- 460 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sil Sancılarını Günlüğünden
Bir gün, mavi bir iklime taşınır senin de bedenin
Bir yaşamak türküsü büyür üzünçlü dudağında
Umutlarının engin sıratlarına güzel yüreğini as
Gönlündeki gülümseyişlere uğramasın sakın yas
Motiflerle ayrıştırılmış bir çığlığın titrek yamaçlarında korlu bir alev düşer şarkılardan. Umuttur çocukların yanağında biriken. Her gece doğrulup yatağında karabasan düşünüşlerin rahlesinden bir bardak su içerce, suskunun bahçelerinde gezerce çalarsın içindeki kavuşmanın kapılarını. Kapıyı açan eldir, gönlünü üzen içeriye giren yeldir ve ısırırsın kuru dudaklarını hoyratça.
Sancılarla ıslatılmış hayat lokmalarıyla zerrelerine dolan, karanlıklarda ayaklarına dolaşan, anıların seherleriyle pencerene konan, umutlarla palazlanıp, sonra da kanatlanıp gökyüzünün uzak yaşam köşelerinde soluklanan, yüreğinin özünle klonlanıp, sözlerinle harlanıp tamlanan düşünüşlerinin yakarsın harlı yataklarını. Sırattır yolun, ağrılı bir yaşamın çıkmaz sokaklarında yönünü bulamaz olur ayakların ve toprağın kokusuna dalıp giden gözlerinle çocukluğunu anımsarsın.
Gün olur kıyılarına hırçın dalgalar vurunca, tel tel olmuş gönlünü denizlere bırakmak gelir içinden. Sevinçlerinin en yabani bahçelerinde renk renk çiçekler yetişir, kollarındaki maviş dövmelere onurlu bir hayatın direnci birikir. Koşar adım geçersin denizleri, yaşam resimleriyle donatılı bir gök altında ömür sürer, uykularla tükenecek bir ömrün surlarında kendi yansımalarını izlersin.
Dudaklarındaki deli/kan dolaşımlarıyla süzülüp giden bir ağıttır beklenen yağmurlar. Çok uzaklarda kalmış bir yaşantının serin iklimlerini anımsadıkça göğsün daralır, dağlarda biriktirdiğin bütün isimsiz türküleri belleğinde bir sır gibi taşırsın. Okyanuslar memleketin olur, alnındaki o saf ışıltılar kendi eksenini bulur. Her sabah yüzüne çarptığın umutlarla yollar aşar, kurşuni bir akşam inince kentlerine, kendine dönersin.
Bu renkten renge giren yaşam atlasından hızla geçerken ve ayaklarımızdaki ince sızılarla gün gelip ah/lar çekerken, sevgi bahçelerinde bir gülüş uğruna bir sevgilinin umarsız düşünüşlerinden hüznü içerken, yine de aşkın ufuk çizgilerini ararsın. Her sözcükte kendi yansımanı tarar, rüzgârla sörf eden sarı saçlarınla ölümsüz danslara kalkarsın. Karadır oysa yaşamın arka sokakları, birer birer sönünce lambalar, sen de çocuk yüreğindeki saf masallara dönersin.
Günler geçer böylece. Gecelerin ışık huzmeleri yüzüne çarpınca saklanırsın papatya tarlalarına. Sevginin dikenli tarlalarında yalın ayak yürümeyi dilersin. Göğsündeki şifalı mevsimler seni çağırır derinliklerine ve bir sessizliğin valsını dinlemek istersin. Delik deşik olmuş bir hayatın kıyı kentlerinde fısıltılarla mevsimleri sayıklar, yol düşünüşlerine deli yürek bir dost dilersin.
Unutulmamış sözlerin ve limanlarımıza uğramayan gemilerin direklerine tırmanınca ufuk çizgilerine siper ederiz her yolculukta ellerimizi. Kıyımlarla parsellenen kırılmaların derin düşünüşlerinden soyutlarız böylesi anlarda ruhumuzu. Sen bir karanfilin tomurcuğunda beklerken yağmurları, hayat birer alacaklı gibi sokar can evine hazanları. Gizli bir ağıt döküldükçe gönlünden, bırak yansın mevsimler, dirençle çevrilmiş onur şöminende yandıkça vefasızlık mektupları, sen efsane yüreğinle yürüyerek geçersin er geç ömrüne anlam katan berrak denizleri.
Selahattin Yetgin