de. Bilmez isin beni? Demem kimseye.
Namık Amca’ya kime niçin aldığımı bilmediğimi söylemezdim. Söylememeliydim. Hiç usanmadan günlerce dalga geçerdi benimle. Ve ben buna hazır değildim...
-Hadi bakalım. Öyle olsun. Güzel güller ama. Kıymetini bilene ver...
Yüz ifadesini hiç değiştirmeden yine girdi teknesinin küçücük kamarasına.
Dakikalar öncesinde önümden geçmesini beklediğim kadın hala geçmedi. Düşünüyorum da... Gülleri ona mı versem? Yaşlı ama mutlu olmak onun da hakkı sonuçta. Zira ben kırk beş yaşının bunalımından kurtulmak için her gün düzenli koşu yapan dul bir kadın olsaydım ve yirmili yaşlarda genç bir erkekten bir demet gül alsaydım mutlu olurdum. Kim olmaz ki? Evet. Karar verdim. Gülleri o kadın vereceğim.
Herkesin başına gelmiştir. "İşte şimdi" dedirten bir kaç saniye... Soğuktur. Tüyler ürpertir. O an haykırmak gelir içten. Ama yapılmaz nedense. Susulur. Konuşmak saçmalık halini alır. Gereksiz boş bir fiil misali. O an dünya neden dönüyor diye düşünmez kimse ve düşünmezsin. Belki de düşünemezsin. Bilemiyorum. Dönerse dönsün kimin umrunda...? Kimin umrundaki benim umrumda olsun? Olmasın tabi.
İşte benim için böyle anlardan biri. Benden yaklaşık yirmi adım uzakta narin adımlarıyla, ne çok zayıf ne de çok şişman hoş bir hanımefendi hafif hafif yürüyor. Dünya durdu mu? Dursun... Yüzünde ve yüzümde hafif bir tebessüm... Gamzesiyle birlikte. Saçları omzunda. Rüzgarı bekliyorlar. Onunsa üzerinde siyah uzun bir elbise. Gözleri ve saçları gibi. Teni beyaz. Yengeç burcu sanırım. Hani bazıları için gözlerinin içi gülüyor denir ya bununki bambaşka bir şey. Of anlatamıyorum. Omzunda küçük bir çantası var. Topuklu ayakkabılarının sesini duyabiliyorum bana doğru geliyor. Terledim...
Kim olduğunu bilmediğim ve bunun için kendimi kötü hissettiğim ilk kişi bu. Gerçekten kötü hissettim.
Ben bunları düşünürken o Namık Amca’nın teknesinin başına gelmiş sohbet ediyorlar. Ne ara geldi acaba? Sorulması gereken asıl soru Namık Amca’nın bu genç bayanı nereden tanıdığıydı. Herkes onu askerdeki oğlundan başka kimsesi olmayan harbi biri olarak tanırdı. Ben de öyle tabi. Ama varmış...
Güllere baktım. Bana o an çok farklı göründüler. Sanki içlerinden biri gülleri O’na vermemi istiyordu. Ve sonra hepsi "Bizi O’na ver hemen..." Ayaklarımda dermen yok ki nasıl yapayım? Yapamam. Yapamadım. Kafamı kaldırıp baktığımda çoktan uzaklaşmıştı. Ama bu kadar çabuk mu? Neden?
Namık Amca bana bakmış gülümsüyordu... Ne düşündüğümü nereden biliyordu ki?
-Neden vermeden be oğlum?
Ben boş boş bakıyordum.
-Neden vermedim?
Neden...?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.