- 4536 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kuşak Çatışmasının Gençlerde Yarattığı Çeşitli Olumsuzluklar
Kuşak Çatışmasının Gençlerde Yarattığı Çeşitli Olumsuzluklar
Olumsuz ülke koşullarında sorunlu yetişen gençlik, boşluğa düşüyor, günübirlik yasıyor ve motivisyonunu kaybediyor. Gelecek şokuna giren gençlerin, aile içinde çatışmalara neden oluyorlar, anne baba dünyayı doğru kavrayarak, gençle aralarındaki çatışmada doğruları yakalamaya çalışmalılar. Hızlı nüfus artısı ve göçler sonucu oluşan metropolleşme, yeni uyumlar gerektirmekte, ayni zamanda yeni sorunları ortaya çıkarmaktadır. Gençler gelecek şokuna giriyorlar. Anne ve babanın değer yargılarıyla yetişen gencin, çevreden edindiği yargılar, hayat anlayışı ve yasama biçiminin de aynı olmuyor.
“Anne-baba, çocuğunun her alanda çalışıp çabalayıp geleceğe hazırlanmasını istiyor. Genç ise çevrede gördüğü ve kendi ailesinde de sahip olmak istediği yasam tarzıyla, geleceği düşünmeden gününü geçirmek istiyor. Diğer yandan eğitimin veya öğrenilen mesleğin ileride yaşamını kazanması için yeterli olmadığını ve nitelikli kişilerin bile issiz kaldığını gören gençler, bir sok yasamaya başlıyor. Gelecek sokuna giren gençler, (çalışsam da olmayacak) görüsünü taşıyor. Bu da aile içinde çatışmaya yol açıyor.”
Küreselleşme, gelir dağılımındaki dengesizlik ve “tele vole kültürü” de gençleri olumsuz etkiliyor.
Kuşak çatışmasının gençler üzerinde yarattığı diğer bir olumsuzlukta gençliği intihara sürüklemesidir. Türkiye’de intihar sebeplerinde ikinci sırayı kuşak çatışmaları almaktadır. Bir yandan geleneğin güncel değerlere göre yorumlanamaması, diğer yandan modern değerlerin ve yaşam tarzlarının medya ve iletişim başta olmak üzere farklı kanallarla insanları kuşatması, aile içinde kopmaları ve çekişmeleri kaçınılmaz kılmaktadır. Öte yandan bölgeye gelen üniversiteliler alternatif bir yaşam tarzının dışında farklı bir tüketim kültürünü de beraberinde getirmektedir. Yüksek bir yaşam standardını zorunlu kılan bu tüketim eğilimi, kentin yerli nüfusunda da bu yönde bir arzuyu uyandırmakta; ancak gelir seviyesi ve sosyal statüsü buna uymayan ve çoğunluğu oluşturan kitleler çatışma süreci yaşamaktadırlar.a
Giriş
Kuşak çatışması dün ve bugünün sorunu. Gençlik bugünü yarını anlamak istedikçe, birileri hep dünü yaşatmaya çalışıyor. Taraflar çoğu zaman birbirlerini anlamak istemiyor, aileler yaşadıkları çağın içinde kendilerini düşünemiyor ve “bizim zamanımızda böyle miydi?” sözünü söylemekten hiç usanmıyorlar. Değişim sürekli yaşandıkça insanoğlu buna ayak uyduramamakta, bu değişimi kabullenmekte zorluk çekmektedir. Gençlere göre ise çocuklarında her konuda haklı olan anne babaları, ergenlik çağına girdiklerinde, hiç doğruları bulunmayan, yaşamayı bilmeyen onları anlamayan insanlar haline dönüşüyor. Gençler çevreyle bir mücadele, bir kavga içerisinde, atılan ve atmak istedikleri her adım yeni ve bambaşka bir dünya aslında. Yetişkinler ise hep var olan, hiç değişmeyen kendi dünyalarında yaşıyor, bu dünyanın kapılarını açmak yerine aralamayı tercih ediyor ve bu aralanmış kapıdan sadece istediklerini görmeye çalışıyorlar. Tabi ki buda çocuklarını anlamalarında zorlanmalarına neden oluyor. Bu nedenle nesiller boyu var olan kuşak çatışması insanlar var oldukça ve iletişim halinde oldukları sürece devam edecektir.
