Kur'an Rahmet ve Şifadır
Rabbimiz dini akıllı varlık olan insana göndermiştir. Bütün varlıklar Allah’a ibadet haindedir. Allah insana sorumluluk yüklemiş, Kur’an-ı taşıma, tebliğ etme yaşama sorumluluğunu, Cenab-ı Hak Müslümanlara bahşetmiştir, İnsan kendi tahmin ve kanaatine dayanarak bir akide kurması, sonrada bu çürük ipliğe bütün hayatı bağlaması doğru olamaz. Şahsi mesuliyet var ! ne büyüklenenlere nede şeytana sorumluluğumuzu yıkamayız.
Müslümanlar Kur’an-ı taşıyorlar, elinde bırakmıyorlar ama, içeriğini bıraktılar. Canımız kadar sevdiğimiz Tenzilül Hâkimi yüreğimizde, sırtımızda taşımazsak fani kapılar buluruz. Kusurlarımızla islamı gölgeledik, tarifleri büyüttük. İnsanları küçültük.
Kur’an-ı Kerim Allah kelamıdır.Vahyin mahsülüdür. İnsanın manevi özü ve varlığı arasında ki dehşet verici çatışmayı çözebilecek, İslam dışında bir din, Kur’an dışında hiç bir itap yoktur.Bütün insanlık bilgisi, ilahi kelamın büyüklüğünü ve mucizesini kabul etmektedir. Çünkü akla aykırı hiç bir esas ihtiva etmez. İnsan oğlu, bu büyük emanet ve azametli sorumlulukla yanyanadır.
Şairimiz ne güzel söylemiş:
İnsana ruh aracıyla, bu ilâhi bir lütufdur.
Bu Kitap daralan gönüllere rahmet ve nurdur.
Rasulullah s.a.v. davetini insanlara yönettiği zaman, kaba yaratışlı, inatçı topluluklar, O’na baş kaldırdılar yan çizdizdiler.
Kur’an, Efendimize s.a.v. destek ve teselli olarak inip, inkarçılarında hallerini bildirerek onları tehdid ediyordu.
‘’Onların sözü seni üzmesin, Biz onların gizlediklerinide açığa vurduklarınıda biliyoruz’’ Yasin 76
Allah’ın ayetlerini inkar edenler, durmadan dilini çıkarıp soluyan köpek gibi bunalım içerisindedirler.
Çünkü imansızlık onların vicdanlarını rahatsız eder.
Hiç bir inkarçı duygusunda kesin değildir. Gerçeklerden uzaklığı oranında içinde şiddetli bir şüphe taşır.
Allah bu duygudan yakalayıp soruyor:
‘’Eğer Kur’an ve Allah gerçeği hakikat olmasa bu şüphe, sizin içinizde dolaşır durur mu idi? O takdirde haktan iyice uzaklaşmış sizlerden daha sapık kim olabilir?’’Fussilet 52
Allah bu dünyanın sonuna bir hesap günü koymuş. Yüce Rabbimiz şöyle hitap ediyor:
‘’Sizi öğüt alacak alanın, öğüt alacağı kadar, bir süre yaşatmadık mı?’’Fatır 36,37
Akıl ve kalpleri hayran bırakan bu ilahi beyana karşı insan ,etki alanında kalmaya kabiliyetli bir varlıktır. Kur’ an da, iman etme hususunda duygu organlarının akıldan daha fazla kullanıldığı görülür. Duygular akıldan daha fazla müesserdir.Fikirlerin ruhun derinliklerine yerleşmesi hususunda
Kur’anın tekrarının önemi çok büyüktür. Ceset perdesinin altında kalp, merak, sevgi gibi manevi duygular vardır. Kur’an-ı Kerim şu dünyadan ahireti bize seyrettirir.
Unutmuyalım ki, Kur’an bu sırrını ancak ihlas sahiplerine verir. En ufak baştan savma hal, bu hikmeti bozar. Mü’mine keramet sağlayan bu yücelme, çetin kin, nefis duvarlarını yıkar. Kütü insanların, şeytanların, en çok korktuğu şey, mü’minin sabırla gönül hazzına ulaşmasıdır.
