- 705 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GAZ LAMBASI
O zamanlar elektrik var mıydı? Gaz lambası ile gecelerini aydınlatıyorlardı. Küçücük şirin mi şirin bir köyde gözlerini dünyaya açmıştı. Ailenin üçüncü çocuğuydu. Nur topu gibi bir çocuktu. Adını Cengiz koydu babası. İsmi gibi güçlü, gözü pek olsun diye.
Baba çok sevinmişti. Bir çocuğu daha oldu diye.
Her sabah olduğu gibi köy kahvesine gitti. Gözlerinden nasıl da belli oluyordu sevinci. Kahveye gider gitmez hemen çayı geldi.
—Buyur Osman ağabey hoş geldin,
Osman Bey çevresinde sevilen, saygın bir yeri olan adamdı. Sim siyah gözleri, keskin bakışları vardı. Gür saçlı, sert mizaçlı bir adamdı. Ama pamuk gibi bir kalbi vardı. Cengiz de babasına benziyordu. Karakaş, kara göz.
—Hoş bulduk Memo çok sağ olasın dedi,
—Ağabey oğlun olmuş hayırlı uğurlu olsun, dedi Memo.
Oğlun olmuş deyince Osman Bey’in bakışları hemen sevgiyle doldu evet dercesine hafiften gülümseyerek başını salladı,
—Oğlumu okutup köye muallim yapacağım, dedi
Biri orada lafa karıştı,
—Nasıl okutacaksın Osman. Şartlar çok kötü. Köyde okul yok. En yakın okul beş kilometre uzaklıkta. Kışın günü karda kışta nasıl gidecek?
Osman Bey kafasını kaldırarak,
—Okuyacak başka çıkarı yok. İsmi gibi güçlü, gözü pek olacak benim oğlumun.
Cengiz yedi yaşına geldiğinde, babası ne yaptı etti okula yazdırdı Cengiz’i. Cengiz okumaya çok meraklıydı.
Okula bin rezillikle gidip geliyordu. Akşam eve geldiğinde karanlık iyice çökmüş oluyordu.
Cengiz, gaz lambasının yanına iyice sokulup zorlukla ders çalışmaya çalışıyordu. Zorla da olsa okuyacaktı. Muallim çıkacaktı.
Herkes uyuduğunda Cengiz, lambanın gazını daha da kısarak ders çalışmaya çalışıyordu. Gaz fazla gitmesin de babasına masraf çıkarmamak için.
Bir yıl böyle karda kışta bin bir zorluklarla gidip geldi okula. Hiç bir zaman gocunmadı, şikâyet etmedi.
Havalarda iyice ısınmış artık okul yaz tatiline girmişti.
Çocuklar bahçede oyun oynarken, Osman Bey derin, derin düşüncelere dalmıştı.
Nasıl emek veriliyordu çocuğa, bağa, bahçeye. Kısacası her şeye. Emek verilmeyen hiçbir şey adam olmuyor dedi içinden. Bağa bahçeye bakmazsan kuru bir topraktan başka ne olabilir ki. Geçimini yoksa nasıl sağlayacaktı. Emek verilen her şey çok kıymetli, tatlı oluyordu. Mutlulukla bir çocuklara baktı, bir de gözü gibi baktığı bahçeye…
Gözünde hepsi çocuğu gibiydi. Her yaz meyve satarak geçimini sağlamaya çalışıyordu. Bu yeterli oluyor muydu? Olmuyordu ama… Bir çıkar yol bulmak zorundaydı.
Bahçede çok sevdiği bir ceviz ağacı vardı kocaman. Onunla dertleşip, konuşuyordu. Arkadaşıydı, sırdaşıydı ceviz ağacı.
Osman Bey bir gün kara, kara düşünürken, bir arkadaşı geldi yanına,
—Hayırdır ne oldu Osman,
—Ek bir iş düşünüyorum ne yapabilirim diye, dedi
Arkadaşı hemen,
—Osman, biz pamuk toplamaya gideceğiz sende istersen gel çocuklarla gelir çalışırsınız orada, dedi.
Osman Bey’in kafasına yatmıştı. Eşinin de fikrini alıp gidecekti. Akşam olduğunda eşiyle konuşup karar verdiler gitmeye. Hiç olmazsa, kış için parada biriktirirlerdi.
Cengiz, için artık hayat mücadelesi başlamıştı. Yaz tatillerinde pamuk toplamaya, soğuk kış günlerinde karda kışta okula gidip geliyordu.
Güneş çok yakıcıydı. Cengiz tarlada çalışmaktan simsiyah zenci gibi olmuştu. Bir sabah erkenden uyanıp hemen çalışmaya başladılar. Havada kavurucu bir sıcak vardı.
Cengiz durmadan dinlenmeden çalışıyordu. Gece olduğunda yatağa zor atıyordu kendini.
Bir akşam yine yatağa kendini çok zor atmıştı. Çok halsiz hissediyordu kendini. Ama çaktırmadı annesine babasına telaşlanmasınlar diye. Gece ateşler içinde uyandı. Ayakta duramıyor. Boğazı kurumuş, sesini çıkartamıyordu. Babasına güç bela sesini duyurdu. Bu kadar çalışmaya dirençsiz düşmüştü küçük bedeni. Kaç gün hasta yattı Cengiz. Ama içi içini yedi çalışamıyor diye. Hiç çocuk olamamıştı ki; hep büyük bir adam gibi düşünüyor, davranıyordu.
Çocukluğu böyle geçti Cengiz’in pamuk tarlalarında çalışarak.
Kar demedi, kış demedi. Ayakları buz kesti, tabanları şişti yine gitti okula. Aldırmadı zorluklara. Gaz lambasında çalıştı, gaz lambasında kitap okudu. Ama yılmadı. Ona göre yaşam, mücadelenin ta kendisiydi.
ARTIK ÇİÇEĞİ BURNUNDA BİR ÖĞRETMENDİ…
Ayşe AKDOĞAN/Mersin/17.08.2010