- 852 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sayıklamalı Bir Yalnızlıktır Aşk
Hazin yolculukların yamalı güvertelerinde yaşamı izler yaşlı gözlerimiz
Avuçlarımızdaki kırık düşler bazen özgürlüğü düşler, denizlere serperiz
Umut kıyılarına ulaşır bir gün aşk gemimiz, biter ansızın aşk nöbetlerimiz
Sayıklamalı bir yalnızlıktır aşk, coşkuların çığlıklarıyla titrer bedenimiz.
Yorgun bir düş sahilinde kelimelerden kuleler örerdi adam, avuçlarındaki madımak ülkülerin satır aralarında kendi sarayını kurmak için. Sızılar sürerdi yanık yüreğine ve elvedalar çağırırdı dalgakıran düşünüşlerinden. Gün kısalırdı ansızın, iç sızısı olurdu yaşamak, kavuşmak türküleri büyürdü suskun dilinde, bir avuç mutluluk sürerek yorgun gönlüne, uzaklaşırdı yine kendi yanığını yetiştirdiği hayat kıyılarından.
Her söz kendini anlatırdı biraz örselenmiş bir bedenin izlerinde. Sevdayı ve içimizdeki o hazin günlükleri karıştırırdı sessiz ellerimiz. Bir zaman kıyısında yağmur ıslatsın isteriz yaralarımızı. Her kayboluş ninnisi, aslında kendi kelepçeli yalnızlığımızın kırık plaklarında tutunurken iğnesine bir söz ararız böylesi anlarda yangın bereli yüreklerimize, susar haykırışlarımız, söner tınısına vurulduğumuz aşk yangınlarımız ve kulaklarımızdaki o sonsuzluk sesleriyle çınlar ruhumuzdaki aşk nöbetlerimiz.
Yosunlarla yol aldığımız bir düş yolculuğunun derinliklerinden çekilince su, gövdemizdeki yaraları söker yerinden rüzgâr. Dal üşür damarda, mıh gibi derinlere işler yaşamak andı, her düş er geç kendi varsıl yalnızlığını gölgesinde saklar. Yalnızlık, gecenin öte yakasında kendi yüreğinin sesini dinleyerek geceden korkan çocuklar gibi pusar. Yalnızlık kendi dalgasından arınarak gecenin yansımasından medet uman bir kadının iç çekişi olur sanki. Ve yalnızlık asılı umutlarının penceresinden şafağa bakan bir adamın düşlerle yolunu çizip güne başlaması gibi.
Durdurulamayan bir ömrün bekleme odalarında sızının tespihlerini çekeriz, ömürlere sığdıramadığımız susuşlarımızın kıyım ilerleyişlerinde. Her sükut-u ağrının bir çağı vardır elbet, kaybolmuş suretimizin ve adına bir türlü yaşamak diyemediğimiz bir seslenişin kırık dallarına gölgemiz sokuldukça dinlenir yüreğimiz. Sızı kendi bacasında tüter, yoksul yolculuklarımızın heybelerinde aşkın şölenleri bizi bekler. Yollarla kaplı bu ömür hapishanesinin dileklerle biçimlenmiş iç geçirişlerinde müebbet bekleyişler süreriz gözlerimizin yalan ufuklarına, üşür anlar, bir sorgunun ellerine tutunur düşlerimiz, ardından ağlarız. Sayıklamalı bir yalnızlık olur yaşamak, sevda somunlarıyla aç ruhumuzu doyurur, her lokmada suskunluğumuzu gönül zindanlarımıza tıkarız.
Gökyüzünün yaralı kanatlarına tutunarak yürümek isteriz mavi ormanlara, unutulmuş bir zaman düşüne sarılıp uyumak gibi uluorta. Sicim yaşların sığınaksız koylarında düşünmek istemeyiz yokluğu, bir sevgilinin iç duvarlarında sarsılarak ağlamak zor gelir karakterimize.Yokluklar sürdüğümüz avuçlarımızın narin çizgilerinden güneşin damarları yürür, iç sesimizin çığlıklarını taşıdıkça uzaklara. Bir düş salıncağını rüzgâr sallar, düşlerimizi göğsümüzden söktükçe anılar.
İçimizdeki o yoksul adımların göz kristallerini hayata serptikçe bir şiir olarak eser rüzgar yüreğimize. Avuçlarımızdaki yaban acılar gül olur ve bir aşk köşesinde anlamını bulur. Sızılar birikir ceplerimizde her bahar, gül dala vurgun, bülbül dalın kölesi olur. Gün savakları açılınca hayatın ötesini düşleriz içimizdeki emsalsiz coşkuların, ah sızımız olur, hicranlı bir beste gibi bizi can evimizden vurur. Tutkunun madımak seherlerinde erken uyanır kuşlar, gagalarında taşıdıkları yaz kış hüzün olur. Can dökülür hayat çağlayanlarından sessizce, çağıltısı içimizdeki vurgunları bulur ve her yalnızlık er geç kendi tetiğini okşar, okşadıkça yangını küle çeviren bir düşünüş olur.