1. Kuşak Nedir?
Üç bin yıl önce başlayan insanlık tarihinden günümüze kadar olan süreç içerisinde, yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını, dolayısıyla birbirine benzer sorumluluklarla yükümlü olmuş kişiler topluluğuna kuşak denilmektedir. Geçmişten günümüze her sonraki nesil daha gelişmiş, daha ilerlemiştir fakat bu ilerleme döneminde yasayan her kuşak kendinden bir önceki nesli “çağ dışı”, “geri kafalı” ve “tutucu” bulurken, bir sonraki kuşağı ise, sorumsuz ve saygısız olarak değerlendirmiştir.
2. Çatışma Nedir?
En geniş anlamda anlaşmazlık, karşıtlık, uzlaşmazlıktır. Dar çerçevede ise kavga anlamına gelir.Çatışmalar düşünce, duygu çıkar ve amaç ayrılıklarından ortaya çıkar. Bu nedenle insan topluluğunun bulunduğu her yerde çatışma vardır. Çünkü insan ilişkilerinde tam uyum ve denge yoktur. Uyumlu bir aile içinde bile anlaşmazlık, karşıtlı birbirini etkileme ve değiştirme çabası vardır. Dostlar ve sevgililer arasında da anlaşma-bozuşma, yakınlaşma-uzaklaşma sürekli yaşanan olgulardır bu nedenle çatışma yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır ( Yörükoğlu,2000, s.204).
3. Kuşak Çatışması Nedir?
Acaba onlar hiç mi büyüklerinin sözünden çıkmadılar? Kendi kararlarını kendileri vermeyi hiç mi istemediler? “Siz asisisiniz, yeni nesil işte. Büyüklerimiz bize bir bakış attığı zaman...”diye uzayıp giden klişeleşmiş sözler. Günümüz gençliğinin en büyük sorunlarından biri şüphesiz ebeveynlerle anlaşamama, diğer bir adıyla kuşak çatışmasıdır. Fikir uyuşmazlığı mı yoksa gerçekten asilik mi? Bunun cevabını istediğiniz gibi veya işinize geldiği gibi verebilirsiniz. Ama bunun doğrusu nedir? Orta bir yol yok mudur?
Gençlik döneminde duygular yoğundur ve sürekli dalgalanma gösterirler. Genç sevinçle üzüntü, sevgi ile nefret arasında gidip gelir. Ruhsal tepkilerinde aşırılık, davranışlarındaki çelişki bu döneme özgü bir bocalamanın bir belirtisidir. Genç bir yandan içinden gelen dürtülerini dizginlemeye çabalarken öte yanda çevresi ile çatışmaya girebilir. İç dünyası ile dış dünya arsında dengeler kurmaya çalışır. Genç kendi kendine özgü yaşamak istemekte, bağımsızlığını kazanmaya çabalamaktadır. Bu süreçte gencin sık sık ebeveynlerle fikir ayrılığına düştüğünü ve çatışmalara girdiğine tanık oluruz.
Bedensel, cinsel ve bilişsel değişimlerden başka, ergenlik aracılığı ile çocukluktan yetişkinliğe geçiş, ana babalarda, diğer aile üyelerinden, yaşıtlardan ve okuldan etkilenen kişilikte ve toplumsal davranışta önemli değişimler içerir. Kargaşaların ortasında ki genç insan ortaya çıkmakta olan kimlik duyusu ile uğraşmalı ve artan bağımsızlık isteği ile süre giden bağımlılık gereksinmesi arasındaki çatışmayı çözmelidir. Çoğu genç gelecekteki olası eğitim hakkında karar vermek ve bir meslek seçmek zorundadır. Kimileri evlilik hakkında düşünmelidirler; kimileride kendilerini antisosyal davranışla, uyuşturucularla, alkolizmle ya da beklenmedik ana babalıkla başa çıkma girişimi içinde bulabilirler.