Dikkat ederseniz şu üç organa, gözler , kulaklar ve deri onlar, dünyada iken nefsin ençok iş birliği yaptığı sistemlerdir. Bu organların kayıt etme kabiliyetleride vardır. Dünyada yaşarken kendilerine kuvvet vehmedenler, mahşer günü gidip azaba yapışacaklar.Onlar orada ölmezler ve azapları hafifletilmez.
‘’Derileri yandıkça azabı tatmaları için yeniden başka derilerle değiştirilir.’’
Nisa56
‘’ Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır.’’ Mü’minün104
‘’ İşte o gün ağızlarını mühürleriz. Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şahitlik eder.’’ Yasin65
Meleklerin yazıp tesbit ettiklerinin doğruluğunu belgelendir¬mek de ilâhî adaletin gereğidir. ‘’Ol emri’’neye yönelirse derhal istenilen, irâde edilen gerçekleşir. Suçlu günahkârların organlarını konuşturmak da bu emre bağlıdır. Ellerinin konuşup ayaklarının şahitlik etmesi, her olayın iki şahitle isbatına yönelik bir işaret anlamını taşımaktadır. Sonra da ilâhî kudretin tasarrufuna dikkatler çekiliyor;
Enes b. Mâlik r.a. ’den şöyle riva¬yet etmişlerdir: Hz. Peygamber s.a.v şöyle buyurdu:
"Kul kıyamet günü şöyle diyecek: "Ben kendime, benim tarafımdan bir şahit getirilmesinden başka bir şeye razı değilim." Bunun üzerine Yüce Allah, "Bugün muhasebe¬ne kefil olarak nefsin, şahitler olarak da Kiramen Katibin melekleri kafi¬dir." buyuracak ve o kimsenin ağzına mühür vurulacak. Ardından da or¬ganlarına "Konuş" denecek, onlar da o kulun amellerini söyleyecekler. Son¬ra konuşma hususunda serbest bırakılacak ve uzuvlarına "Sizler uzak olun, ırak olun! Ben ancak sizin için mücadele ediyordum." diyecek." Müslim, Nesâi.
Şu kısa aklımızla iyice düşünelim, Allah bize lütfetti, bizi karşısına aldı, muhatap saydı. Bu Kur’an Hira’dan halk kitlelerine, Şerfli Cibril’le, şerefli bu melek vasıtasıyla, Şerefli bu Kitap, şerefli Peygambere indirildi. Bunları Cenab-ı Hak Aziz Kitabının şerefi için yapıyor. Rabbimizin üzerimizde ki sonsuz lütuf ve bereketi bu ayda coştukça coşuyor. Mü’minin yardımcısı Allah’tır. Müslüman olmak bizim davamızın esasını teşkil eder.Müslüman öylesine sınırsız enerji gücüne sırtını dayamıştır ki, Allah’la rabıta kurduktan sonra O’nun karşısına kim durabilir? Kur’an-ın ve Sünneti Seniyenin açıklanşası lazım. Gücenirler gücenmezler diye düşünmeden tastamam açıklanması gerekir. Peygamber Efendimiz s.a.v. anılmalı, hatırası dipdiri yaşanmalı, Kur’an okunmalı.Allah’ın af ve mağfireti çok geniştir.
Kadir gecesi Kur’an-ın indirilmesinde, Allah Rasulünün s.a.v.her sene ramazan ayı boyunca Cerail’le buluşmasında sebebini ve hikmetini kavrayamadığımız güzellikler ve doğruluklar vardır.
İki cihan güneşi, kurtarıcımız yol göstericimiz Hatemül Enbiya Peygamberimize Salât ve selâm olsun, ‘aline, ashabına ,etbaına..
