SANAL VE GERÇEK...
Birebir yaşananlara ve gözümüzle görüp elimizle dokunduklarımıza, kulaklarımızın duyduklarına gerçek diyorsak acaba öyle mi? Büyük bir çoğunluğun mavi olarak gördüğü denizi, renk bozukluğu olan kızıl görüyorsa, söyler misiniz deniz: hangi renktedir? Mavi mi? Kızıl mı?Çoğumuzca rengarenk görülen gökkuşağı bazılarınca tek renk görünür.O halde doğru ve gerçek hangisidir?
Yanınızdadır.Aynı havayı teneffüs edersiniz; Kuşlar kadar hür, kelebekler gibi rengarenk , çiçeklerin arasında kaybolursunuz.Ta ki meçhul bir el kanatlarınıza dokununcaya kadar.Parlak, kaygan tozlarınız parmaklarında kalır da fark edilirsiniz.Uçamazsınız.Teri ve kokusu kalmıştır kanatlarınızda.O nemle uçamazsınız.Tüm inanmışlıklar ve yaşanmışlıklar- belki de yaşandığı zannedilen yaşanmamışlıklar- film şeridi gibi geçip kayıverir gözlerinizde."Sensiz olamam, sensiz yaşayamam"ların bir hiç olduğunu anlarsınız.Gecenin en karanlığında yastığınızı ıslatan gözyaşlarınızdan şüphe edersiniz.Zemheri ayazlarının mı yoksa sıcak havanın teri mi dersiniz. Oysa bilir siniz.gözyaşlarınızdır.Neden diye sorgulayamazsınız;Yoktur cesaretiniz.Kabullenirsiniz.Ve gerçeklerle yüzleşemezsiniz.
Gitmiştir.Yok olmuştur sevgili.Kayıplardadır.Hem de hiçbir şey demeden gitmiştir.Sessiz bir gidiştir."Günaydın"ların kesilmesiyle başlamıştır yolculuk...Hissettirmiştir. Çelik cımbızla canınızı çeke çeke yol almaktadır.Halbuki "Hoşçakal" demek zor değildir.Diyemez.Belli ki o da kendine yakıştıramamaktadır.Ansızın gitmeleri...Belki de mazoşist bir haz almaktadır böyle bir tercihle.
Emirgan’da, Yıldız’da, Abant’taki nilüferlerin garip hüznü çöker yüreğinize.Akşamın kızıllığında Bakırköy’de ki kayayı acımasızca döven dalgalar çınlatır kulaklarınızı.Yeter be adam, anla artık! Daha ne istiyorsun ki, gittiğini daha nasıl anlatsın ki sana? Kabullen ve bakma arkana, unut artık.Gidişinde bile bir asalet vardır.Yüzünüze söylemeden, çaktırmadan gidiyor işte.Kayboluyor karanlıklarda.Bıraktığı izleri karanlıkların örtmesini istercesine...Kabullenmelisin.Yaşananların bir rüya olduğunu kabullen ve atıver yorganını üzerinden.
Hayat işte ... tüm ağırlığı ile çökmüşken gözlerinize, açamazsınız kirpiklerinizi...Başınıza karlar yağmışken niçin bekler durursunuz yazı? Artık yeni bir yaşama, sıfırdan başlamak istersiniz.Maskelerin olmadığı, paramparça edildiği, yalandan, riyadan uzak, beklentisiz, çıkara dayanmayan bir birliktelik düşlersiniz.Sanal ama gerçeğin ta kendisidir.Ve yüreğinize , beyninize bir resim çizersiniz.Ararsınız o resmi.Ummadığınız, hiç beklemediğiniz bir anda çıkıverir karşınıza...Buldum dersiniz.İşte o dersiniz.Ve anlarsınız her sonun yeni bir başlangıç olduğunu.Ne varki bu başlangıçların gönlünüzce olmasını dilersiniz.Mutlu bir başlangıç olacağına inanırsınız.Her zaman ki saflığınızla.Damla damla imbikten süzülürcesine akar durur yüreğinize ve bir göl olur.İçinde nilüfer çiçekleri açar...
