- 706 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Hayra Çağırmak
"Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. " (Al-i İmran Suresi, 104)
Kur’an ahlakını yaşayan insan, hatalı veya eksik davranışlarını gördüğü kimse karşısında duyarsız kalmaz, vicdanen sorumlu olduğunu düşünür ve o kişiyi uyarır. Bu öğüt, uyarı ve hatırlatmalar samimi her insanın yapması gereken davranışlardır.
‘İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak’ olarak bildirilen, namaz, oruç ve zekat gibi Kuran’ın pek çok ayetinde söz edilen bu ibadet, "Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler... " (Tevbe Suresi, 71) ayetiyle de ifade edildiği üzere, iman edenlerin temel özelliklerinden biridir.
İnsan her an unutarak, bilmeyerek hata yapabilen bir varlıktır. Ancak, müminler hatalarında ısrar etmez; hatalarını fark ettiklerinde ya da uyarıldıklarında hemen kendilerini düzeltirler:
"Ve ‘çirkin bir hayasızlık’ işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah’tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir. " (Al-i İmran Suresi, 135)
Müminler eksikleri ya da hataları konusunda birbirlerine uyarıda bulunurlar; ancak bu yalnızca kendi aralarındaki sorumlulukları değildir. Kur’an ahlakını bilmeyen veya bu ahlaktan uzak olan kimseleri de din ahlakına davet ederler.
Allah’ın yoluna çağrıda bulunmak, peygamberler, elçiler ve onların izindeki müminlerin en önemli yükümlülüğüdür. Bu kutlu kişiler yaşadıkları hiçbir zorluktan yılmadan bu şerefli görevi yerine getirmişlerdir.
Mümin yalnızca doğruları açık bir şekilde ortaya koyar, kişiyi asla zorlamaz. Baskı yapmak, "Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. Onlara ‘zor ve baskı’ kullanacak değilsin. " (Gaşiye Suresi, 21-22) ayetiyle de açıktır ki Kur’an ahlâkına aykırıdır. Kanıtlar ortaya konulduktan sonra kişi, vicdanını devreye sokup öğüt alırsa, kabul eder. Mümin sorumluluğunu yerine getirir; kişinin iman etmesi ve hidayeti ancak Allah’ın dilemesi ile gerçekleşecektir. Uyarılan insanın kabul etmemesinden dolayı "Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur. " (Yasin Suresi, 17) hükmü gereği müminin üzerinde bir yükümlülük yoktur.
İnsanlara Kur’an ahlakını anlatmak, öğüt ve uyarıda bulunmak, Allah ile kul arasına girmek anlamına gelmez. Tam aksine ‘iyiliği emredip, kötülükten sakındırmak’ Allah’ın buyruğudur, ibadettir. ‘ Fitne kalmayıncaya kadar’ fikri mücadele ve Kur’an ahlâkını yaşamaya çağrıda bulunmak, yeryüzündeki zulme ve adaletsizliklere karşı duruştur. Bu ibadetten kaçınan ve zulmü görmezden gelen kişi ise Allah’ın azabından korkmalıdır.