sevda sizlere ömür...
Öldü bir vakit sevda. Ne bir şairin şiiri ne de bir cengaverin silahı öldürdü onu. Gözü yaşlı, toprağa bakarak gitti sevda bu diyardan. Omuz üstünde tabutlar içinde… Kim öldürdü sevdayı? Kim girdi sevdanın kanına? Söyleyin ne olur, kim sevdanın katili?
Kapalı zindanlarda mahpus kaldı sevda. En az gece kadar karanlığa saklandı gözden ırak olsun diye. Yetişen olmadı sevdanın imdadına. Kaç geceye yankılandı sert kırbaçların sesi ve kaç figan yükseldi sevdanın dudaklarından. Amansız fırtınalarla savaştı ama hep kazanmamak üzere kaybetti ordularını sevda.
Vurgun yedi bir vakit sonra sevda. Amansız soluk alış verişleri duyuldu ardından. Tatlı candan ayrılmanın endişesi sardı buz kesmekte olan bedenini. Yavaş yavaş sönmeye başladı gözlerinin feri. Hani sen ki göklere pervaz vururdun umarsız kuşlar misali, hani sen ki güllerin en kırmızısındaydın. Şimdi sessiz bir can sanki yerde yatan ve sonu belirsiz bir muallâk… Sevdanın en acı portresiydi karşımda şu ölgün duran…
En karmaşık girdaplardaydı sevda. En karışık labirentlerde kayboldu sevdayı aramaya gidenler. Ama olmamış, bulunamamış sevda en karışık bilmecelerde. Sessiz sessiz kayboluşlarını kimse duymamış sevdanın. Kaybolup gitmiş sevda uzaklarda, amansız ve de çetin uzaklar emanet kalmış sevdanın yüreğine. Çaresiz bir acı duyulmuş sevdanın göğsünde ses veren olmamış sevdanın acı feryatlarına…
En inandırıcı yalanlardaydı sevda. Yamalı sevgilerin en adi oyunlarında. Serseri yüreklerin aşkı anlamayan damarlarında pıhtılaşmış. İzi kaybolmamak üzere kurumuş sevdanın gözyaşı. Ayaz gecelerin poyraza kesmiş rüzgarlarında çatlamış sevdanın dudakları, söz edememiş bir daha da… İşte o vakitten sonra yalanları duyar olmuş sevda. Yalan sevgilerin tuzağında çırpındığını anlamış. Ama vakit geç, zamansa hayli geçkin…
Bilmem kimin hareminde cariyedir artık sevda. Bir gece ansızın filancanın koynuna girecek olan… Ya da zamansızca bir başkasına üç kuruşluk fiyatla satılacak olan… Bir başkasının menfaati için halayıklık yapmaya mecbur kılınan. Perişan halde, elinde pis bir bezle yerleri silmeye çalışan bir derbederdir artık. Başını eğse gözyaşını saklayamayan bir meczuptur gayrı sevda…
Nice gıybetlere ve de nice hasetlere maruz kaldı sevda. Bir gece bilmem hangi köşe başında kötü kadın gözüyle bakıldı sevdaya, belki de bilmem hangi meyhane köşelerinde sarhoş adamdı o. Oysaki sevda en zifiri karanlıklarda saklamıştı namusunu ve en pis meyhanelerde kırmıştı sarhoşluk kadehini. Yazık oldu sevdaya, bilmedik, anlamadık, ellerimizle öldürdük sevdayı….
Kaç vakit sızladı sevda, kaç vakit yandı… Hıçkırıklara boğuldu gün geldi ki. Mesela en kızılında aşkı anlattı gün boyu; ama sadece kızıllık geçinceye kadar sürdü sevdanın ümidi. Ya da kömür karası mürekkeplerde yazdı aşkı; ama nefretle yırtılan bir mektuptan ileri gitmedi yazılanlar. Kaç kızıl yangında ve kaç katran rengi mürekkeplerde usul usul ağladı sevda. Duyan olmadı sesini onun… İşte o vakit gözünü yumdu sevda, seher rüzgarında yaprağında çiğ kalmışçasına tek damla gözyaşıyla…
Belki de sahillerde kurulan hayallerde unuttuk sevdayı. Yakamoz ışıklarının o şatafatlı aldatıcılığında savurduk amansızca göklere. Ya da kandırıldık o gece kurduğumuz hayallerde… Ne servi boylu bir sevda vardı gönlümüzde ne de aşka dair yüreğin çırpınışı. Hoşlanma ile sevme arasında bir yılanın boğduğu o amansız acıdan başka duyguları saymazsak… Aldandı belki de yüreğimiz o gün. Daha önce hiç aldanmayacağı kadar. Ardından kırmızıya düşman kesilmiş boğa gibi sevdalı duygulara saldırır, sevdadan hınca hınç intikam almayı düşünür olmaktan başka sevdaya kapılmamış yürek. Nasıl da aldattık kendimizi…
Bir maganda kurşununa devrildi sevda, intikam dediler adına. Sanki sevda yitip gittikten sonra pişman olmayacakmış gibi. Kazandınız mı bu dövüşü peki? Görüyorum ki en adi küfürlerin dudaktan sevdaya uzandığı ama sevda yıkıldıktan sonra kurşunun da, silahın da, katilin de diz çöküşünü… Aldınız mı sevdadan öcünüzü?.. Söyleyin, geçti mi hıncınız?
Öldü bir vakit sevda. Ne dalında filizlenen gonca gülün dikeni, ne de bülbülün figanı öldürdü onu. Yamalı sevdalar, aldatmalar, aldanmalar öldürdü sevdayı. Belki de adına sevda denen aldanmalar yaktı sevdanın canını. Ama öldü bir vakit sevda, diz çöküşü duyuldu bilmem hangi yabancı mısralarda. Kim girdi kanına sevda? Kimdir katilin?...
Kimdir sevdayı arayan, kimdir sevdayı soran? Sevdayı mı sordunuz?
SEVDA SİZLERE ÖMÜR!..
İSHAK SAKA
YORUMLAR
Doğrusu şu ki bugün eklenen yazılardan beğendiğim 3 yazının içinde ilk sırada bu yazı. Kokusu ve renkleri olan nesirleri seviyorum. Sonuna kadar beğenimi kazandı eseriniz. Tebrik ediyorum. Bir yerde daha söylemiştim, hatırlıyorum siz değildiniz ama sanki söylediğim kişi, son cümleyle haberi verilen ölümün kokusunu da resmedebileceklerdensiniz. Tebrik ediyorum saygımla...asran...