- 1547 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
CEZA KANUNU
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Pallas” adı, tarihe tanıklık etmiş ve birazdan kendisinden çokça söz edeceğim, İzmir’de bir sinemanın ismidir. “Pallas” sineması, 1908 yılında 1.Kordon’da hizmete girdi. İzmir’deki 1922 yangınından kurtulan ender binalardan birisidir. Bu tarihten 1926’ya kadar “Palas” adıyla işletildi.
1926’ da Tayyare Cemiyeti’ne (THK) geçen sinema, 1930 yılında kiralanır ve işletmecisi tarafından ismi “Majik” olarak değiştirilir. Bu isimle 1933 yılına kadar devam eder ve aynı yıl Tayyare Cemiyeti (Türk Hava Kurumu) sinemayı kendisi işletmeye başlar. Artık Tayyare Sineması adıyla anılan mekan, 1940 yılında İzmir Belediyesi’ne satılır. 1968 yılına kadar çeşitli işletmeciler tarafından işletilen sinema, belediye tarafından da aralıklarla tiyatro olarak kullanılır ve en sonunda belediye tarafından bir iş adamına satılır. Kısa bir süre daha sinema olarak faaliyet gösteren bu tarihi mekan, yıkılarak, yerine Tayyare Apartmanı inşa edilir.
İşte yıkılan ve bir zamanlar sinema olan, şimdi ise yerinde Tayyare Apartmanı’nın bulunduğu, İzmir Kordon’da Atatürk Cad. 204 numaralı yerdeki, zamanın “Pallas”ının olduğu bu yapının hemen yanındaki sokağın ismi dikkatleri cezp eder. Sokağın adı “Bedia Muvahhit” sokağı’dır.
Bedia Muvahhit, Notre Dame de Sion’ da eğitim görmüş, Fransızca ve aynı zamanda Rumcaya da hakim, kendisi gibi o da Darülbedayi (konservatuvar) oyuncularından olan Ahmet Muvahhit’in eşidir. İstanbul’da doğan ve babası müddeumumi (savcı) olan, Bedia Muvahhit, Türkiye’nin ilk Müslüman kadın oyuncusudur. (daha önceleri temsillerde genellikle Ermeni kadın oyuncular görev alıyordu.)
Darülbedayi tarihinde ilk kez İstanbul dışında turneye çıkmak için İzmir’i seçer ve 1923 Temmuz sonlarında oyuncular İzmir’e gelirler. Temsil yeri “Palas” sinemasıdır. O sıralarda Atatürk İzmir’dedir. Darülbedayi oyuncuları Muammer Bey’in Uşakkizade köşküne giderek Atatürk’ü ziyaret ederler. Gazi Paşa’yı oyunlarına davet ederler. Olumlu yanıt veren Atatürk, aynı yıl Halide Edip’ten uyarlanarak film haline getirilen “Ateşten Gömlek” filminde izlediği ve çok beğendiği Bedia Hanımı sorar. Ona neden rol verilmediğini öğrenmek ister. Sonunda ekip hemen Gazi Paşa’nın dileğini yerine getirmek için bir Fransız oyunu olan, Ahmet Nuri Sekizinci tarafından adapte edilmiş “Ceza Kanunu” adlı oyunda “Sacide” rolünü Bedia Muhavvit’e verirler. Sahneye devletin izniyle çıkan ilk Müslüman Tük kadını olma sıfatıyla, bir gecede rolüne hazırlanan ve ertesi günü sahne alan Bedia Muhavvit, Gazi Paşa’nın da “Palas” ta izlediği bu oyunda, büyük beğeni kazanır.
Bir vodvil niteliğinde olan “Ceza Kanunu” oyunu, eşini (Sacide), Fransız Piyano Hocası (Caroline) ile aldatan çapkın bir kocayı (Amberi Bey) ve onu savunan Avukatı (Sebati) arasında geçen olayları anlatan eğlenceli bir oyundur.
1993 senesinde belediye tarafından, bu oyunun oynandığı “Palas” ın hemen yanındaki sokağa, “Sahneye Çıkan İlk Türk Müslüman Kadın Sanatçı” sıfatıyla, Bedia Muhavvit’in adı verilir.
İzmir ve ülkemiz için bu önemli namzet ne yazık ki gereken ehemmiyeti geçmişteki nice sanatçılarımız gibi o da görememiştir. Bir çok filmde rol alan ve sahnelerde ömrünü yitiren bu sanatçıya ancak 90’ lı yaşlarına merdiven dayadığı sıralarda yani 1987 yılında Devlet Sanatçısı payesi verildi. O, vefat ettiği 20 Ocak 1994 yılına değin, sahneden karanlığa bir ışık yakan, unutulmaz insanlardan biriydi.
İzmir’de o zamanlar sahnelenen bu oyun bende başka bir his daha uyandırdı. Daha doğrusu ilginç bir merak. Biliriz ki Gazi Paşa İzmir’e geldiğinde Uşşakizade köşkünde kalır. Muammer Bey’lerde. Gazi Paşa’nın eşi, Latife Hanım’ın babası ve kayınpderi namzetiyle. Muammer Bey İzmir’in tanınmış simalarından ve gece alemlerinde boy
göstermişliği olan bir zat. İzmir işgal öncesi meşhur tavernalarında sahne alan Karantinalı Despina ile illegal zevcesi (metres) münasebetiyle epey dedikodusu da bulunur. Palas ‘ta sahnelenen oyunun içeriği de aldatma ve çapkınlıklar olunca acaba diyorum, (bence büyük bir ihtimalle o da izlemiştir.) “Ceza Kanunu” nu izleyenler arasında o da var mıydı ya da neler hissetti. Bir de burada Halit Ziya Uşaklıgil’i de anmadan geçemeyeceğim. Onunda bir müddetlik İzmir de bulunmuşluğu vardır. Hani şu şimdilerde dizilere de konu olan meşhur roman Aşk-ı Memnu’nun yazarı ve Muammer Bey’in de kuzeni. Bu romanda da aşk, entrika, aldatma, aldanma hepsi var. Genetik bir durum olsa gerek ki ikisinde de hem romanlarına hem yaşantılarına işlenmiş durumlar bulunur.
Ey İzmir sen nelere kadirsin, şimdi aklıma Attila İlhan’ın o meşhur şiiri geldi :
Bir gül takıpta sevdalı her gece saçlarına
Çıktı mı deprem sanırdın “kara kız” kantosuna
Titreşir kadehler camlar kırılır alkışlardan
Muammer Bey’in gözdesi Karantinalı Despina..
YORUMLAR
yazımı günün yazısı olarak değerlendiren saygıdeğer kurula ve yorumlarını esirgememiş siz değerli edebiyat defteri üyelerine teşekkürlerimi bir borç bilirim.
Bu yazıyı okuduktan sonra yazarın diğer yazılarını da okumak istedim.Her biri güne düşebilecek yazılar olarak kaleme alınmış,birbirinden güzel anlatıma sahip.Okumayan herkese tavsiyemdir.
Bu makaleye gelince insanın genel kültürüne katkıda bulunan,bunu yaparken okuyucuyu içerisine çekmeyi başaran bir anlatımla karşılaşıyor olmanız.İzmir 'e dair çok yazı ,şiir yazılar,sanata ve sanatçıya çok atıfda bulunulur ancak bu bir başka olmuş.Tebrik ediyorum.Böylesi usta bir kalemle karşılaştığım için mutlu oldum.Kutlarım yazarı.
Saygılarımla...
Furug