Şimdiki zamanın hikayesi
ŞİMDİKİ ZAMANIN HİKAYESİ
Şu köşede sessiz durup sohbet bekleyen masadan taşan anılarımı toparladım az önce. Öfkeme ve neşeme yenik düştüğüm onlarca günün izlerini sildim, temizledim. Şimdi rüzgarsız havada
dalından kopmuş yaprak gibi salınıyorum.
Ben değilmiydim daha birkaç yıl önce hiddetiyle rüzgarlar yaratan. Apar topar kaçtım hayatın labirent sandığım sokaklarından. Bütün bulmacaları yırttım.
Büyük bir nehir yatağından akan su damlasıydım. Hırçındım.
Kalabalıklara karışarak yalnızlaşıyordum.
Şimdi bir kenarla sabırla açtığım arkdan yol alıyorum. Hiddeti de bıraktım nehre şiddeti de. Çok kalabalıklaştım. Huzurdan türettiğim bir düzine düşle yürüyorum.
Seyretmiyorum. Seyirci değilim. Oynamıyorum. Oyuncu değilim. Kendi içimdeki sessizliği çok seviyorum. Öfkeyle kabuk bağlayan yaralarım iyileşmiş.
Hırslarımın bile koşu yolu sessizliğe doğru.
Çünkü çizgi doğru.
Çünkü yaralamadan ve yaralanmadan yürümenin yolu bu.
Küsmedim. Sustum.
Suskunluğun çoğaltan naralarını duyuyorum ve bir kalemle bir kağıt buluyorum.
Ne açım, ne tok.
Neler bekliyormuş bende beni. Ne kadar küskünlermiş, ne kadar sessiz. Ne kadar bensiz bırakmışım beni. Ama şimdi evet şimdi kendi sessizliğimde kendime ses veriyorum. Gürültüden
kaybolan fısıltılar gibi es geçmiyorum kendimi. Ne deliyim ne dahi.
Affetmenin ve barışmanın verdiği rehavet bendeki. İnsanı suratsızlaştıran sıfatlardan kurtulmanın tadına varıyorum. Terazinin kefelerine dirhemler ekleyerek dengede durmuyorum.
Hatırlıyorum yıllar önce düşünceli ve uzun bir yolculukdan sonra vardığım Harem otogarında, muavinden çantamı alırken karşıma çıkıp gözlerime gülümseyen sıska, yağız, esmer adamın kuytusundan sesleniyorum size şimdi. Gölgesi büyük adamın ılık sesiyle uyuyorum.
Daha ilk günden yalnızlıklarımızın benzerliğini
eşleştirmiştik. Şaşkındık. Şaşkınlıkla yakınlaşan yalnızlıklarımız aşkımıza vesile oldu. Denek olarak tek bırakıldığımız okyanusta birbirini bulmuş iki ahtapot gibiydik.
Yılgınlıklarımızı konuşturuk. Aynı dilde buluştular. Aynadaki akis gibi birbirlerine kavuştular.
İnsanoğluyuz ya durur muyuz? Öfkelerimizi ihmal etmeyip tokuşturduk. Olanca yalnızlıkla, beter yılgınlıklardan beslenmiş
öfkelerin çarpışma şiddetine dayanmakda epey güçlük çektik.
Eve dadanmış karafatmalar gibiydi kavgalar karanlıkda dolaşıyorlardı. Işıkda göremiyorduk çarpışmalarımızın sebeplerini.
Yalnışlıkla atılmış çekirdeklerden dip dibe türemiş iki yabani
meyve ağacı gibi dallarımızı ittiriyorduk. Köklerimizi sevmiyorduk. Şimdiki halimizen eser yoktu.
’ilişki’ iye tanımlanabilecek çok parçalı puzle ’ın kalan üç beş
tanesi kendilerine yer bulmak için epey zorlandılar.
Serde gezen, geçmişten, kötü örneklerden, cinsiyetlerin doğasından kalma iktidar kavgaları elde avuçta hüzün bırakıyordu.
Yine olmadı dememize ramak kalmıştı da aşkın, yalnızlıklarımızın
ve yılgınlığın tutkalı bizi birbirimize bağlıyordu. Alışkanlıkda
değildi açıklaması. İnadımız vardı. Birbirimiz olmadan yaşamak istememe inadımız. Bir de ben Onun yalnızlığına sığınan yalnızlığıma sordum. Bana :
’Ben bu kuytuda ölmek istiyorum.’ dedi. Ben de :
’Peki ’ edim. ’ Nasıl istersen öyle olsun.’
Yalnızlığım:
’ Onun olmadığı yerde nefes alamıyorum .’ dedi. Ben de:
’Peki’ edim. ’Nasıl istersen öyle olsun.’
Şimdi Onun olmadığı her yerde yine Onun olduğunu biliyorum.
Varışı olmayan yarış atları gibiydik o zamanlar. Sonu olmayan
binlerce aşk masalına ilave oluyorduk sanki.
Şimdi sonsuzluğun bir parçası olmayı seviyoruz.
Benzen halkasına hidrojen ve oksijen eklemenin uzmanı olduğum halde karbondioksitleri katalizörleştirip nefessiz kalıyordum.
Şimdi aşkın kimyasına uymayan tepkilerimin patlamalarından kurtuldum. İçimdeki Duydu Asenayı öldürdüm. Hala Simone de Beauvoir okuyorum ama bana uyan tepkileri ayırmayı öğrendim.
Pembe kimliğim cüzdanımda ağırlık yapmıyor artık.
Ne yardan ne serden de demiyorum ya yar ya ser de demeden
azıcık serden geçiliyor biliyorum. Ve bundan utanmıyorum. Utanılır gibi geliyordu eskiden. İçinde yuvarlandığım koca nehirde yüzerken ’ne ayıp şey’ diyordum ’serden geçmek ’. Bu yüzdendir ki artık kimseyi kınamıyorum.
Şimdi biliyorum aşkın girdiği yerde aklın başkalaşması için uygun bir besi yeri oluşuyor.
Artık aşkın öfkeden daha kıymetli olduğunu biliyorum. Artık aşkın bizi başkalaştırdığı yerde biz de aşkımızı başkalaştırabiliyoruz. Aşkı bizleştirebiliyoruz.
Şimdi içimdeki yalnızlığın sesi çıkmıyor. Muradına erdi.
Onun için başka seslerimle konuşabiliyorum. İçimdeki huzurla derin sohbetler edebiliyorum. Annelikle de beslediğim çok sesli bir korom var artık.
İçimde sakladığım alto kimliğimin altını hala çizebiliyor özgürce. Sonra bir soprano bulup ninni de söyleyebiliyorum.
Şimdi içimdeki sessizlikden Harem otogarında karşıma çıkan esmer adama sesleniyorum.
SENİ SEVİYORUM.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.