- 683 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
O "an" lar
Neler geçmiyor ki olmakla olmamak arasında ruhen donup kaldığımız o “an” larda aklımızdan…
Belki de duygusallığımızı gerçekliğimize kurban vermemek için en fazla direndiğimiz o “an” larda açılıyor zihnimizin kapakları ve çift vardiya çalışıyor beynimiz… Bir tarafta hissiyatımız sel olup gelirken tüm varlığımızın üzerine; bir tarafta bu her şeyi önüne katıp sürükleyebilecek taşkınlara set oluyor var gücüyle aklımız, irademiz, inancımız… Kalbimiz hastayı zamanında yetiştirmek üzere siren sesini açıyor sonuna kadar. Her şeritte tıkanmış hayat damarlarımıza umudu pompalıyor… Kaderimiz henüz keşif sınırlarımızın çok ötesinde…
O “an” lar daima olacak hayatımızda ve o “an” larda öğreneceğiz hayatı ders ders…
Kaybetmeyi öğreneceğiz en saf haliyle ve çok üzüleceğiz… Bir sınavı, bir yarışı, basit bir lades iddiasını, kedimizi, köpeğimizi, kanaryamızı, Japon balığımızı kaybederken notumuzu yavaş yavaş yükseltecek hayat … Her kaybedişten kazanmaya dair bir şeyler umacağız ısrarla…
Sevdiklerimizi hatta sevmediklerimizi bile kaybetmeyi hiç istemeyeceğiz . Ama onları da birer birer ve üstelik en hazırlıksız zamanlarımızda kaybedeceğiz… Her kayıp, ruhumuza hatıralarla örülmüş hüzünlü bir boşluk bırakacak… Ve işte o boşluklar, o “an” lardan birinde bizi de sımsıkı kucaklayacak.
Bildiğimiz bir alemden kaybolup giderken; bilmediğimiz bir alemde yeniden var olacağız…
Hiç kaybolmayacağız…
31 Temmuz 2010