- 1165 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KARASEVDALI
KARASEVDALI
Bakışlarını neden duman sis almış?..Başından boran eksilmez mi senin?..O kadar mı ulusun?
O çiğnenen dudaklar,kırışık yüz de neyin nesi?..
Elinin içini başına destek yapmanın sebebi ne?..Dertlerin ağırlığına dayanamayan başın yere mi düşecek?..O ölçüde mi muzdaripsin hayattan?Gülünü hâr mı almış?..
Oturmuşsun okul duvarının dibine,dünyası yıkılmışları andırıyorsun...O duvar çağların her türlü rüzgârına öylesine şanlı bir direnişle göğüs germiş ki ve şu anki durumu ha yıkıldı,ha yıkılacak ölçüde öylesine yan yatmış ki!..Anladığım kadarıyla senin gamlı oluşundan nem kapmış...Koş yavrum, uzaklaş oradan!..Yoksa duvar üstüne düşecek!..
Feryadımı duymamış kadar sağır davranıyor ve yerinden bir santim kıpırdamıyorsun...Kendini zifiri karanlıkların asasız yalnızlığında uçurumlara tepetakla atmanın gereği ne?..Boy pos dersen,o biçim!..Yetenek dersen, mükemmel!.. Öyleyse suna gibi kanatlanan o çatık kaşlar da ne oluyor?.. Ümitsizliğin en uç noktasındayken atıp da ulaştıramadığın kahır çığlıklarını kimseye duyuramadığından mı?..
Yere savrulmasını sağ elinin ayasıyla önlediğin başını kaldırıp yılgın gözlerle okulun giriş kapısına bakıyorsun...Birilerini arayıp duruyor gibi meraklı bekleyişlerdesin?..Sen zaten sürekli bekledin! Aşıkların en ömür boyu bekleyenisin çünkü...Ve hep aradın...Hiçbir şey bulamadın!..Ne aradığını bilmiyorsun ki!..Bir keresinde küt saçlı birine tutuldun;ağlamaların kitabını yazdın...Bu sevdalanmadan bir ders çıkardığını sandığın anda karşına çıkan bir ela gözlü sarışın dünyanı kararttı... Geçmişinde yeryüzünün anlı şanlı bel kırılmalarını görüyorum;sen,yenilmelere doymuyor gibisin,hâlâ birilerini arıyorsun veya ürkek bir gönülle bekliyorsun bir kez daha mağlup olmak için!..Kokuşmuş ömrüne meydan okuyup kendini suların coşkunluğuna fırlatmak amacıyla mı yaşıyorsun?..
Olmuyor,rahatlayamıyorsun...Kalkıyorsun diz çöktüğün duvar dibinden, adımlarını sürüyerek yürüyorsun bir uçtan bir uca...İyi ki uzaklaşıyorsun oradan!.. Yan yatmış duvar az daha üstüne düşecekti!..Okul binasının enine yürürken toprağa diziyorsun ayaklarını.Toz duman bulutları kalkıyor küçücük... Gözlerin yerden yükselen bulutlarda...Düşünüyorsun...
Hep onunla mı dolusun?..Ciğerine dolan her nefesin her zerresinde o da mı mevcut?..Kılcal damarların yüzyıllar öncesinden başlayıp yüzyıllar sonrasına gideduracak efsunkâr aşkın sihirli neşîdesini mi mırıldanıyor?.. Damarlarındaki kan değildir de onun bakışlarından yansıyan ışıltı mıdır?... Kulak frekanslarına onun sesi gelmeyinceye kadar hiçbir şey işitmiyor musun?..Hücrelerini sarıp sarmalayan onun sevgisi midir de o görünmeyince nefes almıyormuş gibi hayat sürüyorsun?..
Çözemediğin ukdeler sabrını mı zorluyor?..Ne yapsan da,her ne kadar uğraşsan da çözülmeyen kördüğümler zinciri...Tırnakların mı kısa?..Parmağında çözebilecek derman mı kalmamış?..En girift bilmeceler bile sana çocuk oyuncağı gelirken,hücre çekirdeklerindeki yumruları yerinden sökememenin zor tarafı ne?.. Hiçbir yardım eli uzanmadığından mı?..
Kişiliğini mi çaldılar senden?..Çalıp rezil kepaze mi ettiler,namusuyla mı oynadılar hayatının?.. Senin olan her şeyi senden aldılar da senin olmayan her özelliği mi sana verdiler?..Oysa kaderin böyle başlamamıştı!..Belki ağlayarak doğmuştun;fakat gülerek yaşıyordun...Kış görmemiş ilkbahar dolu gözlerin vardı...Şimdi bakışlarının bitkin kıyılarında gezindikçe sonyazlar görüyorum kışa doğru son sürat koşturan...Sevgi yapraklarını birileri mi kopardı dalından?..Hangi duygusuzdu başından boran eksiltmeyen?..Ve o hangi yüreksizdi kişiliğini senden çalan,çalıp rezil rüsvay eden?...
