- 928 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR SÜRÜ YUNUS
BİR SÜRÜ YUNUS!
Sırat köprüsünü andıran bir karakterin vardı;ufuklar kadar geniş...
Köprüden geçip gittiğin zaman için ferahlardı.Şiirlere konu olmuş zerâfetler yüzünün her noktasında çiçeklenirdi ve kibar sözler dilinden hiç eksik olmazdı...Az daha kendine bile “siz” diye hitap edesin gelirdi,ki o kadar kibardın.Sohbetinin tadına doyum olmazdı ve uzaktan sesini işiten Yunus ehli her mahluk senin yanında alırdı soluğunu... Sayıları ikiyi üçü geçmese de onlarla yürek fetihlerine çıkman “Bedrin Arslanları”nı hatırlatırdı... Tek fark ;kılıç şakırtısının yerini söz mûsikisi alırdı...
Fakat Ebu Cehiller çoktu be Yunus!..Aklının alamayacağı kadar çok...Ve hepsi kendi davasının kutsallığı peşindeydi...Bana sorarsan davalarının kutsallığına kendileri de inanmazdı ya!..Uğruna ter döktüğü kavgalarından çok,kendilerini yüceltme sevdasında idiler...Oysa bilmezlerdi yüceldikçe küçüldüklerini...Yükseldiklerine inandıkları zirvelerin aslında dipsiz çukurlar olduğunu bilmezlerdi... Onları bu hâlde görmen seni yer bitirirdi; “Hayber Fâtihi”nden söz açardın,gülüp geçerlerdi...Gülüp geçmeyi bırak,geçeceğin yollara dikenler! döşeyip dururlardı.
....................................
“Elimden gelen bu;ben iki kişiyim/Çoğalmak neyse ne;azalmak zor!..” diyen şair sana atıfta bulunurdu sanki...Evet!Her felâketle gün gün yıkılan,yıkıldıkça çoğalan hüviyetler zincirinde üçten beşe, yüzden bin beş yüze kadar yükselirdin,başın göğe değerdi... Bunlar birbirinden o derece kopuk kimlikler idi ki biri diğerinden öylesine bağımsız davranırdı...Değişik kimlikler zincirinin her halkası farklı bir lisanla konuşurdu.
Konuşurdu da,sadece sen değildin ayrı gayrı kimliklerin sahibi...Çoğunun seninkinden kat be kat değişik hüviyeti vardı.Ve biri diğerine o kadar Fransızdı... Aralarında o denli Himalayalar uzanırdı ki... Kalplerinde sulak tarlalar çok az bulunur,çöller göz alabildiğine uzayıp giderdi...Zehirli akrepler,çatal dilli yılanlar ve kızgın kumlar...Doğrusu o sahralarda ne figüranlar kaynardı...Tebessümleri kinlerini gece gibi örterdi.
....................................
Sıratı andıran bir karakterin vardı.O kadar ince...Ve her an kırılabilir...İlk başta sana geniş görünen köprü,sen ortasına varınca daralırdı.Ateşten bir nehir olarak akan cehennem dehşeti köprünün ortasını naylon gibi eritirdi.Alevler yüzüne doğru yükselirken sıcaklık bunaltıcı bir hâl alırdı...Nasıl davranacağını bilmez, en olmadık yerde istemeye istemeye dudaklarının kıvrımlarından akan aksi bir cevapla karşındakini mahcup ederdin... Söylediğine de pişman olurdun ya,ne fayda!.. İçin için üzülmelerin kurt gibi kemirirdi kimliğinin o duygusal yaprağını...Alnının kırışmaları ve yüzünün ter damlacıkları bulgur bulgur kabarırdı...
....................................
Edebiyatın “abartma” sanatını muhteşem bir şekilde kullanırdın...Kısmî şairliğinin de etkisiyle gönül düşürdüğün her güzel gözlü ahuya öyle bilinmemiş keman kaşlar,duyulmamış billûr sesler ve görülmemiş badem gözler icat ederdin ki,böyle bir âfetin yeryüzünde bulunabileceğine kendin de inanmazdın!..Pusula kuzeyi göstermesine rağmen senin güneye yönelmen sende çelişkiler oluştururdu... Gönlünde ve beyninde meydana getirdiğin mehpârenin özelliklerine biraz benzeyen birini buldun mu onu kalbinde abide yapardın,geceye dar gelen ve gündüze sığmayan hayallerle yaşar,coşku dolu destanlar atfederdin...
Şiir -o taze ıhlamur kokusu- ruhunun nerdeyse tek gıdasıydı, onunla sürerdin yaşantını...Hele divan edebiyatında kulaçlar atman,seni aşkın tam da göbeğine düşürürdü...Aşkı en güzel tarif edende karar kılardın; yani Fûzuli’de.Ki en güzel şiirlerini Dicle Nehri yamacında,suda aksini gördüğü “cânân”a yazarmış...Kendini Fûzuli ile özdeşleştirmen ve daha yakından tanıma girişimlerinde bulunman,tanıdıkça onu daha fazla sevmen ve sevdikçe de onun zihnî ve hissî duygularını daha iyi yaşaman sana ızdıraptan başka bir şey vermezdi...O Fûzuli idi be Yunus,çektiği her acı onu Allah’a daha iyi yaklaştırırdı ve “biraz daha hüzün” diye Yaradan’a yalvarırdı... Onun o çilesi idi onu “O” yapan!..Üstelik onun çektiğini dağlara yüklemeye kalkışsan belki de dağ erirdi...Belki sen de aynı yolun yolcusuydun;ancak o devirde vefâ denen unsur en altın çağını yaşıyordu.Ya şimdi?.. “Küllükte sürünen eşekler cins atlarla yarışıyor.”