Birey çocukluk evresinde ailesine karşı alıcı durumda iken, ergenlikte bu tutumun değiştiği, ergenin aileden uzaklaşmaya başladığı görülür ergen, yaşam hakkında kendi düşünce ve duyuş biçimlerini anlayabilmek için ailesinden uzaklaşmaktadır. Düşünce alanında sadece anne babadan gelen etkiler yerine başkalarının düşüncelerini de içine alan yeni alanlara ilgi duymaktadır. Ergenin bu tür davranışının temelinde, başkaları tarafından beğenilmek, kabul edilmek isteği ile şiddetli bir bağımsızlık arzusu ve yetişkinlere kendisini bağımlı kılan bağlardan kurtularak kendi kişiliğini kanıtlama gereksinimi bulunmaktadır. Ergenin özerkliği için sürdürdüğü savaşım, yalnızca ailesine karşı değil tüm otoriteye karşıdır. İki kuşağın farklı biçimde sosyalleşmesi, kuşaklar arsında düşüne, inanç ve eylem bakımından farklılık yaratmaktadır. Böylelikle, anne babaların özümlediği sosyal ve kültürel biçimler, çocukların öğrendikleri ile azda olsa farklılık göstermektedir. Yine yaş ilerledikçe sosyalleşmenin azalması ya da topluma uyumda belirgin azalmanın görülmesi kuşaklar arsı boşluğu arttıran bir başka nedendir. İşte kuşaklar arasındaki bu farklı duyuş ve düşünüş nedeni ile anne ve baba ile ergen arasında yeterli düzeyde düzgün bir ilişki kurulamamaktadır.
4. Kuşak Çatışmasının Tarihçesi
Çağlar boyunca ana baba, öğretmen ve yönetici olarak tüm erişkinlerin gençlere karşı ortak tutumu şu olmuştur: Gençlik çağını yüceltip gençleri küçümsemek, onlara hep tepeden bakmak, eleştirmek, sorumsuz, haylaz, asi ve eğlence düşkünü asalaklar olarak görmek... Bu tutumla ‘nerde bizim gençliğimiz’ diyerek acınmışlar, yitip giden gençliklerine ağlamışlardır. Sokrates gibi bir düşünür bile şöyle demekten kendini alamamış ‘bu günün gençleri lüks ve gösteriş düşkünü, saygısız, başkaldıran, geveze ve obur yaratıklardır.’ Sümerlerden kalan çivi yazılarında da, ‘şu gençliğin hali ne olacak ?’ anlamına gelen yakınma sözleri bulunmuş.
İsa’dan sekiz yüz yıl önce yasamış Hesiad isimli bir düşünür;
“Günümüzün gençleri öyle umursamaz ki, ilerde ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler, kuralları hiçe sayıyorlar, çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar...” demiştir. Günümüze kadar uzanan kuşaklar arası çatışma yirminci yüzyılın hızlı toplumsal değişmeleri kuşaklar arasındaki bu ayrılığı daha belirginleştirmiş, eski değer yargılarının ve yaşam anlayışının değişmesini zorunlu kılmıştır. Eski kuşaklar, yeniliklere uymakta zorluk çekince, gelenek ve eski yaşam anlayışına sımsıkı tutunurlarken, yeniliğe açık olan yeni kuşaklar ise gelişmelere hızlı bir şekilde uyum sağlamada daha başarılı olmuşlardır. Bunun doğal sonucu olarak, erişkin kuşaklarla gençlik arasında var olan ayrılık, gittikçe büyümüş ve yeni boyutlara ulaşmıştır.
Kuşak Çatışmasının Gençlerde Yarattığı Çeşitli Olumsuzluklar
Olumsuz ülke koşullarında sorunlu yetişen gençlik, boşluğa düşüyor, günübirlik yasıyor ve motivisyonunu kaybediyor. Gelecek şokuna giren gençlerin, aile içinde çatışmalara neden oluyorlar, anne baba dünyayı doğru kavrayarak, gençle aralarındaki çatışmada doğruları yakalamaya çalışmalılar. Hızlı nüfus artısı ve göçler sonucu oluşan metropolleşme, yeni uyumlar gerektirmekte, ayni zamanda yeni sorunları ortaya çıkarmaktadır. Gençler gelecek şokuna giriyorlar. Anne ve babanın değer yargılarıyla yetişen gencin, çevreden edindiği yargılar, hayat anlayışı ve yasama biçiminin de aynı olmuyor.
“Anne-baba, çocuğunun her alanda çalışıp çabalayıp geleceğe hazırlanmasını istiyor. Genç ise çevrede gördüğü ve kendi ailesinde de sahip olmak istediği yasam tarzıyla, geleceği düşünmeden gününü geçirmek istiyor. Diğer yandan eğitimin veya öğrenilen mesleğin ileride yaşamını kazanması için yeterli olmadığını ve nitelikli kişilerin bile issiz kaldığını gören gençler, bir sok yasamaya başlıyor. Gelecek sokuna giren gençler, (çalışsam da olmayacak) görüsünü taşıyor. Bu da aile içinde çatışmaya yol açıyor.”
