KARDEŞ-2
Masal dinler gibi bakıyoruz anlatanların ağzına, sonucunu kestiremeden, ne olacağını merak ederek. Bize anlatılan masallar o kadar etkiliyor ki düşüncelerimizi, anlatılan masalın temasına göre bazen kin ile doluyor yüreğimiz, bazen acıyla, sevinçle... İstedikleri gibi dolduruyorlar içimizi, dolmalık biberleri doldurur gibi. Biz de biber gibi sadece bakıyoruz, irademiz biberin iradesinden bir adım öteye geçmiyor, onlar da bizim huyumuzu iyi bildiklerinden istedikleri gibi dolduruyorlar içimizi, kendilerine hangi halimiz lezzet veriyorsa öyle.Bazen kıyma,bazen et,bazen toprak,bazen isyan...kan, gözyaşı,inanç dolduruyorlar bazen.
Biz de dondurma külahı gibi dolanıyoruz ortalıkta,sanki dondurma demek külah demekmiş gibi.Ağzımıza veriyorlar istedikleri bir nefes...hadaaa,hopla gez! "Şehidler ölmez,vatan bölünmez"...veya "Kan’a kan İntikam!".Aklıma geldikçe dehşete düşüyorum memleketimin hallerine,bakıyorum tabutların girdiği evlere,virane,perişan,fukara ve Anadolu kokuyor buram buram.Masumiyet ve sadakat damlıyor göz pınarlarından anaların babaların bacıların dulların...yetimlerin.
Evlat acısının milliyeti olur mu? Ana yüreği,yar yüreği her dem kan ağlamaz mı,,hangi milletten dinden olursa olsun.Bir tek biz değil,başkaları da ağlıyor gencecik yaşında toprağa verdikleri evlatlarının arkasından.Ve bizim gibi intikam yemini içiliyor her tabutun ardından başka yerlerde de.
Bir fayans ustası vardı, isminin önemi yok.yani burda anmanın önemi yok,yoksa adını da kendini de çok severim,dürüst iş yapan iyi ahlaklı kaliteli bir ustadır.Bir iş için onu çağırmıştım.Geldi sağolsun başladı örmeye rengarenk yaptı çalıştığımız yeri,tertemiz oldu yerler,duvarlar.
O günlerde bir arkadaşım uğramış işyerine davetiye bırakmıştı, elime düşünce ustaya seslendim;
-Bak bu akşam bir ozanın söyleyecek açık hava tiyatrosunda beraber gidelim mi?
-Hangi ozan abi. Dedi, halk türkülerini severdi, çalışırken duvara astığı küçük radyosunda devamlı çalardı türküler oradan biliyordum.
-Ozan Arif .Dedim.Önce kabul etti.Sonra ;
-Ya abi bu bize söven adam değil?
-Evet.Dedim.
-Yok, abi gelmem o zaman. Dedi, gülüştük. İşi bitmek üzereydi, bana döndü;
- Abi iş bitiyor aha da çay demliyordum, şimdi olur beraber bir çay içelim, sana bir hatıramı anlatayım da bak neler oluyormuş. Dedi, meraktan çatlamaya başladım, bu işinden gücünden başka bir şey düşünmeyen ustaların heybesinde ne olur, yüreklerinde neler taşır, neler olur el radyolu,demli çaylı yaşamlarında merak ederdim. İşte şimdi bu ustaların en dürüstlerinden biri bana bütün kalbini açacak, merakımı öldürecekti.
Birkaç dakika sonra ince belli iki bardağa doldurulmuş ağır kırmızı renginde çay ile geldi, başladı hem çayı yudumlayıp hem anlatmaya;
-Abi biz Güneydoğuluyuz, valla hemenkaç kardeş soracaksan sorma ha. Çünkü soran rakamı söylediğimde ya “ohaaaaa” diyor ya da “çüşşş”,o zaman da ben kırılıyorum.Ama ne yapalım ki biz de öyle abi.Bizim en büyüğümüz olan abim Kıbrıs savaşı sırasında daha onyedi yaşında,ben ilkokula o sene başladım.Abim akranlarıyla bir ekip kurmuş,ben de onlara takılıp gezerdim.Bazen sigara aldırırlar,üste kalan parayı almazlar o bana harçlık kalırdı.Ben de o para aşkına gezer dururdum peşlerine,sıkılmadan,sabırla.Bir gün haberlerde Kıbrıs’ta verilen şehitlerden bahsedince abim topladı arkadaşlarını “bu böyle olmaz “deyip,askerlik şubesinin kapısına dayandı.Askerler ellerinde tüfekler,bizimkiler dayanmış kapıya bağırma-çağırma yıkılıyor ortalık.O sırada askerlik şubesinin reisi içeri girdi
- Susunnnnn.Diye bağırdı ama takan yok.Bir daha bağırdı,sesi o kalabalığın haykırışları arasında kayboluyordu,askerler bile duyamadılar komutanlarının sesini.Bu defa bir masanın üzerine çıktı;
-Gençler…tamam ne istediğinizi söyleyin halledelim,ama bakın böyle olmaz.Diye seslenince yavaş yavaş sesler alçalmaya,komutana dönmeye başladı yüzler.Komutan ;
-Ne istiyorsunuz söyleyin bana.Diye sorunca abim;
-Komutan Mehmetçik Kıbrıs’ta aslanlar gibi savaşıp şehid olurken biz burada annelerimizin dizinin dibinde oturamıyoruz yahu…Ağır geliyor bize sabahtan akşama “kari” gibi oturmak Allah senden razi olsun..hele bizi gönderiyor musun Kıbrıs’a savaşmaya yoksa biz kendiliğimizden gidek mi?
