- 783 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Şafaklar Söker Gözlerinde
Sustukça imgem oluyorsun, gökçül gözlerin içimde
Aşk, dudaklarınla çizdiğin resim, eflatun bir gecede
Hançer özlemin sokulur günün ilk ışıklarıyla bedenime
Avuçlarımdaki yaşam suyumsun, şafaklar söker gözlerinde.
Saçlarına gün batımları dökülünce başlardı bende özlemin. Avuçlarındaki iyot kokularını şakaklarıma hapsederek kalabalık insan gürültüsüne dalardım, sen bir vapur güvertesinde aşkla denizi izlerken. Bir martı getirirdi kokunu sonra, adımlarım geri geri giderdi. Şiir gözlerini gizlerdim içime, gecenin karanlığını serkeş geçerdim. Yanardı avuçlarım, hissederdim yeniden yüreğini ve işte o an sana olan ölümsüz sevgimi düşlerdim.
Bütün yaşanmışlıkları çoğul yapmak, yorgun sabahların düş esneyişine benzer. Sesimiz bozkırda yankı yapar ve söz kıvılcımlara düşer. Gecemizin urgan izleriyle vurgun kelimeler dizeriz gönül tespihimize. Bütün çiçekler bataklığı sevmez, feriştah olsa da sevda, kar etmez. Anlayacağın sevdam, yüreğimizdeki ağlamaklı resimlerle varsıl günler okşarız. Binlere, on binlere çarparız ömür takvimimizi. Çapımız hüzün, mevsimimiz güz’dür. Gemilere sığmaz yelkenlerimiz, turnalar başımızın üstünden geçer. Düşürme hüzün perçemlerini yüzüne, kırk yıl geçse de seni sever bu derbeder.
Bütün gecelerin içindesin bundan böyle. Yeşil yüreğin oldukça baharlar bitmez bende. Rüyalarım diyorsan gülüm, en güzel düşlerimi ruhunda gizle. Senin içinde, senin ruhunda sana aşık bir seven var bundan böyle. Unutulanlardır tütün sargısı geceye sardığımız hüzün. Karanlık öfkenin yansımasını saklarken hecede, biz özlemin türlüsünü karıştırırız ıslıklı bir tencerede. Avuçlarımız kelepçelidir ve sıkar aşkın parmaklarını, ne yapsak bitirilemeyecek bir bilmeceyle koparırız biz aşkın takvim yapraklarını.
Kervanlara yükledim seni özlerken şiirlerimi. Hurma gözlerinin ülkesine kamçıladım yorgun develerimi. Sancılı geceler doldurdum kadehime gülüm, yokluğunun göçebe çadırlarında bir şarkı çığlığıyla yüreğini içtim. Seninle çektim aşk yorganımı üzerime, üşüdükçe soluğunla ayaz geceleri bir bir geçtim. Rengârenk taşlar topladım sana, özlediğinde beni denizlere atman için. Gül kurusu sevdalar biriktirdim yastığına, yorulduğunda başını yasla diye. Uykular çağırdım sana gülüm, rüyalarında kollarımı doldur diye. En güzel şiirler yazdım sana, ruhundaki fonlarla yorumla diye.
Senin kollarında gecenin saçlarını okşayacaksam, senin dudaklarında en bitimsiz rüyalara dalacaksam, senin koynunda dünyanın en güçlü aşığı olacaksam, senin bedeninden minik bir şaheser yaratacaksam, al beni ruhuna, arala gönlünün kapısını kadınım. Seninle bitimsiz bir rüyaya hazırım. İklimsiz titrekliğin aşk notlarında bir dilim sevgiye günaydınlar sürerek karıştırırız sevda çayımızı her sabah. Yüreğin kasırga oymaklarından çıktığımız yolculuklarda uzaklardaki deniz fenerlerini arar, denizin duyulduğu, ancak görülemediği o efsane hücrelerde cezamızı çekeriz. Biliriz ki, her bahar yeni bir tomurcuk gibi uzanır yıldızlara. Gün döner, ışır güneş ve içimizin enlem boylarında dokunur bu yüreklere sevinç.