....................................
Kimliğinin hayalperest tarafı yaşamın realitesi ile daima çakışırdı:Öncelikle ailenin fedakâr olmasını isterdin.Çocuklarının her problemini çözmeye çalışan bir anne baba...Bir dişi kuşun kendi yavrusu üzerine titrediği gibi titremesini çok beklerdin...Annen tabiki bu uğurda saçını süpürge ederdi... Ya ailenin diğer bireyleri?..Heyhat,ne gezer!..Esas onlar perişan ederdi karakterinin hep yıkılmış ruhunu...Başka abi ve ablalar kendi kardeşlerini övüp övüp göklere çıkarırlarken seninkiler seni yerin dibine geçirirdi...Suç karşı tarafta da olsa ortağı olduğun küçük bir kavga evde büyük bir şova dönüşürdü.Yumruk ve tekmeler kafana gözüne,sırtına karnına teyakkuza kalkardı...Üç beş sallanan dişinin arasından kan fışkırırdı...Ağlamaktan yorulmuş gözlerin birer kan çanağını andırırdı... Tamam,suçun birazı belki sende de vardı;ancak öteki tarafın,yani fırtınanın hiç mi kabahati yoktu?.. Kendini haklı gösterme uğraşıların hiçbir fayda sağlamazdı;nitekim ağzınla kuş tutsan kimseye yaranamazdın!
....................................
Yaşadığın kaoslar seni buhrana sürüklerdi..Aynı anda birden fazla görevinin olması bu bunalımı daha genişletirdi:Yamalı elbiselerle gezip dolanman toplum tarafından hor görülür,saçlarının şekle girmez kıvırcıklığından kızlar dudak bükerdi.Okullar arası bilgi yarışmalarının vazgeçilmezi idin;oysa öğretmenin hiçbir zaman seni “başkan” seçmezdi...Her ne kadar liderlik vasfın var ise de hep “temizlik” kolunda bulurdun kendini...Yaşantı şeklin ile öğretmeninin seçtiği kol birbirine ne kadar da ters düşerdi!..
Keskin bir zekan vardı ya,bazen de yanlış yerlerde kullanırdın...Bir ara küçük hırsızlıklara da bulaşmıştın:Baban genelde harçlık vermezdi annene;fakat on parmağındaki on marifetten ötürü sizler için harcayacak parası da sürekli olurdu o şefkat sahibinin...Konu komşunun getirdiği yorganların yüzlerini diker,yünden çorap ve eldivenler örüp satardı ve kazandığını yarınlarda size harcamak için karyolanın altında saklardı...Bütün hayatın yokluk içinde geçmişti ya,buna daha fazla tahammül edemeyen ve hazinenin yerini öğrenen sen karyolayı mutluluğunun eşiği görmeye başlardın ve küçük de olsa aşırırdın hazinenin bir kısmını, pastahaneye gidip karnının açlığını –her ne kadar yemeğin yerini tutmasa da- dondurma ile giderirdin...Sonrası mı?..Samanyolundan daha geniş bir pişmanlık...
......................................
Romantik denizlerin egzotik levendiydin;anlayışsızların tsunamisi yerle bir ederdi egzotizmini... Duygusaldın;duygulanmaların zikzaklar çizerdi....An olur en ufak bir aksilikle yıkılır gider,an olur küçücük bir kıvılcımla ateşlenip galeyana gelirdin ve ha bire coşardın....Karıncaların topraktaki telaşında mutluluktan kabına sığmazdın,onlardan biri milimetrik ağzıyla derini incitmeye kalksa bu kez onları hasım bellerdin...
Hırçındın,yer yer asabî bir kişiliğin vardı...Çabuk öfkelenir,geç durulurdun...Biraz da meczuptun;deli dolu yaşardın...Hani çoğu kimse de senin tutarsız davranışlarından dolayı alay ederdi... Kendi içinde tabiki tutarlıydın;ancak bunu onlar bilmezdi,aksine,anlaşılmaz ve o kadar tuhaf olarak görürlerdi hareketlerini... Hem somut olması herkes tarafından görülürdü ya,soyut olması değişik algılamalara yol açardı...Kendilerince haksız değillerdi,an içinde an yaşardın çünkü...Kısa bir zaman dilimi içerisinde önce fırtına öncesi sessizliğini yaşardın,sonrasında gümbürtüyü...Şiddetli bir tayfuna dönüşür,her yanı alabora ederdin...Bazen bir kedi uysallığı rahatlığını takınırdın,bazen vahşi bir kaplan yırtıcılığı...
.........................................
Tepende şafaklar çok zor sökerdi be Yunus!...Gökkuşaklarıyla dolu baharlar yaşamayı düşlerdin, hazanlar bütün ihtişamıyla Demokles’in kılıcı gibi boynunun hizasında sallanırdı...
Hayal kurarken etekleri zil çalan sen,düşlerin yıkılırken koca bir çınar devrilirdi...
Sırat köprüsüne eş bir Yunus vardı;zaman kadar geniş...
ADEM ERDEM
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.