Annesiz Bebek
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yetim yavru uyumada. Sonsuzluğun bağrına yolladığı hilkatinin tıkırtısıyla gözlerini kapamada. Kirpiklerindeki ıslaklık, geleceğin buruk tepelerindeki üzüntü zıpkınlarını tutmada. Sen ağlayacaksın, ama halinden anlamak isteyenler, halini tam anlayamayacaklar.
Kundaktaki vakur duruşun, sana bizi tam olarak anlatamasa da derin iç geçirmeni ileriki yıllarda anlayacağızdır, kimbilir? Benevşe dudaklarındaki talihsiz yakamozlar, karanlığa set çekmeye adanmış yeryüzü yıldızını andırsa da senin “gündüz”ünü tam olarak anlayabilecek miyiz? Ağzına tutturulmuş o yalancı emzik dekoru, hayatına ümit parkelerini döşeyebilecek mi? Kucağını açmasını beklediğin o varlık sebebin olan anneciğinin tatlı sesini, perdeler ötesi seviyeden dinleyebilecek miydin?
Ah yavru.. çığlıklarına çığlık olamadık, ağlamalarında derya hissedemedik. Hissimize his ekleyemedik. Sesi kesilmiş ağlamaların, gelecek olan ağlamalarının mayası iken, biz içimizde bu hüzünlü yutkunmayı tadamadık. Hüznüne tercüman olamadık. İki dudağın arasındaki o cennetsi havayı, iliklerimizde hissedemedik. Dışarıdaki taze çiçeklerin deste haline getirilmiş olan kıvamını sana hediye edemedik. Baharın destanını şakıyan rengarenk o güzelim kuşların ezgisini sana dinletemedik. Evin dışında, hıçkırıklarının dışında “bahar” vardır diyemedik. Masum edayla sallanıp da zamanın belini kıran o talihsiz beşiğine baharı haykıramadık. Soğuk ağlamaların içimizi titretir gibi oldu ama, sana olan sıcak bakışımız içimizi üşütemedi..
Ah yavru.. adı konulmamış bu garip soluklarının elbette bir şahidi vardı. Sana varlık elbisesini giydiren, elbette o altın kalbini de temiz elbiselerle lebriz edecekti. Sen, kıvılcım bekleyen karanlık koylara belki de bu kalb ışığınla girecektin. Bunlar senin yağmursu geleceğinin sağanak düşünceleriydi.. Geleceğine gelmek için adım atıp yürümen gerekti, ama sen az sonra odanın ışığının kapatılmasıyla yalnızlığa terk edilecektin. Onlar seni uyudu bilecekler, ama sen uyumadığını söyleyemeyecektin. Yanında anneciğin olsaydı nasıl da hemen heyecanlı hareketlerinle uyumak isteyecektin. Anneciğinin şefkatsi bir bûsesi bile sana yetecekti. Ama sen bu yetiden şu an uzaktın, “yeti”n olmadı için yetimdin.. ve yetimce uyuyacaktın. yetimce uyumanın da nasıl bir his olduğunu, diğer odadakilere fısıldayamayacaktın…
Ah yavru.. seni sevindirmek için yanaklarına bûse aşkedenler, sana tam olarak yakın olamayacaklardı. Anneciğinin şefkatsi iklimi, sana hayat tacı armağan edecekken şu anki konumun buna pek elverişli olmayacaktı. Sana olan bakışlar acımaklı olacak, ağzına konulmayı bekleyen mama kaşığı acınaklı bir nağme çıkaracaktı. Sen, tam olarak gıdanı alamamanın da ötesinde “vefa” diyecek inleyecek ve herkese teşekkürünü böyle dile getirecektin.
Ah yavru.. her kapı açılışında “belki annem gelmiştir” deyip ümidini zorlayan sen değil miydin? Karanlık odada, aydın tebessümünü esirgemeyecek olan anneciğini tatlı ağlamalarınla “merhaba”ya davet edecek olan sen değil miydin? Açılan kucaklara ağlamalı ıslak ellerini dokundurup, sessiz bir hamleyle bırakacak olan sen değil miydin? Zaman büyüse de, emanetçisi olduğun duygu ve düşüncelerinle büyümeyecek olan sen değil miydin?