-Gençler ordumuzun askere ihtiyacı yok, yedekler var kaldı…
-Yahu sen ne diyorsun komutan, biz diyoruz gideceğiz sen diyorsun yedeklere geç he mi.Diyerek komutanın lafını kesti abim,komutan bozuldu biraz.
- Gençler anlayın, yok oğlum ihtiyaç,hadi herkes evine hadiii..
- Yahu komutan sen anlamadın biz oraya gidip SA-VA-ŞE-CE-ĞİZZ! diye bağırınca abim,komutan gençlere bir daha baktı.Memleket sevdasının ışıltıları şimdi kıpkızıl aleve dönmüştü gençlerin gözünde.Yürekleri hızlı hızlı inip kalkıyordu,kararlılık ve yurdu için şehid olma arzusu kaplamıştı hem ruhlarını hem bedenlerini.
Komutan yılların verdiği tecrübeyle;
-Tama o zaman herkes birer vesikalık fotoğraf ve nüfus cüzdanı süreti,ikametgah getirsin.Dedi,gençleri oradan uzaklaştırmak ve olayı soğutmak için.Nasıl olsa yarına bir şey kalmaz unutulurdu. Ama beklediği olmadı komutanın,geçler komutanı duyar duymaz ceplerinden resimleri ve hüviyet süretlerini çıkarıp masanın üzerine koydular.Komutan da askerler de şaşırmıştı.Şimdi komutan ülkeleri için can vermeye can atan bıyıkları yeni yeni terleyen bu gençlere gözyaşlarının altından bakıyor,onları hayranlıkla keşfediyordu yeniden.
Liste kısa bir sürede hazırlandı.En başta abimin adı yazılıydı.Abim o listeden sonraki yıllarda hep bahseder “Listede ilk bendim,bir kişi gitse ilk ben gidecektim,işte nasip” derdi ve üzülürdü gidemediğine.
Komutanın listesinin başlığı “ Kıbrıs’a ilk gidecek gönüllü manga” yazılıydı. Komutan liste sayesinde gençleri başından savmış ortalık rahatlamıştı.
Sonraki günler de abim ve arkadaşları ikici katta bulunan askerlik şubesinin yanından geçerken “Komutannn!” diye seslenir,odasının camından başını uzatan komutan;
-Hayırdır gençler ne oldu yine. Diye karşılık veriridi. Abim de ona;
-Komutan bak biz dağda eğitim yapıyoruz ,atış talimi yapıyoruz ha…hazırız savaşmay,bak bir daha yoklasan merkez komutanlığı da bi baksan ne zaman gideceğiz…
Aylar geçti abim kaç defa komutana seslendi umutla,her defasında başı önde geldi eve.Daha çok hırslandı, talim yaptı dağda arkadaşlarıyla, koştular,nefes açtılar, mekik çektiler aylarca.
Yıllar sonra o aynı adam askere karşı eylem yapıyor,dağa gidenlere yardım ediyor.Mehmetçikle şehid olmayı hayal eden o delikanlı,şimdi Mehmetçiğe karşı koyuyor,silah çekiyor.
Sahi abi ya , benim abimin bu kadar değişmesinde Devletin kabahati var? Yoksa bütün kabahat abimindir. Diyerek bitirdi sözünü.
Şimdi ben aynı soruyu size soruyorum.Kabahat abisindemi ? Devlette mi? Yoksa ortada bir kabahat yok mu?
Belki de bizler kabahatin en büyüğünü üretiyoruz aldanmış yüreklerimizde,acıdan, intikam hırsından,ırkçılığın saçma boyutlarında avlanıyoruzdur kardeş kardeşe.
Dünya hepimize yeter,bu ülke hepimizin.Hepimiz seviyoruz bu toprakları,yetişen meyvelerinden,yetişen gençlerine kadar...türkülerini söylüyoruz,oyunlarıyla coşuyoruz,bahçelerinden hiç mi salatalık,kaysı,mandalina,armut aşırmadınız,hiç mi gizli yeriniz olmadı....
Ülkemiz güzel...
İnsanımız güzeeell...
Türkülerimiz,acılarımız,ağıtlarımız...
Şalvarımız,poşumuz,peştemalımız güzel...
Otlu peynirimiz nefisss...
Pelit peynirimiz lezzetlii.
Kim ne derse desin ülke de güzel insanımız da.
Toprak bizi seviyor.
Biz de toprağımıza sahip olalım birazcık herşey hallolur.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.