- 1337 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MALİHÜLYA
MALİHÜLYA
Sen aşkı ömrünce tanımadınsa
Sevmek ne demektir,bilemezsin sen
Bugün içimde adlandıramadığım ve hatırı sayılır garip bir melal, anlamı Kafdağı’nın arkasında körebe oynayan bir burukluk var.En can alıcı ummanımdan yakalamış;bu yetmezmiş gibi derine,en derine,tâ Malazgirt kapılarına kadar çekiyor beni.Mübarek, tuttuğu dalı Anadolu sanıyor!..Kuzeye güneye fırlatması,kafamı gözümü paralaması da cabası!..Öyle inceden bir sızı ki beynimi dağıtasım, uzuvlarımı yerinden sökesim geliyor…Hayata açıldığından beri puslu gören gözlerimin içinden arşa merdiven kuran feryatlar korosu beni mahvediyor…Bunalıyor,kahroluyorum…
Düşünceler…Her yönden üstüme üstüme atılmak için hazırkıta bekleyen biri diğerinden kopuk sorular:
Kimse beni anlamıyor…Bu kadar mı anlaşılmazım?..
Ailem niye böyle?..
Üniversite sınavına ne zaman çalışmaya başlayacağım?..Bu tembellikle sonum ne olacak?..
Başkasına çalım atmak istediğimden değil;ama düzgün elbiseler giymek benim de hakkım…
Ne zaman son bulacak bu yokluk saltanatım?...
Okula devamsızlığım had safhaya vardı…Dersler sıkıyor artık…Da bunun sonu ne?
Aşkıma niye karşılık bulamıyorum?Onun karşısına çıkacak cesaret neden bende yok?... Şöyle bütün gücümü toplasam da karşısına çıksam ve göğsümü gere gere kirden
pastan uzak sevdamı haykırsam kıyamet mi kopacak?..
Yalnızlıklar şahının belirsiz melodisiyim…Kimse uğramıyor..Trenlerin hepsi raydan mı çıktı ne?
Geçmişim…
Mel’un karamsarlığım…
Kimseye açılamayan kalbim!..
………………………………..
Cevaplara yaban kalmış sualler…Ve düşünceler…
Boynuna ip geçirilmiş idamlık gibiyim:Bir tekme,ayakların altından kayan bir sandalye, zamanı kısa;ama dev gibi kara bir çığlık ve sonrasında müthiş aksanıyla arşa uzanan mersiye dolu bir sessizlik…
Bir resme bakıp da ağlamadınsa
Özlemek ne demek,bilemezsin sen
Ya bırak be şarkıcı!..Ezbere konuşuyorsun!..Resim ya da fotoğraf özlemenin şartı mı?.. Belki şairde “bir resmi var,yarısı yırtık”tır;ancak bende o da yok.Yüzde doksanı yırtık olsun,razıyım;ama yok..
Ben mi özlemin ne olduğunu bilmeyeceğim?..Bu kadar da olmaz!Sözlüğe baktım geçen gün, takdire şayan hüznümle içinden ‘ben’ çıktım, ‘ben’!.. Ya bi kere onun kıyısından da geçsem yine onu özlüyorum…N e zaman hayali dimağımda yer etse firkatiyle yanıyorum…Bu hisler değil midir beni şair yapan?..Ancak hiçbir zaman el’aman dilemedim ne ondan ne hayal-i vuslatından!..İşim bu benim:Özlemek,hasret çekmek ve bu katıklarla “Ya Nasip” demek!... Vaziyet böyle iken kendisi bi katre etki alanı yüz bin milyon yıl olan bu hasreti ben çekerim!..Seve seve çekerim!
Seni terkederken yıkılmadınsa
Sevda kurşunuyla vurulmadınsa
Henüz terk etmiş değil beni…Hiç kavuşmadığımızdan!..Sanırım böyle de gidecek!..O bana gelmeyecek,ben varamayacağım!..