İbni Abbas r.a. Şöyle anlatır:
‘’Allah Rasulü s.a.v. hayırda, insanların en cömerdi idi.En cömert olduğu zamanda Ramazan ayı idi. Muhakkak ki Cibril a.s. her sene ramazan ayı içinde bu ay çıkıncaya kadar Allah Rasulü ile buluşur, Allah Rasulü de O’na Kur’an-ı arz ederdi. Cibril ile buluştuğu zaman Allah Rasulü hayırda, esen rüzgardan daha cömert olurdu’’ S. Buhari.
Her Ramazanda , o senenin Ramazan ayına kadar inmiş olan sureleri Cebrail a.s. Fahri Kainat Efendimize s.a.v. okur ve Peygamberden de dinlerdi. Sonra da Rasulullah s.a.v. mescidde mü’minlere okurdu. Bu hal Efendimizin son Ramazanında iki sefer tekrarlanmıştı. Böylece her Ramazan ayında , o ramazana kadar gelmiş olan bütün vahiyleri Müslümanlar kontrol etme imkanı buluyordu. Yazmış olanlar yazılarını, ezberlemiş olanlar ezberlerini kontrol ettiriyorlardı.
Bu ayda Cibril a.s. kendisiyle çokça buluştuğunda, Resulullah da ifadeye sığmayan bir sevinç meydana gelirdi. İnanıyoruz ki, Allah’ı sevmenin, Rasulünü sevmenin ve Cibrili sevmenin feyiz ve bereketi, aklın ve hayellerin ötesinde lütuf deryasıdır.
Medine-i Münevvere de vahiy Meleğine, kin ve düşmanlık besleyenler vardı.
Peygamberimiz Efendimiz s.a.v.’e, Yahudilerin ileri gelenlerinden biri veya birkaçı geldiler ve bazı sorular sordular. Bu sorulardan bir tane¬si de "Peki sana vahiy getiren meleğin adı nedir?" Peygamberimiz:"Cebrail "deyince "biz Sana iman etmeyiz. Azrail, Mikail ve diğerleriyle bir kavgamız yok, ancak seninle bizim aramızı açan Cibril’e düşmanız... Bizi senden soğutuyor vahiyle. İşte bu eziyet veren konuşmaları Medine’de Yahudilerin elebaşları yapıyordu.
Allahın Rasulü derhal onların yanın da süratle ayrıldı. Mübarek mescidine geldi, iki rekat namaz kıldı, fazla zaman geçmemişti ki Cibril’i emin a.s. vahiyle geldi: Şu ayeti Celileyi getirdi:
‘’ Her kim Allaha, meleklerine, elçilerine, Cibril’e ve Mikaile düşman ise, artık şüphesiz Allah da kafirlerin düşmanıdır.’’ Bakara 98
‘’ Allah katında yeryüzündeki canlıların en kötüsü gerçeği akletmeyen sağırlar ve dilsizledir’’ Enfal 22
Allah’a düşmanlık yapanların hepsi helak olmuş gitmiş. Allah c.c. ise bakidir. Peygamber Efendimiz s.a.v. de bir hadislerinde:
"kim bir Allah dostuna düşmanlık yaparsa, Allah’a düşmanlık yapmış olur "diyor.
Buradan anladığımıza göre yalnız Cebrail ve Mikâil değil, bütün peygamberlere veya meleklerden herhangi birine düşmanlık yapan Al¬lah’a düşmanlık yapmış olur. Müşrikler dahada ileri giderek Allah Rasulüne şöyle dediler:
Ya Sen ya biz yok olup gidinceye kadar Senin yakanı bırakmıyacağız...