Ah yavru.. bunlar hep “Sen”din.. Hayatında kendini görecek kadar büyüme erdemine sahip olamasan da bu, sendin. Hayat senindi, hayat sesindi, sen ise hayatın.. Seninle gelmek isteyen bir hayat yolcusuna, sen “yolcu” gözüyle bakıp kabul edebilecek miydin? Kendin yol almayı yeni öğrenmişçesine ilerlerken, ilerlemelerinde bu hayatı görüp de resmedebilecek miydin?
Ah yavru.. sana sorsalardı, hayatının özetini belirten bir resmi, temiz bir kâğıda çizer misin? Acaba ne çizerdin, neyi çizerdin durmadan ve haykırmadan? Taze bir hüznü mü, yoksa soğumayı öğrenememiş sımsıcak ve taptaze duran ızdırabını mı? Bunları ancak sen çizerdin o temiz kâğıtlara, ancak sen..
Ve bir gün olacak, gün dolacaktı. Bu senin geleceğin olacaktı. Sen, hicranla ördüğün bu hayat peteğinde bir bal olamama üzüntüsüyle, mazindeki yetimsi ajandana bakacak ve bir ihtiyar büyüğünün sana şu sözleri sarfettiğini okuyacaktın: “Bir gün üzerimize terâküm etmiş günahlarla karşına çıkarsak, sana revâ gördüğümüz şeylerden ötürü bizleri kınama. Affet yavru; çünkü seni anlayamadık!”
Gürsel ÇOPUR
YORUMLAR
YAZINIZI OKUDUM.
Sitede 15 tane yazınız çıkmış.
Yeni olduğunuzdan ve yorumlara fazla girmediğinizden olsa gerek yazılarınız fark edilmeden günden gelip geçmiş.
Ben sizi fark etmiştim.
Yazılarınızın bazılarına da sadece ben yorum yapmışım. Ve beğendiğimi ifade etmişim.
Bu yazınızda güzeldi. Fakat düğerlerinden bir üstün yanı da yok.
Asrın kardeşimin yorumu ile güne gelmiş. İyi de olmuş.
seni kutlamışım.
"tek yorumla güne gelmesi az olay değil" demişim.
Bunu takdir maksatlı söyldim ve hayret de ettim.
Çünkü; daha güzel yazılarında olmuştu hiç göze çarpmayan.
Ak yıllar kardeşim yorumları yorumlayıp;
"Neden daha çok eş dostunuz yok diye sorulmuş adeta. Ben keşfedilmemiş kalemleri tercih ediyorum herzamanki gibi. Güzel seçim. Teşekkürler "
serzenişte bulunmuş.
Dün gece 24'te yazınıza rastladım. Yorgundum yarın okurum dedim.
Size yapılan yorumlarda az dostunuz var diyen olmuş mu?
Yazılarınızın okunmamış olması sizin hatanız da değildir. Ama bunun nedenlerini de bulmak gerekmez mi?
Ak yıllar kardeşim neden sizi daha önce keşfedip yazılarınıza yorum burakmamış.
İşte; okudum diyip geçmekle olmuyor.
Okumayıp sadece yazı asıp kaçanların yazısı da fazla göze çarpmıyor.
Mesele birbirimizin hatalarını görüp uyarmak ve iyi yönünü de övüp pekiştirme meselesidir.
Bu da yorumla olur.
Siteye girerim ama yorum yapmam demek görevi eksik yapmak olur.
Benim kendime özgün bir terzım var.
Bu tarz sitede kurdela almama uygun değil. Yüzün üzerinde yazdım ama bir kaç defa geldi kurdela.
Kurdela için tarzımı değiştiremem. Gelir gelmez kendi bilir.
O nedenle günün yazılarına ya da yazarlarına kıskançlık beslemem.
Değişik insanların da güne gelmesinden mutlu olurum.
Lakin kafama takılanı da belirtirim. Sana önerilerimde mahsurlu olan varmı kardeşim?
Başarılarının devamını temenni ederim.
Selamlar.