- 2460 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
NEW YORK-HAKKARİ
Yolculuğumun başlangıcından itibaren anlatmak istiyorum sizlere. On beş günlük bir iznim vardı. New York’tan yolculuğum Cuma akşamı saat 18:00 de başladı. Türkiye’de ki saat ise Cumartesi 01:00’ di. Normalde uçakta yer yoktu, benim ise 15 gün olan tatilimden kaybedecek gün lüksüm yoktu ve o gün uçmaya kararlıydım.
Pilot, hostes koltuğunda uçmamı kabul etti. Benim gibi bedava uçuş hakkı olan birkaç yolcu daha vardı kabul edilen. Bayram ve yılbaşı arifesi olduğu için uçak çok doluydu. Ayakta bile gidebilirdim açıkçası. Acil çıkış kapısının oradaki hostes koltuğu rahattı rahat olmasına ama, yüzünüzün iki yüz kişiye dönük olarak yolculuk yapmak hiçte hoş değildi. Önündeki hostes koltuğuna oturduğum ve ayaklarını sere serpe uzatmasına mani olduğum yolcu sürekli beni hosteslere şikayet ediyordu ama yapılabilecek bir şey yoktu. Mecburdum orada oturmaya ve o yolcuda diğer yolcular gibi dizleri bükük seyahat etmek zorundaydı. Ben oturmasaydım diğer pas biletli ( uçakta yer varsa kullanılan bilet) olan yolcu oturacaktı. Gerçi ben yolculuk boyunca genelde arka tarafta hosteslerle muhabbet halindeydim, yerimde çok kalmadım.
Başka bir uçuşumda benimle ilgili şikayetleri dinleyen baş hostesle denk gelmiştik. O yolcu uçuştan sonrada işi uzatmış ve THY ‘nin en yüksek makamlarına kadar şikayet mektupları yazmış. Pilot inisiyatifinde olan, uçak doluyken pas biletli yolcunun jump-seat’te yani hostes koltuğunda oturması artık İstanbul – New York hattında kalkmıştı benden sonra. Üzülmüştüm.
Olaylı, çok yorucu ve yaklaşık 11 saat süren yolculuğun ardından Türkiye saatiyle Cumartesi sabahı 11:30 -12:00 arası İstanbul’a varmıştım. Hemen ailemin evine gittim. Uzun zamandır orada kimse yaşamıyordu. Van uçağı ertesi gündü ve elimdeki ancak boş yer varsa kullanılabilen pas biletim hiç bir işe yaramayacaktı. Bayram dolayısıyla tüm uçaklar doluydu ve ben bunu baştan düşünememiştim. Hemen oraya uçuşu olan iki havayolunu aramaya koyuldum. En erken nasıl Van’a ulaşabilirdim? Her yer doluydu. Beni yedek yolcu listesine aldılar. Saatler sonra Ankara üzerinden Van’a THY de yer bulabilmiştim. Uçak sabah yanlış hatırlamıyorsam 06:00 de kalkacaktı. Çok sevinmiştim ama bir yandan da kötü hava şartları beni korkutuyordu. Uçak iptal olabilirdi. Gece yarısından sonra, Pazar günü 03:00’da kalktım. Sadece birkaç saat uyuyabilmiştim. Bavullarım zaten hazırdı. Kahve yapıp içtim, yanımdaki bisküvilerden yedim biraz. Taksi çağırdım. Hava zifiri karanlıktı ve kar yağışı yeni başlamıştı. Sabiha Gökçen Havaalanına vardığımızda her yer bembeyaz olmuştu bile. Uçmaktan nefret ederim, çok da korkarım ama daha önce de dediğim gibi gün kaybedecek lüksüm yoktu. Yeter ki uçak kalksın diye dua ediyordum. Biletimi aldım ve koltuğuma yerleştim. Uçak tam vaktinde kalktı. Kısa bir süre sonrada Ankara’ya ulaştı. Öğrencilik hayatımın geçtiği, denizi olmadığı için hiç sevemediğim, hiç özlemeyeceğimi düşündüğüm bu kenti, öğrencilik anılarımı ve arkadaşlarımı ne kadar özlediğimi hatırladım Ankara’yı solurken.
Van uçağın kalkmasına daha vardı ama tüm yolcularla birlikte bende de ya uçak iptal edilirse korkusu vardı. Van’da hava şartları iyice kötüleşmişti. Bıraktığım sigaraya stresten tekrardan başladım o gün.
Kötü haber geldi. Uçak iptal olmuştu. Bize söylenen istersek İstanbul’a dönebilir ya da ertesi gün dolu uçakta şansımızı deneyebilirdik. Ertesi gün uçağın iptal olması durumu da vardı. Genelde kararsız bir insanımdır. Kararsızlığımda beni hep kötü kararlar almaya iter. Ama çok zor durumlarda beynim hiç olmadığı kadar hızlı çalışır. Kafamdan çok kısa sürede milyonlarca hesap geçti. O anda her şeyi düşündüm ışık hızıyla ve risk almaya karar verdim. Şansımı sonuna kadar deneyecektim. İstanbul’a dönmem her şeyi başa alacaktı. Yer yoktu günlerce ve ben bir bilet bulmuştum. THY’ nin ofisinde büyük bir kuyruk vardı.İptal olan tek Van uçağı değildi.Sıra bana gelince biletimi ertesi güne yedek olarak değiştirdim.
Bizler için ayrılan otele servisle gittik. Bir çorba içip odama yerleştim.Ertesi gün sabah kahvaltısını odama söyledim. Kalmaya karar veren çok az insan vardı koca uçaktan. Ankara’da yaşayanlar evlerine dönmüştü. Ertesi gün, havaalanındaki bilet ofisine gidip yedekte olan biletimi onaylatmaya çalıştım. Onlarında yapabileceği pek bir şey yoktu, biliyordum. Pazartesi olmuştu ve ben hala yollardaydım. Saatler sonra bir önceki uçaktan kalan ama İstanbul’dan yola çıkan bütün yolcuların biletleri onaylandı. Ankaralılar yine uçamadılar.
