RÜYA...
Küçük bir çocuk gördüm sahildeki yeşil cennet parkında. Çimlere oturmuş kendince oynuyordu sessizce. Kumral saçlarını denizde ıslatmış, yada denizden çıkıp oyuna dalmıştı belli. Denizin çocuğuydu yani. Küçük kahverengi gözlerinin kocaman gözbebeklerinde hep bir gülümseme var gibiydi ve ince dudaklarının sevimli kıvrımları da o gülümsemeye ortaktı. Gülmüyordu. Oyununa öyle dalmıştı ki gülümsemek aklının ucundan geçmezdi. Etrafında onlarca kelebek uçuşuyordu o oynarken. Ve birden başını kaldırdı sanki biri ona seslenmişçesine. Yavaşça ayağa kalktı ve onca kelebek dururken az önce yanından geçip giden kelebeğin peşinden yürümeye başladı. Çok sakin ve sessiz atıyordu adımlarını kelebeğin peşi sıra. Öyle ki kelebeği ürkütmemek için nefes bile almıyordu adeta. Kelebek uçtu,uçtu… sadece kelebeğe adapte olmuş çocuk,adım attığı yere bile bakmadan yürüdüğünden defalarca düştü. Dizleri ve dirsekleri kanıyordu ama bir of bile demedi. Sonunda kelebek insafa geldi ve yalnız kendi ağırlığını taşıyabilecek ince bir dala kondu. Çocuk durdu.sessizce bir adım daha atıp kelebeğe doğru uzandı yüzüstü. Burnunun 1 karış dibindeydi kelebek. Tutsa avuçlarındaydı. Ama tutmadı. Ellerini çenesine dayayıp dakikalarca izledi kelebeği. Çok harika değildi kelebek.Diğerlerinden pek farkı yoktu. Çok renkliydi sadece. Dakikalar sonra çocuk,iki avucunu yan yana birleştirerek açtı,kelebeğe uzattı dua edermişçesine. Kelebek,çok fazla havalanmadan birkaç kanat çırpışıyla kondu çocuğun avuçlarına güven içinde. Kelebeğin yanına geldiği hızından daha yavaş,ayağa kalktı çocuk. Yavaşça yürüdü,kocaman ve rengarenk bir bahçeye girdi. Bahçede,çiçeklerin kokusu birbirine karışmış, kokular ve renkler büyü gibiydi;sanki gerçek değildi. Her renkten gül,hanımeli,sümbül,zambak…hatta dünyada varlığı bile bilinmeyen,güzellikte ve güzel kokmakta birbiriyle yarışan yüzlerce çiçek… bir avucunda kelebeği tutan çocuk,diğer elini de,yürürken çıkan hafif esinti kelebeğin kanatlarını incitmesin diye siper etmişti. Sanki bir kibrit alevini rüzgardan korumaya çalışır gibiydi. Yürüdü,yürüdü… sonunda gülleri kocaman açmış beyaz bir gül ağacının altına yavaşça oturdu.hafif bükük dizlerini birleştirip sağ elini dizlerine koydu. Siper yaptığı sol elini çekip sağ avucunu iyice açtı.adeta kelebeği güneşe,kendini kelebeğe doyurmaya çalışır gibiydi. Ne kadar zaman izledi kelebeği bilinmez ama hiç kanatlarına dokunmadı.gözbebekleri ve dudak kıvrımları izinsiz gülümseyen çocuk,kelebeği izlerken daha heyecanlı ve mutlu gülümsüyordu. Sanki dünyanın en güzel ve en pahalı oyuncağına sahip olmuş gibiydi. Kelebekse çocuk kadar neşeli ve bir o kadar nazlı,renklerini güneşte dans ettiriyordu. Çocuğun sıcacık avucunda gezinerek titretiyordu kanatlarını gösteri yaparcasına. Saatler,günler geçti,kelebeğin renkleri soldu. Acaba kimse çocuğu kelebeklerin ömründen haberdar etmiş miydi? Çocuk gülümserken gözünden kocaman bir yaş damladı,dudakları büküldü. Kelebek can çekişiyordu ve çocuk onu,kaybetmenin acısıyla izliyordu. Belli ki daha önce yaşamamıştı kaybetme duygusunu;gözbebekleri artık gülmüyordu,dudak kıvrımları silinmişti adeta. Çocuk,renkleri solmuş kelebeği kocaman beyaz bir gülün içine koydu. Gül kapandı,gonca haline geldi,dalından çocuğun kalbine düştü;günü geldiğinde tekrar açıp kelebeği uçurmak üzere çocuğa söz verdi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.