- 794 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
İÇ DÜNYAMIZIN KAHRAMANLARI
Ruhumuz; cebimizden çıkarıp gösteremediğimiz gizli bir kimliğimizdir. Kutsal bir emanet gibi son nefesimize kadar bizimledir.
Ele avuca sığmayan yerinde duramayan çocuk gibidir. Her ne kadar gözle görünmese bile rengarenktir. Bize göre renk değiştirir. Daralırız kararır, rahatlarız aklanır. Hayallerimize göre kah pembeleşir, kah engin denizler gibi mavileşir.
Özgür olmak ister bazen… O zaman ise bulutlar kadar beyazdır.
Ruhumuzun birbiriyle anılan ama tezat olan iki misafiri vardır ki bunlar iyilik ve kötülüktür. İyiliğin kapısının altından, gülen yüz gibi aydınlık süzülür. Kötülük ise kara duvarlarla örülüdür.
Bu arada şeytan ise hep teyakkuz halindedir. Yolundan çevirip kendi sathına çekebileceği kişilerin peşindedir. Bir kişi bir kişidir diye sabırla nöbet beklemektedir.
Vicdan da boş durmamaktadır. Kendi iç muhasebesini yapmadan kirli düşünceleri tertemiz duyguların üstüne yatırmak istememektedir.
Bu arada kötülük de harıl harıl çalışmakta ve mutsuzluğun kitabını yazmaktadır. Bencil, Kindar, Acımasız, Sadist, Küstah, Psikopat, Merhametsiz ve Üçkağıtçı diye adlandırdığı karakterler; duygulu, kibar, merhametli,yardımsever, sevecen, canayakın, dürüst, onurlu, karakterli insanlara karşı planlar kurmaktadır.
Şöyle bir ruh aleminde gezindik hep beraber.. Ne kadar da çalışan vardı değil mi?
İnsanın iç dünyası ne kadar güzellikle ve iyilikle donanımlı olursa dış dünya bir o kadar yaşanır hale gelir diye düşünüyorum.
Temiz tutulan yerde mikrop nasıl barınamazsa yüreği temiz insanların içinde de kötülük yaşamaz. Zaman içerisinde kötülük de dezenfekte edilmiş bu alanda tutunamaz ve ölmeye mahkum olur.
İnsanları iyilik yapmaya iten güç, içindeki merhamet duygusudur. Peki iyilik nedir? Muhteviyatında ne vardır? Neler kapsamı dışındadır? Yoksa göreceli bir kavram mıdır?
İyiliğe çok farklı açıdan bakanlar da var. Bunlar "iyilikten maraz doğar" sözüne sığınırlar. Görüntüden ibaret olan fiziki çerçevelerinden bir adım dahi uzaklaşamazlar. Bazen kalıplarının içinde kendilerini bile bulamazlar. Neyin iyi, neyin kötü olduğu umurlarında bile değildir. Kendi doğruları yanlış da olsa onlara göre tatlıdır. Ne de olsa ağaç da meyve de kendisine ait olduğu için her icraatlarını hatasız görürler.
İzninizle beni çok etkilediği için yıllar önce olmasına rağmen hala hafızamda sakladığım bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum.
Bir arkadaşım hamileyken aylık kontrolleri için daireden çıkmış. Otobüs durağına doğru ilerlerken işyerinden bir arkadaşına rastlamış. Merhabalaştıktan sonra aralarında şöyle bir diyalog geçmiş.
- Merhaba, karnın burnuna gelmiş, doğum ne zaman?
- Bir ay kaldı. Bugün de kontrole gidiyorum. Ultrasona gireceğim işte. İnşallah iyidir.
- Ben de hastaneye gidiyorum. Otobüslerde sürünme bu halinle.. İstersen arabam yakında, seni de götüreyim.
- Ne kadar iyisiniz. Teşekkür ederim. Tabiki iyi olur.
