Gerçek ve rüya… hadi dalalım!
Uyumak… Geceleri yastığa kafamızı koyma nedenimiz değildir sadece. Çocukluğunda bir masal dinleme ümidi, büyüdüğünde o masalın içerisinde kendini bulma.
Güne zinde başlamak, zihninin dalgalı denizden durgun bir hale gelmesi, vücudunun kendini yeni bir serüvene hazırlaması… Güzel bir uyku çekişin yerini tutamaz hiçbir şey ama rüyalarımız vardı, hasretle beklediğimiz dünya, ona ne oldu?
Rüya… Dünyalar arasından başka bir dünya.
Rüya… Gizli özlemlerin doyasıya kucaklaştıkları yer.
Rüya… sebepsiz fırtınaların huzurlu limanı.
Başınızın yastığınızın üzerinde kendi ekseni çerçevesinde çizdiği heyecanlı dairelerin sizi hiç uyutmadığı olmadı mı? O heyecandan ani bir geçişle, kendinizi zihninizden söküp atamadığınız diyarda bulmadınız mı?
Kavuşamazsın, tesellin rüyalardır.
Özlersin, sarılırsın rüyanda.
Nefret edersin, öldürürsün rüyada.
Uzaktan izlersin, rüyanda yakalaşabilirsin.
Dokunmaya kıyamazsın, rüyanda yaparsın en ateşli sevişini.
Geçen gün nereden geldiğini bilmediğimiz bir şekilde dilimize dolanmıştı Mete’yle bu şarkı. Orhan baba yapımı, Ajda Pekkan yorumuydu hissettiğimiz şarkı: ‘’istemem ayrılık boynumu büksün.’’
Aslında sabahın sekizi için bu şarkı hiç de fresh(emre’nin deyimiyle) değildi. Bri saatlik yüzme sırasında bu sefer ekonomi, siyaset, aşk, futbol, yaşam, gelecek kaygıları yoktu. Sadece şarkılar vardı dilimizde. Kulaç attıkça çıkan nağmeli kelimeler, daldıkça suya yerini bir başkasına bırakıyordu. Şarkının güzelliği ya da arabesk oluşu ile ilgili bir derdimiz yoktu, tek sorun ‘’ben rüyamda bile yalnız seni sevdim’’ söylemiydi.
Nasılda yakalanmıştık şapşal bir balık gibi acemi balıkçının oltasına. Denizdeysen dikkat edeceksin balıkçılara ve deniz kızlarına.
Aşktı bu… belki de kelimenin anlamlarının ötesindeydi. Hele ki; günümüzün zevzek kadın şarkıcılarının bahsettiği, sözüm ona aşk acısı çektiğini dile getiren sevimsiz , gevşek erkek şarkıcılarının bahsettiği aşkla hiç alakası yok!
Sadece onu görmek için, bir an olsun yan yana olabilmek ümidiyle, gözlerine bakabilmek, ellerine dokunabilmek, gülüşünü, neşeli dudaklarını hissedebilmek için koyarız kafamızı kimi zaman yastığa.
‘Ben rüyamda bile yalnız seni sevdim’ söylemi nasılda buruktur. İçten içe kabulleniştir. Her aşkta bir kabullenişin sonucu değil midir? Aslında şunu demek istemiyor muyuz çoğu zaman sevdiğimize ‘’gideceksin, şunları duy öyle git! Bilmeni istiyorum seni nasılda sevdiğimi. Bundan sonra sevebilir miyim yeniden bilmiyorum. Düşün ki bir kadın(erkek) seni rüyalarında bile özlemle tutkuyla seviyor. O yüzden başa almaya çalışmak her şeyi, çıkmazlara toslamaktan öte değildir. Şimdi git, nasılsa rüyalarım var benim aşk dolu mahzenim…’’
Sevgi çiçeğiniz yanınızda, elleri sizi kavramış, başı dünyanın en yumuşak yastığının üzerinde. Kalbiniz onun rahat uyuması için atmayı bırakıyor. Bir anlık dalgınlığınız sizi bir rüyaya itiyor. Mutlusunuz! Mutsuzsunuz! Oysa gözlerinizi açtığınızda kalbiniz çıt çıkarmıyor hala ve bir çift göz size bakıyor parlar halde. Dudaklarının kenarındaki ‘seni seviyorum’ gülüşü en baba rüyadan bile daha mutlu kılıyor gerçeği.
Beklemenin ve hasretin esaretinde kalanlar dışındakilere bakmayın, aldırış etmeyin! Çünkü onlar ne bir rüya görüyordur ne de gerçek. Rüya ve gerçek arasındaki ipi boyunlarına ilmek yapmış geziyorlardır. Sizi de yoldaş yapmaktan başka amaçları yoktur.
Hele bir sevgilinin güne başlarken ki ilk gülüşünü henüz görememişlere, hiç aldırmayın!
Doğuşan IŞIK
23.06.2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.