Düşünce zebanilerinin iki yanı keskin kılıçlarının altında ölümü,inleyerek can vermeyi bir kurtuluş olarak algılıyorsun...Başını hangi dağın hangi taşına vuracağını şaşırmış bir hâlin var...Neden?.. Seni anlayamayanlara mı tosladın?..Onlar insafsız be yavrum!..Onlar çektiren...Onlar anlamaz!..
Dinlemiyorsun beni...Dalmışsın...İnce eleme sık dokumalardasın...Bileğine çizdiğin saat resmine bakıyorsun.Teneffüs zilinin eli kulağında.
Gözlerin okulun demir kapısında...Bekliyorsun...
.............................
İnsafsız avcının zalim tüfeğinden çıkan serseri kurşunlarla yaralanmış güvercin misali yüreğin sıkışıyor...Yüzünün beyazlığına kan yürüyor....Kalbin hızlı mı çarpmaya başladı?..Beynindeki düşünme hücreleri “O!Hep o!..” demekten başka bir işe yaramıyor mu?...Sağ elinin baş parmağı neden titriyor?.. Sara nöbetin mi başladı?..Hasta değilsen durduğun yerde niçin sallanıyorsun?..
.............................
Zil çalıyor...Bekliyorsun...
Birden,bakışlarında yüzlerce şimşek çakıyor,beyninde yıldırımlar gürlüyor.Kapıya yönelmiş gözlerinin hedefinde bir ceylan beliriyor...“Hangi dağdan inmiş acaba bu selvi boylu, kahve gözlü ceylan?” diye düşünüyorsun..Uzun,siyah saçlarını tek örgü hâlinde arkasına sarkıtmış.Alnına dökülmüş yay kavisli perçeminin altında gülen gözler...Bir mıknatıs kadar çekici ve ışıl ışıl parlıyor... Arandığında bulunmayan saadet kıvılcımları saçıyor keman kaşlar...Lâcivert üniforma ne de çok yaraşmış!.. Dudağında gülücükler...Şeytanî gülümseyişi; yuvarlak,beyaz tenli,munis yüzüne başka baharlar ekliyor...
.............................
Bastığı yeri incitmek istemez bir yürüyüşle iniyor basamakları birer birer.Voleybol oynayan arkadaşlarına yöneliyor...
Yüreğine cemre düşüyor...Nilüferlerin yeşermeye yüz tutuyor...Sevgi lodosları estikçe esiyor,uçarı samyelleri mutluluktan dem vuruyor...Kalbinin bir yerlerinde hırçın kanat çırpmalarla uçmaya çalışan sevda kuşu aklını başından alıyor...
Voleybol sahası sana biraz uzak kalmakta.Daha yakından görme umuduyla orayı hedefliyorsun..
Bakıyorum da az önceki feri çekilmiş gözlerine şimdi can gelmiş...Gözlerinin içi değil,ruhu gülüyor...Yürümüyor,bulutlar eşliğinde adeta uçuyorsun...Uzun zamandan beri ilk defa kalbini gökyüzüne havalanmış hissediyorsun...Kalbinin gürültüsü seni sağır edecek nerdeyse!Başında tatlı bir sarhoşluğun dağ rüzgârınca serinliği...
Kararsızsın.Tam yakınına mı varmalı,yoksa birkaç metre mesafe mi bırakmalısın?..Yakınına sokulsan daha mutlu olacaksın da o yürek nerde!..İki üç metre kadar uzak duruyorsun...Hem senin için ehemmiyet arzeden vücut mesafesi değil,gönül yakınlığı...
Başın hep sol tarafa dönük...Bir an için de olsa bakışını ondan ayıramıyorsun...Uzun uzun süzmektesin.Ne kadar da esrarengiz bir duruşu var!...İzlendiğinin farkında değilmiş gibi duruyor...Ve hiç bakmıyor sana.Bakışları o tarafa bu tarafa gidip gelen voleybol topunda...Oysa ne işkenceler çekiyordun onun gül yüzünü görmek,nergis kokusunu içine çekmek için!..
Sana baksın istiyorsun...Bir baksa,bir görse duruşundaki kaynayan cehennemleri!..Kırılan dalları,yere serilen gövdeleri!.. “Sen!İlle de sen!..” vaveylalarını bir duyabilse!..Belki acır da gözlerinde minik bir ışık hüzmesiyle gönül kapısını yarı açık bırakır...Ama bakmıyor... Bir rüzgâr essin istiyorsun; vefâsız esmiyor... Neylersin?..