Sevda kurşunu mu?İyi bilirim…Domdomdan beter!..Hem biz sırdaşız;o kalbimi dağlar,ben ona bağrımı açarım…Kaç kez mi?..Ona vurulduğumdan bu yana kaç mevsim geçmişse!..Kaç gün,kaç saat,kaç salise birbirini kovalamışsa…
Her şey bitti derken kahrolmadınsa
Ayrılmak ne demek,bilemezsin sen
Ah şarkılar...Olmayası kalbimde taş üstünde taş bırakmayan gavur şarkılar...Olanca zalimliğiyle ve en olmadık zaman ve yerde hayata melül mahzun bakan yüreğime amansız saldırılar düzenliyor…Vurmakla da kalmıyor hani!Mümkünse zerre zerre parçalamak,her zerremi isimsiz sıfatsız yönlere savurmak istiyor.Ah şu kalbim,pek de yerinde durmuyor ki!..Ok yaydan nasıl fırlarsa o da öyle fırlamak sevdasında… Elimi üstüne koyduğum hâlde parmaklarımın arasından buhar gibi uçacağından,gölge gibi süzülüp gideceğinden
endişeleniyorum…
Gözkapaklarım o kadar ağırlaşmış ki bıraksam küt diye düşecek.Ben –hayatın bu haralası gürelesi içinde onca yükü taşıyabilen zavallı mahluk- artık bu aşırı yüke dayanamıyorum.
Ağlamak istiyorum...Kirpiklerimin arasından sıvı kristaller şöyle bi coşsa…Fayları kırılan kalbim hücre hücre dışarı salınsa…Belki rahatlarım!..
Bildiğin yollarda kaybolmadınsa
Geceye dost diye sığınmadınsa
Yaşam denen ekmeğin hiçbir lokmasını lezzetle yiyemedim, hep kırıntı sevinçlerle nefes aldım. Bu, zoruma hiç gitmedi benim;kısmetim bu imiş diye avundum durdum.Ne adam gibi giyindim ne yedim;fakat takmadım.Harçlık görmedim;ama bunu da kaale almadım…Vitamine acil ihtiyaç duyan midem neye aç ise onun zıddıyla doydu…
Ama sen!Sen var ya!.. Beni balık bil,kendini su…Beni bitki düşün,kendini fotosentez…Beni şiir belle,kendini şair…Ne kadar uzun bi şiir yazmışsın,biliyor musun?..Ve döne döne daha kaç kez yazacaksın?..Bitmeyen eserinim,acınla yoğruluyorum,farkında mısın?...Akrostişim sen,mahlasım sen!.. Vezinlerim esas duruşta, fâilâtünlerim senden emir almadan bi yere kıpırdayamıyor!..,
Off off!
Nerden düştüm bu bâdireye?..Tamam,hüzün;ama bi yerden sonra hüzün de kalmıyor ki!.. Melânkolinin de ötesinde bir duyguya düçâr kalıyorum…
Nerden düştüm bu hengâmeye?..Nerden?
Kadehleri kırıp ağlamadınsa
Yalnızlık ne demek,bilemezsin sen
Yatağıma sırtüstü uzanmış,parmaklarını iç içe geçirdiğim ellerimi başımın altına kenetlemiş ve yüreğimin genişliğine sığmayan seni dinliyorum...Aslında dinlediğim şarkı…Ancak her harfi seni anlatıyor.Bakışını gülüşünü,sevincini hüznünü;ama sonuçta seni…
Kimse yok evde,her zamanki gibi;yalnızım…Bizimkiler mi?Amcamlara gitmişler,düğüne... Sözüm ona dans,müzik,eğlence hep onlardan yana…Davulun o boş gürültüsü saçmaladıkça onlar iki ileri bir geri yapacaklar;alınlarında ter boncuk gibi kabaracak,boşuna yorulup adına “eğlence” diyecekler..Oysa ben seninle ve hüznünle eğleniyorum...Ki senden gelen hüzün ve özlem fırtınası onların halay kasırgasından daha devletlü!
