- 1852 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
296 - El BASÎR
Onur BİLGE
Hem çalışıp hem okumak ve yaklaşmakta olan şubat sınavlarına hazırlanmak nedeniyle epeydir kayda değer bir şeyler yazamadım. Belki de bu zamana kadar önemli bir şey olmadığından… Bugün, detaylarını unutmadan yazmam gereken acı bir anı var.
Viranecilerle Kültür Park’a gitmiş, doyasıya eğlenmiştik. Akşamüstü hepimiz evlerimize gitmek üzere birer ikişer dağıldık. Ben de en sona kalanlardan Hilmi ile çıkışa doğru gidiyordum. Restoranın birinden şişman bir çocuk çıktı. Üzerinde kirli, sararmış, kısa kollu bir fanila vardı. Yüzü o kadar tuhaftı ki boş bulunup, gülerek Hilmi’ye onu gösterdim. Nasıl fark etti, ne oldu, anlayamadım, bir şeyler söyleyerek geri gitti, elinde kocaman bir bıçakla geldi, bana değil, Hilmi’ye:
“Neden alay ediyorsunuz lan, siz benimle? ” diye saldırdı. O anda arkadaşım hemen gözündeki gözlüğü çıkarıp yere attı.
“A! Bıçak! ..” diye bağırınca, o da bıçağı attı. Aşırı derecede miyop olan, gözlüksüz doğru dürüst göremeyen arkadaşıma hücum edip, tek söz söylemesine fırsat vermeden, olanca kuvvetiyle sol gözüne bir yumruk vurdu! O da kendisini savunmaya kalktı ama isabet ettiremedi. İyi ki etrafta birileri vardı ve hemen müdahale ettiler, ayırdılar.
Kaşı açılmış, gözü kızarmış, yaşarmıştı. Elinin tersiyle silerek etrafı seçmeye çalışıyordu. Yerden aldığım gözlüğünü verdim, taktı ama o gözüyle göremediğini söyledi. Acilen hastaneye gittik. O zamana kadar gözü kan çanağına dönmüş, gözkapakları iyice şişmiş, çevresi morarmaya başlamıştı.
Acilden girdik, muayeneden sonra yaralı kısım temizlendi, bantlandı, reçete yazıldı, gözde çok fazla bir hasar olmadığı söylendi. Ucuz atlattığımıza şükrederek oradan ayrıldık. Hâlâ olayın şokunu atlatamamıştık.
Aradan bir süre geçince, bize ne olduğunu hatırlamaya ve detayları birbirimize anımsatmaya başladık. Olay, çok acıydı. Son derece sevimsiz bir saldırıydı ama o bıçak vardı ya o bıçak… Hilmi’ye saplanabilir, onunla beraber hastaneye gelebilirdi. Belki de muayeneden sonra morga indirilebilirdi. O ana kadar bizi kahreden, mahveden bu olay, asabımızı o kadar bozmuş ki hakkında konuşmaya başlayınca, bir süre sonra yolda gülme krizine girdik:
“Kocaman bıçakla yürüdü üzerine! ”
“Ya! Keskindir de onlar! Aşçı bıçağı…”
“Soğan gibi doğrayacaktı seni! ”
“Karnımdan girer, sırtımdan çıkardı! ”
“Burası Bursa… Kılıç kalkan oynayanların kenti…”
“Ayağında kara şort, üstünde fanila... Çekmiş kılıcı! ..”
“Sen de bir tencere kapağı bari alsaydın eline! ”
“Gözlüğü attım ya! Yoksa gömecekti gözüme! Zor çıkarırlardı ve beraberinde, çoktan akan ve artık bir işe yaramayan gözümü…”
“Bakayım nasıl olurdun, o zaman? ”
“İşte böyle! Bak! ”
“Yapma! Gerçekleşir falan! Kahramanım benim! ”
“Aman ne kahraman! ”
“Yel değirmeni sandı seni! Don Kişot… Nasıl da hücum etti! ”
“Yok, o değil, Don Kişot olan. Aldonz Lorence’yi koruyan gezici şövalye benim.”