Küreselleşme, gelir dağılımındaki dengesizlik ve “tele vole kültürü” de gençleri olumsuz etkiliyor.
Kuşak çatışmasının gençler üzerinde yarattığı diğer bir olumsuzlukta gençliği intihara sürüklemesidir. Türkiye’de intihar sebeplerinde ikinci sırayı kuşak çatışmaları almaktadır. Bir yandan geleneğin güncel değerlere göre yorumlanamaması, diğer yandan modern değerlerin ve yaşam tarzlarının medya ve iletişim başta olmak üzere farklı kanallarla insanları kuşatması, aile içinde kopmaları ve çekişmeleri kaçınılmaz kılmaktadır. Öte yandan bölgeye gelen üniversiteliler alternatif bir yaşam tarzının dışında farklı bir tüketim kültürünü de beraberinde getirmektedir. Yüksek bir yaşam standardını zorunlu kılan bu tüketim eğilimi, kentin yerli nüfusunda da bu yönde bir arzuyu uyandırmakta; ancak gelir seviyesi ve sosyal statüsü buna uymayan ve çoğunluğu oluşturan kitleler çatışma süreci yaşamaktadırlar.a
Giriş
Kuşak çatışması dün ve bugünün sorunu. Gençlik bugünü yarını anlamak istedikçe, birileri hep dünü yaşatmaya çalışıyor. Taraflar çoğu zaman birbirlerini anlamak istemiyor, aileler yaşadıkları çağın içinde kendilerini düşünemiyor ve “bizim zamanımızda böyle miydi?” sözünü söylemekten hiç usanmıyorlar. Değişim sürekli yaşandıkça insanoğlu buna ayak uyduramamakta, bu değişimi kabullenmekte zorluk çekmektedir. Gençlere göre ise çocuklarında her konuda haklı olan anne babaları, ergenlik çağına girdiklerinde, hiç doğruları bulunmayan, yaşamayı bilmeyen onları anlamayan insanlar haline dönüşüyor. Gençler çevreyle bir mücadele, bir kavga içerisinde, atılan ve atmak istedikleri her adım yeni ve bambaşka bir dünya aslında. Yetişkinler ise hep var olan, hiç değişmeyen kendi dünyalarında yaşıyor, bu dünyanın kapılarını açmak yerine aralamayı tercih ediyor ve bu aralanmış kapıdan sadece istediklerini görmeye çalışıyorlar. Tabi ki buda çocuklarını anlamalarında zorlanmalarına neden oluyor. Bu nedenle nesiller boyu var olan kuşak çatışması insanlar var oldukça ve iletişim halinde oldukları sürece devam edecektir.
1. Kuşak Nedir?
Üç bin yıl önce başlayan insanlık tarihinden günümüze kadar olan süreç içerisinde, yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını, dolayısıyla birbirine benzer sorumluluklarla yükümlü olmuş kişiler topluluğuna kuşak denilmektedir. Geçmişten günümüze her sonraki nesil daha gelişmiş, daha ilerlemiştir fakat bu ilerleme döneminde yasayan her kuşak kendinden bir önceki nesli “çağ dışı”, “geri kafalı” ve “tutucu” bulurken, bir sonraki kuşağı ise, sorumsuz ve saygısız olarak değerlendirmiştir.
2. Çatışma Nedir?
En geniş anlamda anlaşmazlık, karşıtlık, uzlaşmazlıktır. Dar çerçevede ise kavga anlamına gelir.Çatışmalar düşünce, duygu çıkar ve amaç ayrılıklarından ortaya çıkar. Bu nedenle insan topluluğunun bulunduğu her yerde çatışma vardır. Çünkü insan ilişkilerinde tam uyum ve denge yoktur. Uyumlu bir aile içinde bile anlaşmazlık, karşıtlı birbirini etkileme ve değiştirme çabası vardır. Dostlar ve sevgililer arasında da anlaşma-bozuşma, yakınlaşma-uzaklaşma sürekli yaşanan olgulardır bu nedenle çatışma yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır ( Yörükoğlu,2000, s.204).
