Kaybolmak
Canınım istediği gibi bir şeyler yapmak istiyorum. Gezmek istiyorum; ama kimsenin gitmediği yerler gezmek… Konuşmak istiyorum; ama kimsenin konuşamadıklarıyla konuşmak. Bakmak istiyorum; ama kimsenin bakmadığına bakmak… Bunun için gerekli olan kaybolmak olmalı. Kendimde kaybolmak, kaybolacağım en güzel yer, kimsenin beni bulmayı aklına bile getiremeyeceği kadar güzel ve yeteri kadar kaybolunacak bir yer. Bunun için bir bana ve bir de öyküye ihtiyaç var. Küçük de olsa anlamsız da olsa, bir yerlere sıkışıp kalmış küçük öykü kırıntıları olmalı. Bunları nasıl ortaya çıkaracağımız önemli. Aslında hepsinin farkında olmadan farkındayız. Bazen istemsiz de olsa, öyle bir içine giriyoruz ki ; bir anlık sessizlik bile yeterli olabiliyor. Bazen de gözlerimiz sabitlenip bizden çok uzaklara gidiyor, uyandığımızda geriye kalan en güzel yerinden kopmuş bir sahne. Film aralarına benziyor; ama farkı biraz aradan sonra tekrar başlamaması. Ya da başladığında ilkinde olanlardan oldukça kopuk olması. Bu sahneler hep olması gerekenlerin olmadığı durumlarda bilinç altına yerleşiyorlar ve olmadıklarını zamanla biz unutsak da onlar o kadar iyi hatırlatıyorlar ki; etkisi bizi, onu ilk yaşadığımız ana götürüyor. Sonra kendimize soruyoruz bu böyle olmak zorunda mıydı? Neden trenden indiğimde yanına gitmedim ki?, neden ellerini o an tutmadım ki?, neden o an gerekenleri yapmayıp işi bir sonraki güne sakıttım ki?, neden masada duranları imzalamayıp o adamı tekrar gelmesi için gönderdim ki?, neden olmadığım bir kişiyi oynadım ki… gibi birçok örnek var. Hepsi birbirinden bağımsız olaylar gibi görünse de hepsinin bir sırası var ve gerçekten hepsi bir diğerinin başlangıcına eklenmiş. Bu ekler ne kadar fazla olursa bizim de kaybolmamız o kadar artıyor. Burada kimsenin gitmediği bir yer yok, herkes aynı yollardan geçiyor; burada kimsenin tanımadığı yok, herkes birbirini tanıyor; burada kimsenin bakmadığı yok herkesin baktığı aynı kesik hikayeler… Tamamlanmayı bekleyen kesik hikayeler. Bir insan var mıdır acaba hikayelerden bir film şeridi yapacak kadar yetenekli olan? Hiç zannetmiyorum; ama bildiğim bir şey varki; hepinizin en az benim kadar bildiği bir şey. Hayat filmin senaryosunu yazar; ölüm ise, hani söylemiştim ya o on beş dakika ara olmadan filmi olduğu gibi yayınlar. Onun işi anlamsızlıklara anlam katmak herhalde. Ben kendi filmimi ölüme bırakmadan birleştirip izlerim diyorsanız o zaman anlamsızlıklarınızı anlamlı yapmışsınızdır. O zaman ölüme sadece alkışları bırakmışınızdır. O zaman gerçekten kendinizde kaybolmuşsunuzdur.
YORUMLAR
hayat ikiye ayrılırmış güclü olanlara zor sahne güçşüz olanlara kolay. Ama birset eksik kalırmıs bas sahnede oynaması geren insan yerinde yoktur. O bu sahnelerden sıkılmış bıkarkmıs gitmiştir. Ya kendi filimini kenddin cekmek zorundasındır. Yada sende arkasından gidip. Noktanın koymadan kaybolmalısın.
sürikleyici bir yazıydı.. kaleminize saglık