- 603 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
SÜRÜCÜ KURSLARI / 2
O yıllarda yerden ot biter gibi sürücü kursları açılıyordu.
Öğretime uygun olmayan apartman daireleri kiralanıyor, kurs sahibi ya da ortakları, vatandaşın uzun süredir kullanmadığı tarlasını araştırıyor; vatandaştan izin almaksızın uydurma bir sözleşmeyle, ya da arazi hisseli tapu ise 1% hissesi olan tek kişiyle sözleşme yapıp, diğer hisselilerin itirazına aldırmaksızın araziyi pist olarak düzenliyordu. Bu konuda huzursuzluklar gün geçtikçe çoğalıyordu.
O yıllar yazdığım gazetedeki günlük köşe yazılarımın konuları, haftada en az iki kez sürücü kursları ile ilgili olumsuzluklar ve bu olumsuzluklara Millî Eğitimin ilgili birim çalışanlarının ilgisizlikleri oluyordu.
Avrupa Birliği’ne girebilmemiz için tüm vatandaşlarımız -nedir, ne değildir- araştırılıyordu ve bazı olmadıkların ‘varmış’ gibi gösterilmesi için hükümet bir politika takip ediyordu.
Bu politikaların başında,
—Okur-yazar oranı ve bu oranın kadınlarla erkeklere dağılımı,
—Sürücü belgesine sahip kadın-erkek ve dağılım oranı başta geliyordu.
14 olan ilköğretim yaşını doldurmuş olanlar için köylerde, kasabalarda, ilçelerde ve illerde okuma kursları açılıyordu. Kurslarda başarı oranı 100% dü.
Okuma-yazma kurslarındaki başarı oranı, neden sürücü kurslarına da yansımasındı…
Birkaç ay önce hemen herkes, hemen her yerde, yoğun bakımdan çıkıp, normal hasta odasına döndüğünde bile otomobilinden ya da otomobillerden bahsedenler konuyu değiştirmişler, sürücü kurslarında neler öğrendiğini, nasıl sürücü belgesi alınacağını, ya da aldıklarını anlatır olmuştu.
Çay saatinde girdiğim öğretmenler odasında bir bayan öğretmenim:
“- Müdür Bey, benim direksiyon öğretmenim iki seferdir kalbi sıkıştığını söyleyip otomobili sağa çektiriyor ve eğitim saatim onun kalp sıkışmasını beklerken doluyor,” diyordu.
Ordu Evi’nde genç teğmen:
“- Benim belgem postayla geldi; sağolsun babam alıp göndermiş,” diyebiliyordu.
Bir delikanlı:
“- Benim araba kullandığımı direksiyon öğretmenim görmüş. Bana güzel araba kullandığımı, istemiyorsam direksiyon eğitimine gelmesem de idare edebileceğini söyledi. Ben de gitmiyorum. Bana ne öğretecek ki, zaten biliyorum,” diyordu.
İstanbul’da okuyan komşumun oğlu babasına telefon etmiş:
“- Baba, arkadaşlar ikiyüzellibin lira verip, sürücü belgesi alıyorlar.”
Sonunda makamla teselli edilen amirim, telefon etti:
“- Müdür Bey, sizin gazetede yazma izniniz var mı?”
“- Yıllardır yazıyorum. Hiçbir amirim bu konuda beni uyarmadı. Bakanlığın ve sizin çıkardığınız Millî Eğitim dergilerine yazabildiğime göre her halde bir izne gerek yok diye düşündüm.”
“- 657’ye tabiisiniz. İzin gerekiyor.”
“- Nereden alacağım?”
“- Valilikten. Elbette dilekçe silsilesini biliyorsunuz..”
“- Evet, biliyorum.”
Ve makamlarına dilekçemi gönderiyorum.
Sonra mı? Sonrası, sonra…
Yüksel ÖNAÇAN
Günlük basılan yerel gazetedeki köşemden.
www.bizimkaradeniz.com.tr
YORUMLAR
Yükselenyıldız
Gün gün ehliyet konusundaki düşüncelerim değişecek anlaşılan. Tebrik ediyorum....Selamlar.
Yükselenyıldız
Sonrası sonra demek.
Hoştu.
Her şeyin önünde bir sürü engel.
TC değil
EC.
Yani; Engeller Cumhuriyeti.
Selamlar.
Aynur Engindeniz
Yükselenyıldız
Yükselenyıldız
Yükselenyıldız
Sonrası meçhul, senin anlayacağın magandaca rüşvet ya da ona benzer bir şey...
Yüksel Bey, kokuşmuş düzeni ne güzel irdeleyip iğneliyorsunuz sizi kutlarım...
sevgi ve saygılar...
Yükselenyıldız
Haydi kendi canını hiçe sayıyor; ya karşısındakilerin canının hesabı?