7
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1748
Okunma
Saçın havayı kesen bir yaba gibi yarım daire çizerek, yüzüne kondu.
Akşamdandır, gecedendir bu özgürce salınışları; belki de.
Saçların düşürdü eski bir hilalin paslı parçalarını yerlere.
Bir kıyı gümüşe kıyafetlenip yine kendi üstüne yağdı, karabiber aroması içeriğinde.
Şair de öyle sim yağmuru biçiminde yağan gümüş pullarından dem vurmamış mıydı?
Bir kıyıyı, kıyıdakileri yıldız korları, pulları genze acılık veren bir havayla esir almamış mıydı?
Gözlerine vakıf olamıyorum, tüm referans saçlarının havayı yırtıp usulca yerine oturmasından çıkıyor. Saçların herşeyin ilerisinde, üstünde konuşuyoır akşamın içinde.
Akşamda gizli bir atardamar, kendine fazla oldukça fazla kendine…
Bir atardamar, ama kimse görmüyor akşamın içinde, saçların öylesine pervasız.
Sınav sonunda ölüyorum…
Vuslat neticesi…
….
Bir sağda unuttun beni bir solda.
Isırdığın bir elma.
Yudumladığın su.
Bir öylesine bakış anında.
Birinin senin nerede olduğunu söylemesinin ihtiyaç gibi belirdiği anda.
Bir sen kaldın, ağzında elma dilimi, bir unutuuş havada asılı, hava alabildiğine sen dolu...
Bir kıyı, masada sen-ben.
Sen öylesine uzak ben seni izlerken…
Çocuksun, iyisin…
….
Bir gün yüce ruhlu adam ağladı.
Ordaydım.
Yüce ruh, almadık dedi dünyadan payımızı.
Ağladı, çün dünyanın tüm vefasızlığına karşın, pay edildiğinde “bir şey” olabilen bir yanı da vardı-bence-.
Vefasızlıktan vefa, zahmetten rahmet çıkması için dünyaya bulaşmak gerekiyordu.
Sonunda yorgun fakat muzaffer olmak gibi neticeyi önemsiyorsan, dünyaya bulaşmalıydın.
Dünyadan payımızı almadık, payını alanlar gerçeğe dokundular, demeye mi getirdi ruh?
Tuttuk gerçeği!
Yıkıldı ellerimizde hikaye ve romanlar.
Uzak akşam rüzgarı ovayı doldurdu.
Atlar yorgun, atlar dalgın…
(Yüce ruhun gözyaşlarının nedeni yine de yeterince anlaşılamadı.)
….
Herşeye yağmur yağsa…
Sokağa, caddelere, arabalara çatılara…
Metallerden ses çıkarta çıkarta…
Sesini eskite eskite kiremitlerin…
Belki bir sonraki yılın aynı gününe kadar hiç dinmeden yağsa…
Bir iyice seyrelse betonlar…
Hatta bir iyice yeşerse betonlar, otlar bir iyice sivrilse ağzıyla bir karşı koyuş edasıyla…
Daha bir dayanıklı olsa gül yaprakları, hani fazla yağmurdan.
Bazı otlar çiçekler ölse, toprağa tutunamaz olsa kökleri, yalancı aşıklar gibi; sökülüp gitseler…
Bir iyice görüşümüz keskinleşse, dört işlemini yapsak tüm hayatımızın bir yıl boyu, hep yağmuru dinleyip, yağmur içerek…
Sondan bi önce, güneşin hemen birkaç saniye öncesinde sen çıksan gelsen.
Bir yılın yağmuru saçlarında…
Bir at nedensiz kendini kayalıklardan denize bıraksa…
Bu onmaktır, deliliği bir delilikle aşmaktır.
Olabilse…
(Sen neden şimdi böyle parıl parılsın?)
.
.
.
10.0
100% (3)
9.0
100% (1)
5.0
100% (1)