Gözlerinin Marmara denizindeki mutluluk gelgitlerinin yerini hüzünlü dalgalar alıyor... Koyu bir keder esintisi kara bulutları davet ediyor yüzüne...Ruhunun bir yerleri su almaya başlıyor...Başında çıldırtan uğultular cümbüşü...Uzun uzun bakıyor,hareketlerini izliyorsun kırık bir gönülle...
Teneffüsün bittiğini haber veren içeri zili çalınıyor...Mahşerî öğrenci kalabalığı akın akın okul binasına doğru kimi uça ese,kimi hafif adımlarla gidiyor...
O da yürüyor...Sen hâlâ bakıyorsun!..Koş evladım,yürü!..Ders o narin duruşludan daha önemli!...
Ama durduğun yere kök salmışçasına kımıldama nedir bilmiyorsun...Omuzların çökmüş bir şekilde bahar yürüyüşlünü izliyorsun ruhu uzakların ardına kaçmış gözlerle...Hıçkırıklar diziliyor boğazına...Dolukan yaşlar çukurlarından çıkmaya zorluyor kendini...Üst dişlerin alt dudağını testere niyetiyle çiğniyor...
Merdivenleri,dudağında tebessümlerle tırmanıp içeriye giriyor keklik sekişlin...
Gidişi var ya!Gözlerini nehir kaynağı yapıyor...Ağlamak;doya doya çağlamak istiyorsun. Gözlerinden taşan elmas parçaları kirpik uçlarında toplanıyor ve sonra nazlı bir kuğu gibi buğday rengi yanaklarından aşağıya doğru süzülüyor...
Gün geçtikçe büyüyen,büyüyüp derya olan üzüntüye bilenişin bestesini yapıyorsun..Yumruğunu ve dişlerini sıkıp dünyaya meydan okuyorsun:Ah dünya!..
Ölümlerden ölüm beğenmeyen ağıt dolu bir görünüşün var,ki yürekler acısı...Geliş yönü kestirilemeyen yıllanmış,serseri kurşunlar dağlıyor yüreğini...Anlaşılan sevginin dipnotu olmak ve kıyıda köşede kalıp unutulmak pek de zoruna gidiyor senin!.. Hatta,dikkatini çekmek istediğin kimsenin, senin farkına varamayışı ölümün diğer yüzü oluyor...Sen mi iyi reklam yapamadın da kendini anlatamadın; yoksa onun mu duygularından haberi yok?..Çekingenliğine bakıyorum da yine tek taraflı bir aşkla meyveye durmuşsun...
Nasıl farkedilmezsin?..Yoksa bu sevda rotasında gemin karaya mı oturdu?..Kıyının dalgadan haberi neden yok?..Avare bir gönülle ve delilik taşan köpüklerle kükreyip başını vurduğun kayaların sahili o değil mi?..
Yüzün geriliyor,göz çukurların küçülüyor... Yanaklarda iz bırakarak yürüyen damlalar aşağıya atlayıp intihar ediyor,beton zemine gelişigüzel çarparak siyah daireler oluşturuyor...İki dudağının arasındaki mesafe büyüyor;alnındaki çizgilerin yükseltisi dağları,alçaltısı vadileri meydana getiriyor.. Asırlık bir çınarın yorgun hareketleriyle dalların iki yana düşüyor.Yürümeyi yeni öğrenmiş bir çocuk gibi titriyorsun çakılıkaldığın yerde...Kriz mi geldi tekrar?..Benzin neden sarıya durdu?... Yüreğin hop kalkıp güm oturmaya mı başladı?..
Kaç şiddetinde deprem geçiriyorsun?..Kaç bin yerinden yarılıyor toprağın?.Ve hangi binaların başka binalara çarpıp duruyor?..Köküyle gövdesiyle hava boşluğunda hangi ağacın savruluyor?..Dünya denen sahnenin hayat adı verilen dekorunda ölümün ayazdan farksız yüzünü mü yaşıyorsun?..
...............................
Derse mi girmelisin,yoksa çekip gitmeli misin?..Karar veremiyorsun...Ama bence derse yetişmelisin! Ders önemli çünkü...Ders çok önemli!..
Yine beni duymamış gibi davranıyorsun ve çıkış kapısına yöneliyorsun...Git!..Madem öğrenci değil;rüzgârı bekleyen yaprak duyarlılığındasın ve madem yeşilini kaybedip sararmışsın,öyleyse git!.. “Nereye?” diye sorma!..Yunus’un gittiği yere...Git!..
Giderken yıkılmış duvarın hemen yanından geçme!Tozu üstüne sinebilir...
Başını ellerinin arasına alıp koşmaya başlıyorsun...
Acıyla şaha kalkan küheylan mısın?
A.E.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.