3. Kuşak Çatışması Nedir?
Acaba onlar hiç mi büyüklerinin sözünden çıkmadılar? Kendi kararlarını kendileri vermeyi hiç mi istemediler? “Siz asisisiniz, yeni nesil işte. Büyüklerimiz bize bir bakış attığı zaman...”diye uzayıp giden klişeleşmiş sözler. Günümüz gençliğinin en büyük sorunlarından biri şüphesiz ebeveynlerle anlaşamama, diğer bir adıyla kuşak çatışmasıdır. Fikir uyuşmazlığı mı yoksa gerçekten asilik mi? Bunun cevabını istediğiniz gibi veya işinize geldiği gibi verebilirsiniz. Ama bunun doğrusu nedir? Orta bir yol yok mudur?
Gençlik döneminde duygular yoğundur ve sürekli dalgalanma gösterirler. Genç sevinçle üzüntü, sevgi ile nefret arasında gidip gelir. Ruhsal tepkilerinde aşırılık, davranışlarındaki çelişki bu döneme özgü bir bocalamanın bir belirtisidir. Genç bir yandan içinden gelen dürtülerini dizginlemeye çabalarken öte yanda çevresi ile çatışmaya girebilir. İç dünyası ile dış dünya arsında dengeler kurmaya çalışır. Genç kendi kendine özgü yaşamak istemekte, bağımsızlığını kazanmaya çabalamaktadır. Bu süreçte gencin sık sık ebeveynlerle fikir ayrılığına düştüğünü ve çatışmalara girdiğine tanık oluruz.
Bedensel, cinsel ve bilişsel değişimlerden başka, ergenlik aracılığı ile çocukluktan yetişkinliğe geçiş, ana babalarda, diğer aile üyelerinden, yaşıtlardan ve okuldan etkilenen kişilikte ve toplumsal davranışta önemli değişimler içerir. Kargaşaların ortasında ki genç insan ortaya çıkmakta olan kimlik duyusu ile uğraşmalı ve artan bağımsızlık isteği ile süre giden bağımlılık gereksinmesi arasındaki çatışmayı çözmelidir. Çoğu genç gelecekteki olası eğitim hakkında karar vermek ve bir meslek seçmek zorundadır. Kimileri evlilik hakkında düşünmelidirler; kimileride kendilerini antisosyal davranışla, uyuşturucularla, alkolizmle ya da beklenmedik ana babalıkla başa çıkma girişimi içinde bulabilirler.
Birey çocukluk evresinde ailesine karşı alıcı durumda iken, ergenlikte bu tutumun değiştiği, ergenin aileden uzaklaşmaya başladığı görülür ergen, yaşam hakkında kendi düşünce ve duyuş biçimlerini anlayabilmek için ailesinden uzaklaşmaktadır. Düşünce alanında sadece anne babadan gelen etkiler yerine başkalarının düşüncelerini de içine alan yeni alanlara ilgi duymaktadır. Ergenin bu tür davranışının temelinde, başkaları tarafından beğenilmek, kabul edilmek isteği ile şiddetli bir bağımsızlık arzusu ve yetişkinlere kendisini bağımlı kılan bağlardan kurtularak kendi kişiliğini kanıtlama gereksinimi bulunmaktadır. Ergenin özerkliği için sürdürdüğü savaşım, yalnızca ailesine karşı değil tüm otoriteye karşıdır. İki kuşağın farklı biçimde sosyalleşmesi, kuşaklar arsında düşüne, inanç ve eylem bakımından farklılık yaratmaktadır. Böylelikle, anne babaların özümlediği sosyal ve kültürel biçimler, çocukların öğrendikleri ile azda olsa farklılık göstermektedir. Yine yaş ilerledikçe sosyalleşmenin azalması ya da topluma uyumda belirgin azalmanın görülmesi kuşaklar arsı boşluğu arttıran bir başka nedendir. İşte kuşaklar arasındaki bu farklı duyuş ve düşünüş nedeni ile anne ve baba ile ergen arasında yeterli düzeyde düzgün bir ilişki kurulamamaktadır.