“O zaman o, yel değirmeni…”
“Başımı derde soktun! Hayatımdan olacaktım. Anama babama ne diyecektin? ”
“Kahramanca can verdiğini... İskenderun’a heykelini dikerlerdi.”
“Tek gözlü…”
“Ne fark eder? Hangi heykel görüyormuş gibi? Hepsi bakarkör…”
“Sahi, onlar hep öyle...”
“İyi ama kör olsaydın ölmezdin ki! ”
“O zaman, karnı bıçaklı…”
“Sinirlerimiz fena halde bozulmuş bizim! Gülünecek şeyler mi bunlar? Allah korudu! Verilmiş sadakan varmış! ”
“Zaten gözlüksüz göremiyorum. Bir de... Ya, Allah korudu! Sen, görememek ne demek, bilemezsin! Sabahleyin gözümü açar açmaz, el yordamıyla aranmaya başlıyorum. Gözlüğümü bulamazsam, hayatım mahvoluyor! ”
“Göremiyor musun? ”
“Göremiyorum ya! Gözlüğümü taktım mı her taraf seçiliyor, bir ‘Oh! ..’ çekiyorum. O gözlük var ya… Ne kadar kıymetli benim için, biliyor musun? Nereden bileceksin? Değeri, kaybedilmeden anlaşılamaz! ”
“Ceninin, bedeninden büyük bir kafası, kocaman kocaman gözleri oluyor. Yaratılışta da baş, özellikle de göz çok önemli olmalı.”
“Göz için ne kadar araştırma yapılmış, nasıl gördüğü hâlâ anlaşılamamış.”
“Bir fincan su… Aktı mı, bitti! .. Bir yağ parçası… Nasıl görüyor, değil mi? Akıllara durgunluk! Allah’ın, akıl sır ermez işleri var! Hayret, sadece hayret! ”
“Görüntü beyinde teşekkül ediyor, aslında.”
“Kafatasının içinde, kör karanlıkta…”
“En büyük nimet, göz! ”
“Ya akıl? Kaybettiğimizi düşün! ”
“Sanki var da kaybedeceğiz! Hale baksana! Başımıza gelenlere… Bir de katıla katıla güldük! ”
“El Basîr…”
“Nedir o? ”
“Allah’ın sıfatlarından… Karanlık gecede, kara taş üzerindeki kara karıncayı görür. Geçmiş ve geleceği sonsuzdan sonsuza kadar her yeri, her şeyi ve her olup biteni aynı anda görür. Nasıl ve ne denli gördüğünü tahayyül bile edemeyiz! ”
“Körlerde, başka hassasiyetler oluyor. Kalp gözleri açılıyor veya başka yetenekleri gelişiyor. İşitme ve konuşma kabiliyetleri artıyor.”
“Dokunma duyuları gelişiyor ve ezberleme yetenekleri artıyor. Onların farklı bir dünyaları var.”
“Bazen göremiyorum ya… Hani gözlüğümü hemen bulamayınca, bir süreliğine… O zaman onların dünyalarını merak ediyorum. Ben bir süreliğine bile dayanamıyorum. Ya onlar? Değil mi? Kapkaranlık… Sadece karanlık… Bir de… Bizim oralarda, yaşlı bir adam var, âmâ… Ona, saatin kaç olduğunu soruyorlar, dakikası dakikasına söylüyor. Kaç defa şahit oldum! Nasıl tahmin ediyor, nasıl tutturuyor, anlayamıyorum! ”
“İnsan beyni, harika bir yapıya sahip. Saat gibi kurulabiliyor, istediğimiz zaman uyanabiliyoruz. Zamanı, ruhen takip etmek de mümkün. İçgüdüsel olarak... Onların altıncı hisleri çok daha kuvvetli oluyor. Bir et bedenimiz, bir de ruh bedenimiz var. Et, yağ, damar, sinir, su… Madde gözlerimiz kapandığında, rüyayı ruh gözlerimizle görüyor, ruh kulaklarımızla duyuyoruz. Ruhumuzun da bir yaşama alanı var ki o, uyku ve ölüm için.”