Şarkılar ve arabesk…Biri diğerini akrep yelkovan misali kovalayan acı dolu parçalar…Radyoda elem ile sanatçılar söz birliği edip gönlümdeki yanardağları faal hâle getiriyor…Yanmak mı? Evet!..Hem de binbir kez daha!Sebep?..Aşk ile hasreti topla,çarp,böl;yanmak çıkar…
Dün sana rastlamışlar
Tanıştığımız parkta
Kaybettiğin yılları
Aramaya gelmişsin
Ah Yıldırım Caner,ah!..Ne dokunaklı bi sesin var.Haklısın:Kaybettiğim yılları arıyorum…Onu gördüğüm ilk günün öncesini…Ama parkta değil,geçmişimin üstü küllerle örtülü bağında…Hiçbir şeyi flu görmediğim,heybemi ağzına kadar cümbüşlerle doldurduğum devingen ve sırça bahçemde…
Yıldırım abi!..Onu gördüğüm o ilk günü (aslında ikincisini) yâdediyorum…Gözlerimin önünden polis kıyafetinde bir baba ile giyimi sivil bir kız geçiyor…Lise birinci sınıf idim. Edebiyat dersinden daha yeni çıkmıştık…Teneffüs idi,hafiften rüzgâr vardı ve arkadaşlarla avluda güle oynaya volta atıyorduk…Ahmet adındaki arkadaşım öyle muziplikler yapıyordu ki gülmekten bayılacaktık.Tam bu esnada oldukça kibar bir ses tonu ile bize seslenildi:
“Gençler,bakar mısınız!”
Döndük baktık:Otuz beş-kırk yaşlarında bir polis ve yanında cennetten dünyaya gönderilmiş bir huri… Bizim yaşıtımızdı…
“İdare ne tarafta?” diye sordu babası.
Biz de aynı nezaket ile idarenin yerini tarif ettik…Onlar geçip giderken benim aklım kızda kalmıştı…Ama ne yapayım,çok güzeldi be abi!Rüzgârda uçuşan saçları muhteşemdi…Bir erkek bir kıza nasıl bakarsa ben de öyle baktım ve bir erkek bir kızı nasıl beğenirse ben de öyle beğendim onu…
Ne olduysa ikinci gün başladı:Hemen sağımdan yel gibi geçti,geçerken kolu koluma değdi, döndü,gözlerime baktı ve kar sesiyle “Özür dilerim!” dedi.İlk ve son göz göze gelmemizdi. Çok da kısa sürdü…Onu bu şekilde yakından görünce bir özelliğini keşfettim:Cazibe yüklü bakışları vardı…Daha o saniyede vuruldum nokta-i nazarına;ilk yaramı bu şekilde aldım…Sonra acele bir işi varmış gibi hızlıca çekip gitti..
Gitti gitmesine,de hemencecik üzüldüm..Gitsin istemedim;kalsın,çok kalsın,sonsuz kalsın…İlk defa böyle bi beklenti oluştu içimde;fark edilmek istendim…Olmadı…
Sonrası mı?..Çorap söküğü gibi geldi be abi!..Merak ettim,araştırdım;sevgilisi yokmuş…Babası komiser imiş ve şehrimize yeni atanmış…Memleketi mi?Sormadım abi ya!..Onca aşk ile yoğrulan ben şimdiye dek nereli olduğunun heveslisi hiç olmadım…
Kaderim bana loto oynattıracak ya;kız bizim sınıfa düştü…İlk zamanlar onu sadece görmek hoşuma giderken sonraki zamanlarda baktım ki bir yanım eksik…“Bütün” olduğumu zannederdim; meğer ne kadar “yarım”mışım!..Takvimden koparılan her yaprak ile hep azaldım,çoğalamadım… Damlaya damlaya ne göl oldum ne akarsu…Damladıkça bittim!.. Neyse!