Bunca çektikleriniz serilir gözlerinize...Acılara, kederlere aşina olduğunuz ve bağışıklık kazandığınızdan olsa gerek onlarla yaşamaya alışmışsınızdır.Kederler, tasalar öylesine içinize işlemiştir ki artık güler geçersiniz.Koymaz, acıtmaz, incitmez...Bir an düşünürsünüz; okyanuslar, denizler gelir aklınıza. Ve sorarsınız kendinize, hangi deniz bir sahilde son değil diyerek kederlerinizin de bir gün biteceğine ve mutlu bir yaşama başlayacağınıza inandırırsınız kendinizi...Yüreğinizin sesine kulak verir, götürdüğü yolda emin adımlarla yürürsünüz. Bir sesi dünyalara bedeldir.Güzel yüzü ömre bedeldir.Çok masumca, beşeri duygularla beslediğiniz sevdanızın her geçen gün bir başka oluşuma gebe olduğunu hissedersiniz.Sizden bir parça olmuştur.Aldığınız nefes, içtiğiniz su, yediğiniz aştır.Dayanamazsınız.Söylersiniz.Söylemek mecburiyetinde hissedersiniz kendinizi.Ve "SENİ SEVİYORUM" dersiniz.Hani o söylenmesi çok kolay gibi görüneni ama bazılarınca söylenemeyen o iki sözcüğü...Dersiniz de düşünemezsiniz onu korkutacağını, ürküteceğini...inciteceğini...yüreğinde estireceğiniz depremi...ve de seslenirsiniz hiç sevmedim kimseyi senin kadar dersiniz...üç noktalı tamamlanmamış cümlenizle ...Duyar mı, anlar mı, sonu ne oluru hiç düşünmeden.Hissettiklerinizi bir çırpıda söylersiniz.Söylersiniz de gerçekte olunamayanla sanalda yaşattığınızla ne, ne kadar gerçeğe dönüşür, aklınıza bile getiremezsiniz.Karışır tüm hesaplar.Sanal mı gerçek mi ararsınız tüm karanlık dünyanızda.Ve hayalinizin siyah bir geceden ibaret kalan semasında parlayan tek yıldız olarak görürsünüz.Artık o yıldızın sönmemesi için dua edersiniz.Kimbilir...Ne var ki sabah olacak ve o yıldız kaybolacaktır.Geceyi bekleyeceksiniz.Kvuşmak ümidiyle.Uzanmak, tutmak isteyeceksiniz.Ne yazık ki elleriniz havada kalacaktır.Kayıp gidecektir o da.Ve siz arkasından baka kalmaya mahkumsunuz.
Hayat işte...Sesi kulaklarınızda, yüzü benliğinizde...Onu da söküp götüremez ki...
Ve sen, beklemeye mahküm, sevgi denizinde boğulmamak için çırpınıp durursun.Sanalda gerçek gibi...
Aydın
Ist. 10 Ağustos 2010
YORUMLAR
Büyük bir çoğunluğun mavi olarak gördüğü denizi, renk bozukluğu olan kızıl görüyorsa, söyler misiniz deniz: hangi renktedir? Mavi mi? Kızıl mı?
oysa ben denizi yeşil görürüm..
ama benim deniz'imin gözleri kahverengi..gece yakamoz her rengi serpiştirir üzerine
güzelliğine güzellik katar..akşam güneşi kızıllığını vurur yüzüne
denizin rengini anlamak için avuçlarınızı doldurun
gerçek yüzünü gösterecektir size
güzel bir yazıydı..
selam ve saygılar
can.er
Çok teşekkür ederim.
Denizin rengini kim nasıl görüyorsa bırakın görsün, kim nasıl mutlu oluyorsa bırakın olsun.
Bazen bir telefon ahizesiyle gelen ses, bazen bir klavyenin harfleriyle yüreğe uzanan nefes insana göz göze, el ele, diz dize olanın verdiği mutluluğun ötesini yaşatır ve o kadar gerçek olur ki kafası karışır insanın kim sanal, kim gerçek diye...
Gerçekler de bir gün yoklara karışacak ve giden, kendini götürürken ardında bıraktığındaki kendini alamayacak ve o kalan, anılar denizinde yüzerken hep onu anacak bazen sevgiyle, bazen sitemle... Geçip giden zaman unutturmasa da onu teselli arayacak yüreği... Bir gün yarasına dokunup da onu anlayan birini bulduğunda -sanal veya gerçek- onun sevgisini yüreğinin en derininde saklayıp sahiline vuran sevdaya hoş geldin diyecek, diyecek çünkü yüreği sevgisiz ağlamaktadır, çünkü o da sevilmek istemektedir ve sevmek. Sadece umutsuzluğu ve karamsarlığı öteleyerek akmalı okyanusun suyuyla...Bir yıldızın şavkı vurmuşsa yüzünüze ve teninizden yüreğinize sıcaklığını hissettirmişse bırakın endişeleri, gün ağarınca gider o yıldız da -diğeri gibi- demeyin. Bilin ki yıldızlar -eğer varsa- gündüz de vardır.
Düşündürdünüz, yazdırdınız. Saygılar yazan kaleme. SERAP HOCA
Gercek hayatinda iliskileri olumsuzluk ile sonuclanan insanlar nicin sanalda ayni hayata düser anlamak mümkün degil.
Iki üc gün sonra ölümüne sevdim gibi iddalar dolanir dile.
Ve bir bakarsin ki büyü bozulmustur.
Gercekleri gözden kacirmadan yasayanlara ne mutlu bu dünyada.
Hayatimizdaki insanlarin degerini bilmeli.Gerisi bostur.
Yüreginize saglik.
Sonsuz saygimla