“Nasıl yani? ”
“Genişletip düşün! Ölünce ne oluyor? Beden toprağa, ruh Berzah Âlemi’ne... Berzah’ta cennet ya da cehennem seyrinde... Ya nimete gark olmaya başlamış ya da azapta... Kabir azabı veya cennet müjdesi! Rüyadan ağır bir seyir... Yeryüzündeyken kullanmadığımız bölümlerin devreye girmeye başlaması... Bence, diğer bölümler, beden tekrar yaratılıp cennet ve cehenneme intikal edince tamamen kullanıma açılacak. O zaman gözlerimiz ve biz, Cemal seyredebilecek mukavemete getirileceğiz.”
“Nerden biliyorsun? Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? ”
“Çeşit çeşit görme var. Belki gözsüz bitkiler bile görüyordur.”
“Saçmalama! ”
“Görmek için ille de göz olması gerekmez ki! Melekler gözsüz görebiliyor. Cinler de öyle…”
“Evet ya… Bedensiz varlıklar…”
“Ölüm anına kadar melekleri göremezken, o bölüm kapalıyken, o anda o bölümün de kullanımına müsaade ediliyor. Perde kalkıyor. Bazıları, ölüm anında gördüklerini söylüyorlar. Hemen hemen hepsi aynı şeyleri anlatıyor.”
“Sadece ölüm anında mı? Ya yaşarken? ”
“Yaşarken de zikir ve tefekkürle, ölmeden önce ölmeyi başararak o bölümü kullanmaya hak kazananlar vardır. Biz bunlara ‘kalp gözü açık kişiler, erenler, evliyalar’ diyoruz.”
“Mutlaka evliya mı olmak lazım? ”
“Bir yerde okumuştum; Rusya’da, sonradan hiç göremez hale gelen bir kızın, ayak başparmağıyla iki sayfa kitabı hatasız olarak okuduğu saptanmış.”
“Hayret! Akıl alacak gibi değil! ”
“Bu konu uzun... Şu eczaneden senin ilaçlarını alalım, burada ayrılalım. Bu konuyu başka zaman irdeleyelim.”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 296
YORUMLAR
EL-BASÎR'le ilgili olarak farklı bir hikaye olsaydı, daha mı etkili olurdu ? Diye düşündümde...Örneğin bir işte çalışıyorsun başında patronun yok fakat yaptığın işi sanki seni gözetleyen varmış gibi yapmak. Böylesi bir hikaye kesinlikle daha etkili olurdu. Neden mi ? Madem ki bu dünya ahretimizi kazanmak için, konu da dürüstlük işlenmeli. Çünkü bizi gözetleyen var, her halimizle gören. Bunu hissettirmeliydi hikaye...
Belkide bununla ilgili yazmışsındır BİL...Henüz tüm yazılarını incelemedim. Yazmışsan eğer bu geliştirimi yok say lütfen.
SEVGİLER...
Allah'ın sıfatlarından birisi olan GÖRME, insan algılarının, tahayyüllerinin dahya ötesinde bir kavramdır. Yaratılmışlarla karşılaştırma yapılamaz. Binde onyedisinin erçevesi içinde değerlendirmekle yetinmek zorundayız. Her şeye karşın, büyük bir çabayla yazıdizisini tamamlamaya çalışan şair ve yazarımızı kutlar, başarılar dilerim. Saygılarımla.
Abdullah Arslan tarafından 8/13/2010 1:13:05 PM zamanında düzenlenmiştir.
Abdullah Arslan tarafından 8/13/2010 1:32:48 PM zamanında düzenlenmiştir.