Sonrası mı abi?..Kendimce hayaller kurmaya başladım…Karşısına çıkacaktım ve kendisinden hoşlandığımı,eğer kabul ederse mutlu bir beraberliğimizin olacağını söyleyecektim… Kutup yıldızımın kendisini gösterdiğini anlatacaktım…Yapamadım…Söyleyecek oldum,heyecanıma yenildim… Söylemedim, pişmanlığın destanını yaşadım…Başka bir tarihe erteledim…Tekrar yeltendim,onu görür görmez dilim dilime dolaştı,ne diyeceğimi unuttum…İleri bir zamana tehir ettim,bu kez yumruya benzer bir şeyler düğümlendi boğazımda…
“Aşk” dedikleri bu olsa gerek diye düşündüm…
Oysa bu geciktirmeler beni bitiriyordu…Bunu çok iyi seziyordum…
Bir ara okul idaresine ters gitmeye başladım.Sebebi de çok komik?..Bu okulda karma bir eğitim olmamalı…İşte bu yüzden dilekçe yazdım müdüre.Dilekçemi okuyan müdür beni odasına çağırttı:
“Bu saçmalık da neyin nesi?”diye bi köpürdü ki sorma!
“Şey!..Hocam…”
“Bırak zırvalamayı!..Böyle manasız isteklerle bi daha karşıma çıkma!..Şimdi git!”
Nerden geldi bana bu cesaret,kimden aldım ben bu gücü anlayamadım;ama müdüre öyle bi cevap verdim ki!
“Hocam!” dedim. “Bu düşüncem yersiz değil…Okulumuz başarısızlığıyla ünlü…Bunun tek sebebi de karma eğitim…Kızlar ile erkekler aynı yerde okumamalı…Millet birbirinin aşkından hasretinden derse merse çalışamıyor…”
Aman Allah’ım!..Balyoz mu ağırdır,müdürün tokadı mı?Seçemedim…Sol yanağımda ateşten güllerimle çıkarken müdür söyleniyordu:
“Bakanlığın işlerine bu çocuk niye karışıyor?”
İşte böyle be abi!
O,benim hayatıma girmemiş olsaydı böyle bir şey yapacak değildim…Ve o,bu okulda eğitim görmese idi ben de aşık olmayacaktım…Çünkü aşk,derslerimi bi kenara koydurmuştu!..
Her şey benim için muğlak olmaya başlamıştı…Kapalı bir anlamdım,çözülmeyi bekliyordum; çözen yoktu…Bu kısır döngü içerisinde kimi vakit hüsran,bazen neş’e yaşıyordum. Günlerim genelde siyah oluyordu, aylarım belirsiz senelere gebe kalıyordu…
Okulun çalışkanlarından olan ben,artık bu sıfatımı yavaş yavaş kaybetmeye başladım…Nasıl kaybetmeyeyim ki?...Onu “Düşünme Dersi”ni bırakıp ödevlerime eğilmeye çalıştım, omuzlarına dökülen saçları gözümün önünde tel tel uçuştu.Yazılılarıma çalışacak oldum,o billur sesi kulağımda yankılandı durdu…Sadece çalışmak mı?Hayır…Yemek de yiyemez oldum. Bakışlarının o giz dolu cazibesi beynimin bir kenarına takıldı,bırakmadı; arkadaşlarına gülerkenki tatlı tebessümü geldi aklıma,lokmalar boğazımda kaldı…Gün gün eridim ve böyle bi deri bi kemik kaldım…Kemiklerimin Allah yardımcısı olsun! …
Saçların darmadağın
Gözlerin kan çanağı
Buluştuğumuz yere
Bakarak ah çekmişsin
Anlayacağın abi, o günden beri onu düşündüğüm yirmi dört saatin herhangi bir zamanında hafif gülüşüne,tatlı bakışına takılan şuurum kendinden geçiyor…İlk görüşte belki hoşlanmıştım; ama sonraki görmeler başımda bir sevda oldu ve şu anda kara sevda olmaya doğru bir koşu tutturmuş gidiyor… Nerden mi biliyorum?..Gün gün huzursuzum da ondan!.. Neden mi?..Onu düşünmek yetmiyor ki!..
