GÜNLER TÜKENİR
Büyük kent yaşamı, büyük dertlerin, büyük acıların göğüslendiği, büyük sevinç ve coşkuların kucaklandığı hayat tarzının ifadesidir. Köylerinden koparak, büyük şehirlerin büyük sıkıntılarına ve büyük imkanlarına talip olan insan, emekli oldukları günü heyecan ve şiddetle, askerlerin şafak hesabıyla beklerler.
Köy yerindeki sıcak, yakın ve tarzlarına, beklentilerine uygun yaşam şartlarını büyük şehirlerde bulamamanın kırıklığını her gün yaşarlar. Oralardaki samimiyeti, akrabalık ilişkilerini, dostluğu, getirdikleri diğer köy nimetleri gibi, heybeye veya kadıya koyup şehre getirme imkanı söz konusu olamaz. Komşularıyla iç içe yaşadıkları köy hayatını, büyük şehrin bir köyü içerisinde barındıran apartmanlarında yaşamanın imkansızlığının farkında olduklarından, köye dönüş daha çok anlamlı hale gelir.
Büyük kentte en yakın komşu ile aralarındaki, her geçen gün büyüyen uzaklığın yarattığı kırgınlık, bu mesafeyi kat edip, eski yaşama kavuşmak isteyenlerin yüreğinde kolayca kendini yılgınlığa terk eder.
Kent insanı aynı şehirde, aynı semtte, hatta bazen aynı apartmandaki yakın akrabalarına yakın dostlarına uzak yaşamanın sanatını bilen, acısına katlanabilen insanın adıdır.Büyük şehirlerde akrabalar, komşular sadece cenazelerde ve düğünlerde bir araya gelme fırsatı yakalayabildiğinden, her anı değerlendirmek telaşında olurlar.
Cenaze evlerinde, yapılan hararetli, neşeli eski günlere ait anıların yoğrulduğu sohbetlerin tadı bambaşka olur. Gözlerden akan yaşın asıl sebebi, vefat edenin acısı değil, köy kokularını estiren sohbetlerin kahkahalarıdır. Düğünler de aynı telaşın yaşandığı ortamı temin ettiği için, gelenlerin düğüne değil eski hatıralardaki yüzleri tekrar görmek ve anıları tazelemek maksadıyla iştirak ettiğine eminim.
Farklı olarak düğün salonlarında kulakları sağır edercesine çalan müziğin ve sahnedeki çok meşhur salon sanatçısının cırtlak sesinden, insanlar birbirlerinin kulakları dibinde bağıra çağıra anlaşmaya, konuşmaya gayret ederler.
Gün gelir çocukluk anılarının gölgesinde hasret ve zorlukla sürdürülen büyük şehir hayatı, emeklilik ile neticelendirilir. Eski çocukların köylerine dönerek, anılarını tazelemek, mutlu ve hatırlı günlerine dönmek arzusu içlerindeki söndürülemeyen yangının alevlenmesine sebep olur. Yeniden doğduğu topraklara dönen bu günün yaşlıları, çocukluk günlerinin geçtiği mekanları tek tek ziyaret ederek hasret giderirler. Gittikleri eski yerlerde çocuk ayaklarıyla tırmandıkları yokuşlar, gölgesinde uyudukları, dallarında asıldıkları ağaçlar, üzerinde oturup dinlendikleri taşlar onları gördüğünde coşkulu bir heyecan ile ayaklanır.
O taşlar, yokuşlar, ağaçlar eski çocukların beyaz sakallarını, kırış kırış olmuş derilerini sıyırarak, altında gizlenen çocukları eski günlerdeki halleriyle seyreder, hep beraber o şahane anıların olduğu yılların atmosferini tekrar solumaya başlarlar.
Ağaçlar, dallarına asılarak tırmanan çocukların yaşlı gözlerinden fışkıran heyecan ışıltılarının yıllar önceki bakışlarla aynı olduğunu, aynı muzip ve sıcacık ifadeleri taşıdığını görmekten duyduğu bahtiyarlığı, sallanan dallarından çıkan yaprak sesleriyle adeta selamlamaktadır.
Çocukken köydeki ırmak’ ta günlerce çalışıp yaptıkları, boğulma korkusuyla el ele tutuşup girdikleri derin gölün, ne kadar küçülmüş olduğunu gördüklerinde hayretle su ve çocuklar birbirleriyle bakışırlar.
Bir zamanlar boylarını aşan koca gölün bugün dizlerine varan suyuna baktıkça, dudaklarına yepışan hazin tebessümden suya düşen görüntü, suyun içerisinde dağılır, kaybolur.Eski göl çocukları çığlıklarından hatırlar, el ele tutuşarak o yaz günlerinde sularının serinliğiyle oyunlar oynayan o eski çocuklara, onlar olmadığı zaman ne kadar ıssız ve kimsesiz olduğunu anlatır.
Üzerinde beş arkadaş oturup dinlendikleri, altında zula yaptıkları taş bile yaşlanmış, bazı yerleri dökülmüş olmasına rağmen, eski oyun arkadaşlarını görünce kalbinin yeniden attığını hisseder.Üzerine düşen sıcak ve nasırlı ellerin temasıyla hareketlenir , özlem ve minnetle arkadaşlarıyla sohbete dalar.O artık tek bir çocuğun oturabileceği büyüklüktedir.
Çocuklar bir araya gelince , beyazlamış saçlarını,sakallarını, sindirilmiş balon gibi üzerlerine yapışan derlerini,bastonlarını ve dillerine sonradan giren kelimeleriyle, şehirli şivelerini ağaç dallarına asarak onlardan arınıp, eski afacan günlerine dönerler.Konuşmalar,şakalaşmalar,oyunlar,türküler yıllar öncesinde bırakılan saklandıkları yerlerinden çekilip alınır, hatırlanır.
Bazı çocukların isimleri yad edilirken,anıları canlandırılırken boğazlar düğümlenir,sesler incelir. Bu halden o çocukların dünyanın oyunlarını,anılarını üzerlerinden soyup,ebedi aleme uçmuş oldukları anlaşılır.Bazı çocuklar için durulan, hiç bir anlam ifade etmeyen zaman,sona kalan arkadaşları onlara yakınlaştırmakta, çekmektedir.
Son sayfada büyük kent yaşamının ızdırap dolu koşuşturmasından unutulan isimlerin,lakapların, huyların köye dönüşle beraber yeniden canlandığı,hatırlandığı, el yazması eski yırtık kitabın tozlu sayfalarında açıkça not düşülmüştür.
Son dönemeçte isimleri hatırlanan çocuklar, eski günlerin heyecanı ve saadeti ile geriye dönüp baktıklarında gözlerinden düşen yaşları yakalamaya çalışan rüzgarın getirdiği eski kokuları, eski halleriyle içlerine çekerler.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.