Mekke müşriklerinin ileri gelenleri, Medinelileri tehdid eden iki mektup yazdılar. Medine ahalisini korkutarak Rasulüllah’ın kendilerine teslim edilmesini istiyorlardı onlara ve bozgunculara gereken cevap verilmişti. Hicretin ikinci yılına yakın bu gelişmeler oluşurken, İttifak şer gücler tarafından Medinedeki Müslümanlar rahatsız ediliyordu. Zaman çabuk geciyordu, hicretin 2. Senesi girmişti. Medine semelarında Ramazan Hilali göründü. Allah Rasulü Ashabıyla ilk oruça niyet ettiler.Mü’minlerin engin gönüllerinde yadedilen ilk Ramazan ayı pekte kolay geçmedi. Tam 17 Ramazan birde Cuma günü Bedir’de Müşriklerle Çetin mi, çetin bir muharebe yapıldı. Küfrün belinin kırıldığı meydan savaşıdır. Bu savaş Kur’an’da şöyle ifade ediliyor:
‘’...ta ki helak olan kimse, apaçık delilden helak olsun ve diri kalanda aşikar bir delilden diri kalmış olsun...’’Enfal 42
‘’..Kim Allah’a ve Peygambere karşı çıkarsa bilsin ki, Allah’ın azabı ağırdır.’’Enfal 13
Şanı yüce ve büyük olan Allah Müslümanları Bedir’de zafere ulaştırdı.
Allah elbette üzerimizdeki nimetini tamamlamıştır ve elbette kafirler ağızlarıyla onun nurunu söndüremezler.
“Onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Halbuki kâfirler istemeseler de, Allah nurunu tamamlayacaktır.” buyuruluyor. Sâf 8
“Dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamber’ini hidayet ve hak din ile gönderen Allah’tır. İsterse müşrikler hoşlanmasınlar.” Tevbe 33
Allah’a eş koşanların ve Rasulüne düşmanlık edenlerin hem bu dünyada hem de ahirette, vay başlarına geleceklere..
Arafat’da Veda haccın da Peygamberimiz s.a.v. İslamın bir özetini yaptı.‘’...Şahit ol Ya! Rab ‘’dedi. Neden ?
Çünkü mü’minlerin vazifesi tebliğ etmektir, duyrmaktır. Bu nasıl anlatılacak? Bu anlatılışa karşı çıkan kudretler, Kur’an-ın yücelmesini istemeyen güçler var, onlar Bunun karşısında. Menfaatleri zedelenecek köleciler, zamanın nemrutları, despotlar, zalimler,deccaller ve diktatörler, bunların her birinin menfaatleri, siyasi, iktisadi sultaları olan güçler, bu tebliğata karşı. Dünyanın kuruluşundan bu güne kadar, hayır ile şer kavga eder durur. Mü’min tebliğ eder, bizim dinimiz tebliğ üzerine kurulmuştur. Müslüman güçlüdür.Yüksek ahlak sahibidir. Peygamberimizin dediği gibi:
‘’Müslüman kulluğunu idrak eder, yetersizliğini idrak eder ve Allah’a sığınır.’’
Allah gönüllerimizi kendisine yaklaştırsın. Ramazanın şu günlerinde, insan bir huzur içindedir. Geçmişini hatırlar, bugünü değerlendirir. Bu ay yüce Allah’ın sevgi ve rahmetinin nuruna çıkma ayıdır. Hayatlarında kötü işlere bulaşanların oruçla kendilerini kurtarma ve ruhlarını temizliyerek yüce Allah’a yönelerek gönüllerini huzurla doldurma ayıdır.
Halid b. Velid r.a. Çok çektirdi, Uhud da Peygamberimizin yaralanmasına sebep odur. Bir zaman sonra Medine ye İslam’a girmeye geldi, akıllı adam, Resulüllah’a dedi ki:
Eğer geçmişimi sormayacaksan İslam’a girmeye geldim. Efendimiz s.a.v buyurdular ki:
‘Allah ‘ın öylesine affı büyüktür ki, tövbeden sonra insanın geçmişi sorulmaz’.
Hepimizin yanlış tarafları var. Resulullah’ın göz bebeği ümmeti olalım Çünkü Resulullah s.a.v. Allah ‘ın habibi ve göz bebeğidir.
Kaynaklar.....
Kuran-ı Kerim,
Mutemed hadis kaynakları...Tef. şifa.Siyer ibni Hişam...
7/ Ramazan /1403H.
Medine-i Münevvere
Ali Kılıç Kakiz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.