HANİ !
Hani çok güçlüydün, azametinle yıkardın dağları! Nerde kaldı sözlerin? Daha ben veda etmeden devrildin… Yıkıldığın yerde kaldı bin bir feryat, figan, yokluk. Suskun bir sabah, sessiz bir bahar artık geriye kalan. Ve son bir haykırış “Gitme!”… Hani sözcükler öyle keskindi ki sende ses yoktu bir dahaki sefere… O zaman neden şimdi böylesine feryat…
Bir oyuncak gibiydim elinde. Oyna ve kır hevesin geçince. Sonra türlü yalanlarla süsle bu enkazın yüreğini. “Sevdim” de, “ayrılmak gelmez içimden” de, “seviyorum seni” de… Oysa bilmedin ki artık ayrılık şarkısı kadar bayat sözlerin. Solgun cümlelerle kim bilir kaç defa söyledin o kendini dahi inandıramayan yalanını. Hani sen ki eski çağların putları kadar güzel, mitolojileri kıskandıran Afrodit’tin. Nerde kaldı güzelliğin, daha gençliğine doymadan eridin gittin…
Her yağmurda bir başkaydı gelişin. Ne de olsa sen yağmurlar güzeliydin. Oysaki bilmedin karanlık gecelerde kopan fırtınaları. Uyuyan güzel gibisin. Nice bedeller ödendi hangi semtin arka sokaklarında ve kaç can feda edildi bu fırtınanın kollarında. Sen yağmur olmayı seçtin… Fırtına nereye savurursa oraya giderim dedin, bak şimdi azılı bir fırtınanın ellerindesin, tut ki seni öldürmesin…. Görüyorum ki soğuk bir korku yüzündeki, anlamsız bakışlar, bir düşünce ne olacağına dair. Sen ki yağmurlar güzeli, aşığı her sevgilinin, yağmurun ardındaki bu çamuru hiç mi fark edemedin?..
Yasaklı teninde haram bir aşk yaşamışım. Bir bilsen ne ahmakmışım, seni şımartmışım. Hani yıllanmış bir şarabın tadındaydın. İlk damlada günahı boynunda bir cellattın. Yasaklı sevdaların çıkmazında, en hain aşkların uçurumundaydın. Hani nerde kaldı günah keçiliğin, ben temiz oldukça sen kirlendin!..
Haberin yoktu masumane yağan yağmurlardan ve sen hiç ıslanmadın yağmurlarda sebepsiz. Fikirlerin hep yaktı güneş misali hassas düşüncelerimi. Ne bir gülden haberin vardı ne de dikenden. Hiç bilmek de istemedin güllerin dikenden doğduğunu… Hani sen ki aşk denince göklere çıkarcasına atardı kalbin. Ruhun sürünürken kalbin nerelerdeydi?
Sitemleri bıraktın şimdi ardına, her biri birbirinden amansız. Kör çığlıkların saklı kalmış karanlık dehlizlerde… Unutmuşsun sana dair sayfaları. Arama boşuna artık yoktur sana yazılan şiirler ve asla bakma etrafına şarkı değildir bu iniltiler. Sadece yasak sevdaların amansız uçurumlarını saymazsak. Sen dillendir şimdi sana sunulan aşkların yüceliğini… Hani anlatmaya dair aşkın vardı, nerde kaldı cümlelerin lâl oldun, oysa bunu istemedim…
Hani sen ki ufuklarda bir yabancıydın ve bense bir yalancı. Atılan onca iftiranın taşıyıcısı. Umarsızca vurulan kuşların da katili. Limanlarda habersiz batırılan gemilerin mesulü. Hani ben ki acı sızlayışların hasta bakıcısı. Anlamadın dilimi, anlatamadım kendimi… Senin için onca söz varken aslında benim için tek kelimeydi… Hani nerde kaldı tümcelerin, daha “AŞK” diyemeden yenildin…
Bırak beni benimle ne olursun… Git ki sitemkar haykırışlarım sarmasın tenini közlenmiş ateşlerde. Çıkmasın bu evden kefene sarılı tenin… Hadi git nefret bulama gözlerime sebepsiz. Hani sana “seni affetmeyeceğim” diyen dillerim, affettim mutluluklar dilerim…
İSHAK SAKA