4. Kuşak Çatışmasının Tarihçesi
Çağlar boyunca ana baba, öğretmen ve yönetici olarak tüm erişkinlerin gençlere karşı ortak tutumu şu olmuştur: Gençlik çağını yüceltip gençleri küçümsemek, onlara hep tepeden bakmak, eleştirmek, sorumsuz, haylaz, asi ve eğlence düşkünü asalaklar olarak görmek... Bu tutumla ‘nerde bizim gençliğimiz’ diyerek acınmışlar, yitip giden gençliklerine ağlamışlardır. Sokrates gibi bir düşünür bile şöyle demekten kendini alamamış ‘bu günün gençleri lüks ve gösteriş düşkünü, saygısız, başkaldıran, geveze ve obur yaratıklardır.’ Sümerlerden kalan çivi yazılarında da, ‘şu gençliğin hali ne olacak ?’ anlamına gelen yakınma sözleri bulunmuş.
İsa’dan sekiz yüz yıl önce yasamış Hesiad isimli bir düşünür;
“Günümüzün gençleri öyle umursamaz ki, ilerde ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler, kuralları hiçe sayıyorlar, çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar...” demiştir. Günümüze kadar uzanan kuşaklar arası çatışma yirminci yüzyılın hızlı toplumsal değişmeleri kuşaklar arasındaki bu ayrılığı daha belirginleştirmiş, eski değer yargılarının ve yaşam anlayışının değişmesini zorunlu kılmıştır. Eski kuşaklar, yeniliklere uymakta zorluk çekince, gelenek ve eski yaşam anlayışına sımsıkı tutunurlarken, yeniliğe açık olan yeni kuşaklar ise gelişmelere hızlı bir şekilde uyum sağlamada daha başarılı olmuşlardır. Bunun doğal sonucu olarak, erişkin kuşaklarla gençlik arasında var olan ayrılık, gittikçe büyümüş ve yeni boyutlara ulaşmıştır.
Kuşak Çatışmasının Gençlerde Yarattığı Çeşitli Olumsuzluklar
Olumsuz ülke koşullarında sorunlu yetişen gençlik, boşluğa düşüyor, günübirlik yasıyor ve motivisyonunu kaybediyor. Gelecek şokuna giren gençlerin, aile içinde çatışmalara neden oluyorlar, anne baba dünyayı doğru kavrayarak, gençle aralarındaki çatışmada doğruları yakalamaya çalışmalılar. Hızlı nüfus artısı ve göçler sonucu oluşan metropolleşme, yeni uyumlar gerektirmekte, ayni zamanda yeni sorunları ortaya çıkarmaktadır. Gençler gelecek şokuna giriyorlar. Anne ve babanın değer yargılarıyla yetişen gencin, çevreden edindiği yargılar, hayat anlayışı ve yasama biçiminin de aynı olmuyor.
“Anne-baba, çocuğunun her alanda çalışıp çabalayıp geleceğe hazırlanmasını istiyor. Genç ise çevrede gördüğü ve kendi ailesinde de sahip olmak istediği yasam tarzıyla, geleceği düşünmeden gününü geçirmek istiyor. Diğer yandan eğitimin veya öğrenilen mesleğin ileride yaşamını kazanması için yeterli olmadığını ve nitelikli kişilerin bile issiz kaldığını gören gençler, bir sok yasamaya başlıyor. Gelecek sokuna giren gençler, (çalışsam da olmayacak) görüsünü taşıyor. Bu da aile içinde çatışmaya yol açıyor.”
Küreselleşme, gelir dağılımındaki dengesizlik ve “tele vole kültürü” de gençleri olumsuz etkiliyor.
