Biterken başlar, her şey…
Her zaman sırasını bekleyen bir erkek vardır, tıpkı sultanın yanında olmak isteyen vezir gibi... Bir an için tahtan inerseniz o hemen adımını atacaktır... Siz bunun farkında hiçbir zaman olamazsınız... Sevgiliniz(!) için bu gizemli ve tehlikeli bir sırdır... Sadece günü geldiğinde öğrenir ya da anlarsınız...
Oynanıyor gözlerimin önünde bir oyun! Çocuk seviyor gibi yapıyor yanındaki kıza, kızın ise içinden aynı karşılığı vermek hiç gelmiyor. Körlerin oyununda hislerin savaşı yaşanıyor. Tehlike çanları çalıyor.
İlişkileri bitiyor…
Üç beş gün sonra arkadaşımla buluşuyoruz. Aslında o çok istiyor o konulardan konuşmayı, bense yanlış yönlendirme endişesiyle elimden geldiğince kaçıyorum uzak konulara. Ama sözcükler dönüp dolaşıp duruyor tam da orada. Arkadaşım hüzünlü gözlerle bakarken, içindeki acıyı diline vurur gibi soruyor ‘’sence beni aldattığı için mi ayrıldı benden?’’
Bakakalıyorum… Bazen konuşmayı hiç öğrenmemiş olmayı dilersiniz ya o an geliyor. Arkadaşım ısrarcı ve vakur gözlerle bakıyor bana. Duymak istiyor acıyı. Onun duymak istediği şeyler denizde kestanelerin üzerine basarak yürümek gibi. Günlerce adım attıkça, bastıkça zemine duyma isteği o acıyı…
‘’Git konuş onun en yakınıyla, onu yeniden kazanmak istediğini söyle. Alacağın cevaptan sonra otur, düşün tüm kurduğun senaryoları kafanda.’’ Bu söylemim onu benden daha fazla şaşırtmıştı. İşte bende bundan korkuyordum. Arkadaşımı gerçeklerin keskin virajına yollamayı istemiyordum. Cevapları direk alması belki de duyacağı acının süresini azaltırdı.
‘’Peki sence doğruları söyler mi o kişi bana!’’
‘’Zaten yalan söyleyeceği için onunla konuşacaksın. Ya senin üzülmemen için birkaç cümle kuracak ya da aranızda kalmayı istemeyip bahaneler üretecek. Sonuçta yalanlara sığınacak.’’
İki hafta sonra…
Arkadaşım hüznünün önüne geçirdiği neşesiyle yanıma geldi. Oturduk sohbet ettik bir kafede. Her şey değişmiş görünüyordu onun için. Gözlerindeki kara bulutlar yerini neşeli bir bahar yeşiline bırakmıştı. Böyle durup sohbet ederken bu seferde benim içimi gıcıklıyordu yaşanılan olaylar. Meraklı bir kedi hissediyordum kendimi. Ben sürüklemeye çalışırken sohbeti arkadaşım başka yöne kırıyordu dümeni. Oraya varılamayacağı kesindi… Amaaa….
Merak ediyorsunuz ne olduğunu değil mi? Onu sona saklayacağım… Önce bir iki söz etmek istiyorum.
Hüzünlü bir sonbahar günü başlayan ilişki unutmayın ki neşeli bir ilkbahar sabahı biter. Yazın alev renginde başlayan ilişki de kışın beyazını gördüğü anda sönüp gider… Dikkatli bakın!
Sevgililer başkaları için cömertçe harcadıkları kelimeleri, kendileri için kullanmaya geldiklerinde züğürtleşirler. Bu haksızlıktır, sevgililerin ilişkileri için uyguladığı. Bitmesi gereken hiçbir ilişkinin zamanında bitmemesinin belki de en kesin nedeni.
Kadınlar arzulanmayı seviyor, erkekler kışkırtılmayı… Her ikisi de tehlikeli bir oyunun başlangıcı oluyor. Ve kazanan her zaman oyunbozanlar oluyor.
Aşk biter, geriye elinizde ne kalıyor bir bakın. Saygı! Hüsran! Acı! Yalan dolan! Şükran! Gözyaşı! Bunlardan hangisi elinizde kalıyor onu bilemem. Bildiğim avucumuzda saygı’nın kalması gerektiği. Kimse fark etmez ama ilişkinin son anında uçup gidiverir saygının balonu. Arkasından bir bakış atmak kalır size.
Arkadaşımla tokalaşıp vedalaştıktan sonra arkamda bir ses belirdi tam dönüp gitmeye başlamışken aklımda soru işaretleriyle.
‘’Merak ediyorsun değil mi? Tanıyorum seni! Şu kadarını bil ki konuştum en yakınıyla. Aldığım cevap tam da senin söylediğin gibi oldu. Bu şaşırtmadı aslında beni, ne de olsa sen bu işin ehlisin. Ama beni asıl şaşırtan şey burnumun ucuna kadar gelmiş olan adamı görememem. Meğerse sırasını bekliyormuş. Ben gidince pat gelmiş yerime. Bu kırdı beni. Sonra oturdum düşündüm ve dedim ki kendi kendime ‘ne kadar mükemmel olursan ol, ne kadar harikalar diyarında gezintiler yaptırtsan da mutlaka senden daha mükemmeli vardır. Ve o senin bahsettiğin vezir gibi padişahının kuyusunu kazar.’ Böyle olmalı mıydı? En azından bendeki saygısını koruyabilmesi için olmamalıydı. Peki bu son mu? Değil aksine başlangıç… Yeni yeni olaylara başlangıç.
Son bir soru sorayım sana gitmeden; sen hiç padişahını deviren vezirin yaşadığını duydun mu?’’
Sadece bir tebessümle, bahsettiği şeyin cevabını verebildim. Sonra döndüm yürüdüm. Kafamı kaldırdığımda boş bir bankta buldum kendimi. Yanımdaki genç çiftin mutluluğu olmasa hiç uyanmayacaktım sanki.
‘’Aşkım… Seni neden çok seviyorum biliyor musun? Sen padişahını deviren şehzade olmayı hiç istemedin. Beklemeyi sevdin. Biliyordun çünkü bir gün padişah olup başa geçeceğini.’’
Doğuşan IŞIK
29.05.2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.