Arkadaşım yolun kenarında beklerken götürecek kişi arabayı yavaş yavaş parkettiği yerden çıkarıyor ve o esnada nasıl oluyorsa oluyor arkadaşıma çarpıyor. Kızcağız yere düşüyor ve ayağa kalkamıyor “Ben çok kötüyüm. Ahh bacağım” diyerek inliyor.
O sırada çarpan kişi ne diyor biliyor musunuz? İnanmayacaksınız ama gerçek..
- Ah akılsız kafam ah. Sana ne.. Niye soruyorsun nereye gidiyorsun diye.. Niye bırakayım seni diyorum ki? Al işte gördün mü olanı? Zaten “iyilikten maraz doğarmış” bir iyilik yapayım dedim. Başıma gelene bak! Şimdi uğraş dur!
Arkadaşın neyse ki bebeğine bir şey olmamıştı ama bacağı boydan boya morarmıştı. Hal böyle olunca doğum iznine biraz daha önce ayrılmış oldu.
Bu atasözünden insanın kendine böyle bir pay çıkarabileceğini asla düşünemezdim. Ama her şey insanlar için..
İyilik zorla olmaz. Hiç kimse sabah uyandığında bugün ne iyilik yapsam diye düşünmez. Durum kendiliğinden gelişir ve vicdanın sesi yapılması gerekeni kişiye yaptırır. Gönüllülük esasına dayanır. Cezai müeyyidesi yoktur. Ama yapacak durumu varken yapmayanın yüreği rahatsız olur. Eğer maddi bir yardım yapılacaksa öyle ulu orta yapılması da pek hoş değildir. İyilik göstermelik esasına dayanırsa yardım eli uzatılan kişinin onuru ve gururunu kırmaktan öteye gidemez.
En kötüsü de yapılan bir iyiliğin kişinin yüzüne vurulmasıdır.
Cicero’nun söylediği gibi "Bir iyiliği yapan değil, iyiliği gören hatırlamalıdır". Eğer biz yinelersek yaptığımız iyiliğin hiçbir anlamı kalmaz. “Kul bilmezse Allah bilir” diye boşuna dememişler.
Tüm günleriniz iyilik ve güzelliklere gebe olsun.
Sevgi ve saygılarımla..
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
inanç düstürumuzda yok mudur zaten, 'sağ elin verdiğini sol el bilmesin'...gerek maddi gerek manevi, verilen her ne ise artık maddi boyutuna ait değildir, azalarının bunu bilmesine gerek yoktur.biliyorsan ve hatta söylüyorsan bir de ne acı...hem kendi nefsine hem karşındakinin nefsine eziyet...allah hiçliğin içindeki varlıkla muamele etsin inşallah...tebrikler...selam ve sevgilerimle...
Aysel AKSÜMER
Aysel'ciğim, iç dünyamızı öyle güzel sorgulamışsınız ki, ilave yazacak şeyler bulmada zorlanıyorum.
Yapılan iyilik, dediğiniz gibi her zaman karşı taraftan takdir edilmeli, başa kakılmamalı.
Arkadaşınıza Allah acımış bebeğine bir şey olmamış, kendi acısı yanına kar kalmış.
Güzel paylaşımınıza çok teşekkürler, her zaman huzurlu ve mutlu kalın, sevgiler.
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Ruh...
Zaten insanın gerektiği şekilde tekamül edememesinin
Ve çamura bulanmasının sebebi
Maddiyatta boğulup ruhu yeteri kadar besleyememesidir...
Anlattığınız olaya gelince cidden üzücü
Aklıma gelen tek şey o arkadaşın,hanımefendiyi arabasına buyur ederkende
Samimiyetsiz ve riyakarane davet etmiş olmasıdır ki
Olay böyle bir netice vermiş...
Yazılarınızı okurken dinleniyorum Aysel hanım
Kutlarım,saygımla.
Aysel AKSÜMER
Güzel görüşleriniz için teşekkürlerimi sunuyorum. Saygı ve selamlarımla..
Aysel AKSÜMER
her hali ile güzel mi güzel bir yazı.
İçerik olarak doğru ve eğitici.
Kutlarım.
10 numara.
selamlar.