Bazen bir ırmak olup sevinin serin kanatlarına tutunmak, hızla akan zamanı yaka paça durdurmak isteriz. Bazen ilkbaharlardan sorarız düş çiçeklerini, onulmaz yaraların kangrenleştirdiği bedenimizdeki sevda izlerini göstermeyi dileriz. Bazen umulmadık hamlelerle, sorularla, ünlemlerle ve virgüllerle aralarız hayatın sayfalarını, hiçbir nokta düşmez yaşampaylaşımlarına, çünkü biz var olmanın dayanılmaz hazzıyla bu ömür hapishanesinde görüş günlerini bekleriz. Büyük aşkların coğrafyasına ellerimizi uzattığımızda hayata aldırmaz yanımızla gökyüzünü avuçlarız, ılıman bir iklim akar içimize, kimi coşkuyla, kimi hüzünle anlamlar katarak gözyaşlarımıza ağlarız. Güneş doldururuz her şafakta sevdalı ceplerimize ve zamanı sağarız yaşamın memelerinden, kimi özgür, kimi yasak bir aşkın penceresinden gelecek-gelmeyecek diye aşkın yolunu gözleriz.
Işıklarla yolları aydınlatan yürek anlatılarımızın demir bakışlı duruşmalarında kırgın bir nidayla savunuruz hayatı, üçüncü boyutta kendi dağlarımızı düze çevirmek için. Kımıltılı bir rüzgâr ıslığı okşar tenimizi, avuçlarımızdaki mağrur mevsimleri kimseye göstermeden olur olmaz düşünüşleri çürütmek için. Her susuş bir çığlıktır aslında, fallar açarız gelmeyenlere, ömrümüzün kamaralarından aşkı izleyerek öğrenmek için. Aşk çalar mı kapıyı, yoksa çekip gider mi çarparak kapıyı bilinmez, bir düşün yanağında yaştır hüzün, ya da bir öpüşün dudağında coşkudur mutluluk kalıp kendimizle baş başa gökyüzünü yine umutlarla boyamaya başlarız.
Sırrımızın elim krallıklarını ararken bir düş tabakasından hüzün sararız kendimize, yakamızdaki yaşam gülünü okşayarak. Kıymıklar batan tenimize sokuluruz her gece, umarsız bekleyişlerin kentlerinde şiir şiir gönlümüzü avutarak. Karanlığın ıslığını doldurup gecenin ceplerine bir korku yarından geçmek, yüreğimizdeki varsıl cesaretle. Kimliksiz düşünüşlerin kentlerine ulaşmak ve bir yaşamın penceresine yaslanarak şiir yudumlamak.
Aşkın kendi kendini çevreleyen kesitlerinde mor bir düşünüşle arşınlarız biz günleri, dudaklarımızdaki kan tortuları yaşam aşkımız olur, içsel çığlıkların zemherisinde dönüşümüz hep kendi eksenimize olur. Biliriz ki, ne sistemi vardır aşkın, ne oyun düzeni. Kurgusuz bir iç dökümüdür. Bir sarılışın koyunda finalleri tadar, bir ayrılışın koynunda da pişmanlığı yaşar.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Durdurulamayan bir ömrün bekleme odalarında sızının tespihlerini çekeriz, ömürlere sığdıramadığımız susuşlarımızın kıyım ilerleyişlerinde. Her sükut-u ağrının bir çağı vardır elbet, kaybolmuş suretimizin ve adına bir türlü yaşamak diyemediğimiz bir seslenişin kırık dallarına gölgemiz sokuldukça dinlenir yüreğimiz.
içsel çığlıkların zemherisinde dönüşümüz hep kendi eksenimize olur. Biliriz ki, ne sistemi vardır aşkın, ne oyun düzeni. Kurgusuz bir iç dökümüdür. Bir sarılışın koyunda finalleri tadar, bir ayrılışın koynunda da pişmanlığı yaşar.
Selahattin Yetgin
Gayet sanatlı ve güzel kurgulanmış.
Emek ürünü.
Bu güzelliğe bir iki hadise yerleştirseniz ve okuyucuyu da kendince içine çekseniz daha iyi olmaz mı?
Sadece bir görüştü yoksa bu hali ile de gayet güzel.
Selamlar.