Kuşak çatışmasının gençler üzerinde yarattığı diğer bir olumsuzlukta gençliği intihara sürüklemesidir. Türkiye’de intihar sebeplerinde ikinci sırayı kuşak çatışmaları almaktadır. Bir yandan geleneğin güncel değerlere göre yorumlanamaması, diğer yandan modern değerlerin ve yaşam tarzlarının medya ve iletişim başta olmak üzere farklı kanallarla insanları kuşatması, aile içinde kopmaları ve çekişmeleri kaçınılmaz kılmaktadır. Öte yandan bölgeye gelen üniversiteliler alternatif bir yaşam tarzının dışında farklı bir tüketim kültürünü de beraberinde getirmektedir. Yüksek bir yaşam standardını zorunlu kılan bu tüketim eğilimi, kentin yerli nüfusunda da bu yönde bir arzuyu uyandırmakta; ancak gelir seviyesi ve sosyal statüsü buna uymayan ve çoğunluğu oluşturan kitleler çatışma süreci yaşamaktadırlar.a
Giriş
Kuşak çatışması dün ve bugünün sorunu. Gençlik bugünü yarını anlamak istedikçe, birileri hep dünü yaşatmaya çalışıyor. Taraflar çoğu zaman birbirlerini anlamak istemiyor, aileler yaşadıkları çağın içinde kendilerini düşünemiyor ve “bizim zamanımızda böyle miydi?” sözünü söylemekten hiç usanmıyorlar. Değişim sürekli yaşandıkça insanoğlu buna ayak uyduramamakta, bu değişimi kabullenmekte zorluk çekmektedir. Gençlere göre ise çocuklarında her konuda haklı olan anne babaları, ergenlik çağına girdiklerinde, hiç doğruları bulunmayan, yaşamayı bilmeyen onları anlamayan insanlar haline dönüşüyor. Gençler çevreyle bir mücadele, bir kavga içerisinde, atılan ve atmak istedikleri her adım yeni ve bambaşka bir dünya aslında. Yetişkinler ise hep var olan, hiç değişmeyen kendi dünyalarında yaşıyor, bu dünyanın kapılarını açmak yerine aralamayı tercih ediyor ve bu aralanmış kapıdan sadece istediklerini görmeye çalışıyorlar. Tabi ki buda çocuklarını anlamalarında zorlanmalarına neden oluyor. Bu nedenle nesiller boyu var olan kuşak çatışması insanlar var oldukça ve iletişim halinde oldukları sürece devam edecektir.
1. Kuşak Nedir?
Üç bin yıl önce başlayan insanlık tarihinden günümüze kadar olan süreç içerisinde, yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını, dolayısıyla birbirine benzer sorumluluklarla yükümlü olmuş kişiler topluluğuna kuşak denilmektedir. Geçmişten günümüze her sonraki nesil daha gelişmiş, daha ilerlemiştir fakat bu ilerleme döneminde yasayan her kuşak kendinden bir önceki nesli “çağ dışı”, “geri kafalı” ve “tutucu” bulurken, bir sonraki kuşağı ise, sorumsuz ve saygısız olarak değerlendirmiştir.
2. Çatışma Nedir?
En geniş anlamda anlaşmazlık, karşıtlık, uzlaşmazlıktır. Dar çerçevede ise kavga anlamına gelir.Çatışmalar düşünce, duygu çıkar ve amaç ayrılıklarından ortaya çıkar. Bu nedenle insan topluluğunun bulunduğu her yerde çatışma vardır. Çünkü insan ilişkilerinde tam uyum ve denge yoktur. Uyumlu bir aile içinde bile anlaşmazlık, karşıtlı birbirini etkileme ve değiştirme çabası vardır. Dostlar ve sevgililer arasında da anlaşma-bozuşma, yakınlaşma-uzaklaşma sürekli yaşanan olgulardır bu nedenle çatışma yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır ( Yörükoğlu,2000, s.204).
3. Kuşak Çatışması Nedir?
Acaba onlar hiç mi büyüklerinin sözünden çıkmadılar? Kendi kararlarını kendileri vermeyi hiç mi istemediler? “Siz asisisiniz, yeni nesil işte. Büyüklerimiz bize bir bakış attığı zaman...”diye uzayıp giden klişeleşmiş sözler. Günümüz gençliğinin en büyük sorunlarından biri şüphesiz ebeveynlerle anlaşamama, diğer bir adıyla kuşak çatışmasıdır. Fikir uyuşmazlığı mı yoksa gerçekten asilik mi? Bunun cevabını istediğiniz gibi veya işinize geldiği gibi verebilirsiniz. Ama bunun doğrusu nedir? Orta bir yol yok mudur?
Gençlik döneminde duygular yoğundur ve sürekli dalgalanma gösterirler. Genç sevinçle üzüntü, sevgi ile nefret arasında gidip gelir. Ruhsal tepkilerinde aşırılık, davranışlarındaki çelişki bu döneme özgü bir bocalamanın bir belirtisidir. Genç bir yandan içinden gelen dürtülerini dizginlemeye çabalarken öte yanda çevresi ile çatışmaya girebilir. İç dünyası ile dış dünya arsında dengeler kurmaya çalışır. Genç kendi kendine özgü yaşamak istemekte, bağımsızlığını kazanmaya çabalamaktadır. Bu süreçte gencin sık sık ebeveynlerle fikir ayrılığına düştüğünü ve çatışmalara girdiğine tanık oluruz.