Van‘a varmıştım nihayet. Her yer kar kaplıydı. Uçak inerken Van gölünün manzarası muhteşemdi. Sırada Van-Yüksekova yolu vardı. Bakalım beni daha neler bekliyordu. Hırs yapmıştım resmen. Her maceraya vardım. Yüksekova’ya giden minibüs gibi bir araca bindim. Araç kalkınca uzun süre ara sokaklardan gittik. Sonra bir evin önünde durduk. Kucakta orta yaşta bir kadın getirdiler; Ya hastaydı ya da yürüyemiyordu. Öndeki koltuğa oturttular. Minibüs şimdi dolmuştu ama şoför boş olan yerlere de iki üç tane tabure koydu. Anlaşılan yoldan da yolcu alacaktı. Aldı da.
Tıklım tıklım dolu beyaz bir minibüs içinde, sonuna kadar sesi açık kaset çalar da Kürtçe müzikler eşliğinde yola koyulduk. Yorgundum, minibüs çok sallıyordu ve müzikten beynim patlayacak gibiydi. Ama mutluydum. Dört saatçik bir yolum kalmıştı. Bir yandan da camdan dışarıyı izliyordum. Geçtiğimiz köylere bakıyordum. Başkale’den geçerken tepedeki meşhur kale beni büyülemişti. Dağ, tepe, yol her yer kar içindeydi. Müthiş bir huzur duydum. Yüksekova rakımı yüksek bir yer, minibüs tırmanışa geçmişti zaten. Bir yanımız uçurumdu ama şoför son sürat gidiyordu karların üstünde. Döne döne , azami hızla yokuşlar tırmandık ve aynı hızla yine döne döne bir yanımız uçurum yokuşlar indik. O kadar yorgundum ki; bu bile korkutmadı beni.
İki saat sonra yemek için yaklaşık 45 dakika mola verildi. Yemek yiyecek hal kalmamıştı bende. Önce bir çay söyledim. Tadı çok ama çok kötüydü, rengi neredeyse siyahtı, içemedim. Sonra Türk kahvesi ve bolca sigara içtim.Tekrar yola çıktık. Bu sefer de çevirmeler başlamıştı. Tam üç kere durdurulduk. Sadece erkekleri minibüsten indirdiler. Canlarım, o soğukta vatani görevini yapan asker çocukları görünce geri kalan yol boyunca onlar için Allah’a dua ettim. Yüksekova’ya vardığımızda hava kararmıştı. Bu dört saatlik yolculuk iki gündür yaşadığım stresten ve yorgunluktan daha beterdi açıkçası.
Her yer bembeyaz çok güzel gözüküyordu. Ama o soğuğun keskinliğini unutamam. Yüksekova’da güneş batar batmaz hava sıcaklığında ani bir düşüş oluyor. Ne giyindiğinizin hiçbir önemi yok. Soğuk etinizi kesiyor.
Türkiye saatiyle Cumartesi 01:00’ de başlayan yolculuğum 40 saati aşmış ve Pazartesi 18:00 gibi bitmişti. Bende bitmiştim.
Üç ay sonra tekrar Hakkari ye gittim. Neyse ki bu sefer normal bir yolculuk olmuştu. Yoksa New York – Hakkari -2 ile tekrardan karşınıza çıkardım.
Banu Uludağ
YORUMLAR
Yazinizi buyuk bir zevkle okudum hele konu yolculuk olunca 40 kusur sene ucarak astim bu yollari .
Yazi cok akici idi macera dolu ve yalniz ama isin icinde insanin sevdiklerine kavusmak olunca ne olursa olsun
insan her seyi goze aliyor.
Yazininizin basinda hangi koltukta ve pilot izini ile oldugunu okur okumaz bu olsa ,olsa bizim THY yollaridir dedim zira baska ucaklar mumkun degil.Cok sanslisiniz almislar.ayni memleketin havasini soluyoruz desenize sonrada Turkiye diye hasretle gidebilmek icin atan yurekler .Bende sizin yasadiginiz yerdeydim simdi ise ucbucuk saatlik bir mesafede olan komsu eyaleteyim.Sizi ve yazinizi kutlarim !!!!!!!!!!!
Saygilar ,sevgiler
Oldukca güzel anlatimdi sanki kendimi bu yolculukta seninle beraber ordaymisim gibi hissettim.
Kararsizliklarimiz oluyor bazen risk aliyoruz evet.
Ama önemlidir zor anlarda beynin hizli calismasi.
Yüregine saglik sevgili Banu
Sonsuz sevgimle
BANU ULUDAĞ
Sevgilerimi yolluyorum sana
birçok yerin kesiştiği bir güzellik olsa gerek ki değmiş bunca zahmetli yolculuğa ,doğrusu kapalı teneke içinde uzun süre kalınca mazoloğum tutuyor benim ,chagal 'In bir tablosu var bayanı elinden tutup havaya savuran ,onun gibi hostesi elime alasım geliyor havada çeviresim geliyor sonra diğer elime alasım geliyor ve çarpasım geliyor onu uçağın orta koridoruna cılgı çıkıyor tabii , ehehee birde goran bregoviç müziği eşliğinde uşammm :)
güzeldi senınle dolandım bende
BANU ULUDAĞ
Adama yapmalı bunları.
Metalica olsa? Daha sert çarpılırdı yere ve duvara:)))
Oyy neler yazdırın bana ...
sevgilerimle.