- 758 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAŞASIN! AŞK YİNE 1 - 0 GALİP
YAŞASIN! AŞK YİNE 1 - 0 GALİP
Mayıs’ın 16’sındaki ‘sakar gece’ diye tabir ettiğim Trabzonspor eziyetimizden sonra yeni sezonu birçok renktaşım gibi bende merakla beklemeye başlamıştım. Derken 2010-2011 sezonu yeni sponsoruyla, yeni formalarıyla, yeni çimleriyle ve en taze umutlarıyla ışıklarını yakarak çaldı kapımızı. Hazırlık maçlarımızda alınan skorlar birbirinin üstünü örtüp tebessümle gururlanmamıza neden olsa da (10 kişilik Galatasaray galibiyetimiz gibi) Young Boys maçları herkesin kafasında bir soru işaretiydi. İsviçre’deki maçı Marmaris-İstanbul seferini yapan genç bir otobüsün çaplarını asla hesap edemeyeceğim küçük ekranlı televizyonundan seyrettim. Dolayısıyla ilk maçta “Şu şöyleydi, bu öyleydi” diye yorum yapmak gerçekçi olmazdı herhalde. İştahımızı rövanşa saklamak sanırım en doğru verilmiş karar olurdu.
Rengini formamızın mavisinden alan umutlarla düştüğümüz mabet yollarında kafamızda ortak bir sorumuz vardı Annemle. “Nasıl bir manzarayla karşılaşacaktık acaba, 12’nci adam küskün müydü sarı-laci sevdasına yoksa aşk affeder miydi her şeyi gerçektende?” Mabede daha 10 metre yaklaşmadan sorumuz zengin cevabıyla öpüşüp koklaşmıştı bile. Sevinçle Annemle birbirimize baktık o an. Çünkü aşk her zamanki gibi ve tabi ki olması gerektiği gibi yine galip gelmişti öfkeye ve gurura. Mabet çevresi görmeye alışkın olduğumuz görüntüsündeydi yine ve en önemlisi neredeyse herkesin üstünde yeni sezon formalarından vardı.
90 dakika sonunda aşk yine bize cilve yapsa da, ucuzca yitirilen her maç sonrası tribünlerden yine o bildik istem dışı tasvip etmediğim ve hazmedemediğim sesler çıksa da, biliyorum ki aşk hiçbir zaman bitmeyecek. Sevdan terk etmeyecek bizi Fenerbahçe’m. Ama yine de hadleri aşmadan futbolunu kalemim döndüğünce yorumlamam gerek.
16 Mayıs’taki maçı nasıl ‘sakar gece’ olarak yorumladıysam bu maçın oynandığı geceye de ‘serseri gece’ adını vermek istiyorum. Gerçekten çok kötü ve isteksiz bir futbol sergiledi takımımız rövanşta. Böyle olunca da, adını çoğumuzun yeni duyduğu takım Young Boys’a elenmek kaçınılmaz oldu. Başta bu satırların sahibi olan ben olmak üzere yine çoğu renktaşımla beraber derin umutsuzluğa gark olduk. Açıkçası süper ötesi ligimizde takımımın Mart ayının ortalarında yarıştan kopacağını düşünüyordum. Seyircisiz maçlarda nasıl can çekiştiğimizi de bildiğim için bu düşüncem istemeyerek de olsa pirim yapıyordu fikrime ve zikrime.
Pazar gecesi sezonun ilk haftasında, adı Medical Park tarafından çekilip uzatılan ve defans nakli yapılan rakip Medical Park Antalyaspor’a boş tribünler önünde, Alex-Semih önderliğinde ilk 28 dakikada 4 gol atan, bir o kadarını da kaçıran takımım beni mutlu etmesinin yanında şaşırtmadı dersem yalan söylemiş olurum. Young Boys ile oynanan maçla bu maç arasında dağlar kadar fark vardı. Kanatlar kusursuz işledi. Gecenin acımasız nemine rağmen paslar yerini buldu. Her atak golün habercisi gibiydi. Atılan 4 golden sonra yaşanan rehavet sonucunda atılanın iki katı kaçtı. Şu bir gerçek ki; Lugano defansımızın can simidi. Sakatlanıp yerini Mert’e bırakan Volkan’ın gözü asla arkada kalmayacak. Kendisine fazla top gelmemesine karşın güven verdi Paok maçı öncesi kalesinde Mert. Oynanan bu güzel futbol sonrası akıllara “Antalyaspor’mu çok kötüydü, yoksa bizde bir diriliş mi var?” sorusu gelse de, öyle ya da böyle ilk haftayı lider kapadık ve yine geride kalan ilk hafta sonrası lige en hazır görüntüyü biz verdik. Şimdi önümüzde kritik Paok maçı var. Bakalım gerçektende kendi küllerimizden mi doğacağız?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.