Bedensel, cinsel ve bilişsel değişimlerden başka, ergenlik aracılığı ile çocukluktan yetişkinliğe geçiş, ana babalarda, diğer aile üyelerinden, yaşıtlardan ve okuldan etkilenen kişilikte ve toplumsal davranışta önemli değişimler içerir. Kargaşaların ortasında ki genç insan ortaya çıkmakta olan kimlik duyusu ile uğraşmalı ve artan bağımsızlık isteği ile süre giden bağımlılık gereksinmesi arasındaki çatışmayı çözmelidir. Çoğu genç gelecekteki olası eğitim hakkında karar vermek ve bir meslek seçmek zorundadır. Kimileri evlilik hakkında düşünmelidirler; kimileride kendilerini antisosyal davranışla, uyuşturucularla, alkolizmle ya da beklenmedik ana babalıkla başa çıkma girişimi içinde bulabilirler.
Birey çocukluk evresinde ailesine karşı alıcı durumda iken, ergenlikte bu tutumun değiştiği, ergenin aileden uzaklaşmaya başladığı görülür ergen, yaşam hakkında kendi düşünce ve duyuş biçimlerini anlayabilmek için ailesinden uzaklaşmaktadır. Düşünce alanında sadece anne babadan gelen etkiler yerine başkalarının düşüncelerini de içine alan yeni alanlara ilgi duymaktadır. Ergenin bu tür davranışının temelinde, başkaları tarafından beğenilmek, kabul edilmek isteği ile şiddetli bir bağımsızlık arzusu ve yetişkinlere kendisini bağımlı kılan bağlardan kurtularak kendi kişiliğini kanıtlama gereksinimi bulunmaktadır. Ergenin özerkliği için sürdürdüğü savaşım, yalnızca ailesine karşı değil tüm otoriteye karşıdır. İki kuşağın farklı biçimde sosyalleşmesi, kuşaklar arsında düşüne, inanç ve eylem bakımından farklılık yaratmaktadır. Böylelikle, anne babaların özümlediği sosyal ve kültürel biçimler, çocukların öğrendikleri ile azda olsa farklılık göstermektedir. Yine yaş ilerledikçe sosyalleşmenin azalması ya da topluma uyumda belirgin azalmanın görülmesi kuşaklar arsı boşluğu arttıran bir başka nedendir. İşte kuşaklar arasındaki bu farklı duyuş ve düşünüş nedeni ile anne ve baba ile ergen arasında yeterli düzeyde düzgün bir ilişki kurulamamaktadır.
4. Kuşak Çatışmasının Tarihçesi
Çağlar boyunca ana baba, öğretmen ve yönetici olarak tüm erişkinlerin gençlere karşı ortak tutumu şu olmuştur: Gençlik çağını yüceltip gençleri küçümsemek, onlara hep tepeden bakmak, eleştirmek, sorumsuz, haylaz, asi ve eğlence düşkünü asalaklar olarak görmek... Bu tutumla ‘nerde bizim gençliğimiz’ diyerek acınmışlar, yitip giden gençliklerine ağlamışlardır. Sokrates gibi bir düşünür bile şöyle demekten kendini alamamış ‘bu günün gençleri lüks ve gösteriş düşkünü, saygısız, başkaldıran, geveze ve obur yaratıklardır.’ Sümerlerden kalan çivi yazılarında da, ‘şu gençliğin hali ne olacak ?’ anlamına gelen yakınma sözleri bulunmuş.
İsa’dan sekiz yüz yıl önce yasamış Hesiad isimli bir düşünür;
“Günümüzün gençleri öyle umursamaz ki, ilerde ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler, kuralları hiçe sayıyorlar, çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar...” demiştir. Günümüze kadar uzanan kuşaklar arası çatışma yirminci yüzyılın hızlı toplumsal değişmeleri kuşaklar arasındaki bu ayrılığı daha belirginleştirmiş, eski değer yargılarının ve yaşam anlayışının değişmesini zorunlu kılmıştır. Eski kuşaklar, yeniliklere uymakta zorluk çekince, gelenek ve eski yaşam anlayışına sımsıkı tutunurlarken, yeniliğe açık olan yeni kuşaklar ise gelişmelere hızlı bir şekilde uyum sağlamada daha başarılı olmuşlardır. Bunun doğal sonucu olarak, erişkin kuşaklarla gençlik arasında var olan ayrılık, gittikçe büyümüş ve yeni boyutlara ulaşmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.