İşte bu yüzden mümkünse ağlamak, ebr-i teessürden boşanan sağanak olmak istiyorum be Yıldırım abi.
Gezdiğimiz yerlere
Tuttuğumuz dallara
Haykırarak sevgilimi
Gördünüz mü demişsin
Aradan üç sene geçti be abi…Bi gün dönüp de bakmadı…Baksaydı belki çok şey görecekti…Yâr olmadı…Ne yaşadıysam içimden yaşadım…Dışıma da çok şey aksettirdim…
Benden haberi yok mu?Öyle sanıyorum ki var…Bütün sınıfın dilinde adlarımız sakız gibi çiğnenirken bilmemesi ihtimal dışı..Bu dağ gibi sînede dildâr olanca görkemiyle Cinderella örneğiyle yaşarken habersiz olması imkânsız!..
Diz çöküp oturmuşsun
Ayrıldığımız yerde
Yerdeki yapraklarla
Gözyaşını silmişsin
Şu son davranışı dilim dilim doğradı yüreğimi be abi...Beni,aşkının varlığıyla nefes alan bu biçâreyi gördüğü hâlde görmezden geldi...Ya bu kadar mı önemsizim? “Değer”in kelime anlamı bu mu?..Ne mi oldu?..Korku ve heyecanlarımı cebime koyup santim kadar bir aralıkla önünden geçtim;zalim öte yana döndü!..Kahretsin!..Görmedi yine!..Ya da bilerek yaptı bunu…Olağanüstü bir cesaretle dilâver komutan ve askerlerimi seferberlik için toplamıştım;her zamanki gibi:Yenildim…
Beni dışarıda ya da sınıfta görmüyor mu?Görüyor elbet!..Ama görmekten görmeye fark var be abi!..Ben de başka kızlar görüyorum;ancak söz konusu Sitâre olunca göz görüyor, gönül görüyor;Leylâ vü Mecnun görüyor!..
İsyan edercesine
Feryat edercesine
Anıları yaşatan
Şarkılar söylemişsin
Teneffüslerde hep onu izliyorum be abi!.. Ne zaman ki dışarı çıksa pencerenin önüne geçiyorum…Sınıfa gelince nazarım onda…Öğretmen ders anlattığında dinler görünüyorum; ama aklımda sadece o…Masaya abanıp gizliden gizliye bakıyorum…Hemen her paydos evlerine kadar takip ediyorum…
Millet üniversite sınavına çalışırken ben aşkımın sınavına hazırlanıyorum...Şıklar arasında epey mekik dokuyorum…Dünya kadar seçenek var çünkü:Evet,hayır,heyecan, korku, yanılgı,karşılıksız, hüzün,mutluluk…Söyle be abi,hangisini seçeyim?
…………………………..
Radyodan yükselen şarkı devam ettikçe kederim ışık hızıyla ilerleyip uzayımın derinliğine kaçıyor...Sadağına aldığı zehirli oklarıyla vurmaya devam ediyor…Taşabilmek için gamın o son damlasını bekliyorum herhâlde...
Canhıraş bir feryat…Yağmalanan bir ruh…Hünerli bir çığlık…
Düşünceler…Beyin ve yorgunluk…Sorular ve sorgulamalar:
-Kimim ben?..
-Yunus!..Allah’ın garip bir kulu…
-O kim?..
-Sitâre!..
-Neyin nesidir?..
-Öteki yanım…
-Çok mu önemli biri?
-Evet! “Mevcudiyetimin ve istikbâlimin yegâne temeli” o…
-Ne yani?..O olmazsa olmaz mı?
-Olmaz ki!..Onsuz da yaşanmaz ki!
A. E.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.