Ağrımı emzirdikçe sana güçlenip bereketli topraklar oluyorum. Zaman kıracakmış aşkın şifresini gönül kilidim. Yüreğimdeki tüm hazineler bundan böyle senin. Anılarımın kanlı mendillerini gözyaşını düşürdüğün gün atmıştım, seni severek aşkla yeniden buluşmuştum.
Bu gece düşlere anıların örgüsünü dolayarak koy yastığa başını. Güzelliğinin asmalarıyla donat ruhunun en güzel mahzenini. Yorgun savaşçılara mey ol, kan gibi, aşk kupasına dol. Bu gece acıların köklerini sök, yaşam ağularını sarı denizlere dök. Tanrıların eteklerinden huzuru, meleklerin kanatlarından sevda suyunu iç. Bu gece aşkı seç, bu gece bitimsiz bir napoliten şarkıyla rüyalardan kırılgan ülkelerime gülüşlerinle geç.
Saçlarına güneşin ışıkları düşünce seni arar oldum günlerin özlem saatlerinde. Yüreğinin sularından uzak durdukça ben erken vedalarla adımlıyorsun evliyalar şehrini. Sevinçlerinle sorgulanmıyorum, öpücüklerinle kutsanmıyorum. Altında kaldığım bir dağın taşlarını taşımakla, adına başka anlamlar yüklemekle geçiyor seninle harman mevsimim. Yankım sarı başakları eğmeden, yüreğime başka eller değmeden sensizliğin zindanlarına girmem ben.
Güzelliğini aynalara sunarken gözlerimi düşürdüm yüreğine. Sevinçlerin yollara düşecek, dost meclislerine gülüşlerini selamlayacaktın kim bilir. Güneşi sıvamıştın saçlarına. Ben Akdeniz olup seni beklerken. Kopan halatları gibiydik sanki mavi boyalı bir geminin. Utangaçtı bekleyişlerimiz. Dalgalı denizlerde sonsuz sözcüklerin dalgıçlarını derinimizde gizlerdik. Aynı batıktı aradığımız ve biz hep gecelerde uzak adaları arardık.
Gülüşleri ve sevişleri camdan kavanozlarda bekletip, dağlardan inen soğuk suları içerek hüzne bağlarız bizler şiirleri. Türküler dinler, şarkılarla demleniriz. Gözlerimizdeki kızıl ikindilerden günün zülfüne şafak düşürürüz. Hep zulamızdadır esir aldığımız güneş, meleklerimizden vahşeti gizler, aşkla dönen bu yer küreyi akbabalara da vermeyiz.
Sızınca anıların şırası dal ıslanır ansızın. Güneşli günler takarız sevda yollarında yakamıza, avuçlarımızdaki nasırları gizleyerek. Akşamın ayazı düşer yüreğimizin sevda odalarına, kimi geçmişimize ağlarız. Bir fısıltıdır aşk gülüm, özlemin sofrasında kaybettiklerimize ağlarız.
Yine aynı gecenin raylarındayız seninle. Aynı istasyonlardan yorgun yolcular binecek bu sevda trenine. Az sonra aynı gecenin içinden koparak kendi dünyamıza varacağız ve bir yorgunluk melodisi dökülecek seven yüreğimizden. Düşecek bedenin yatağa ve uykular çağıracaksın yorgun usuna. Az sonra dalınca uykulara şiir yüreğimin eşsiz sultanı olacaksın ve kaybolan bir güne dudaklarını dayayacaksın. Az sonra rüyalarının en delişmen karelerinde yalnız benim olacaksın.
Bu şiirin hikayesi:
Henüz keşfedilmemiş sevgilerin koyaklarında ruhumuzun ilkyaz sevinçleri taşırız içimizde. Dilimizdeki yaşam bilgisiyle, inancımızın korkusuz hayalleriyle, bulutlara resimler çizeriz. Her şafak umuttur ve biz o şafaklarda hızla dönen bir küreye rest çekeriz.