KADEH
Sun şarabını altın kadehlerde ey saki. Sun ki hatırlatsın sarhoşluğumuz geçmişi hayal meyal. Yağmurlu bir gecede, loş çatılar altında sun şarabını. Şatafatlar çelmesin aklımızı. Sun ki şarabı, Cem kadehler şad olsun.
Bir damla sevgi aktı kadehe, ilk Adem tattı kadehten. Ademin kaburga kemiğinden bir parça emanetle yaratıldı Havva. Adeta iki tende tek cansınız dercesine. Ardından gül yüzlü Havva sevdalandı Ademe... Mutluluk gözyaşı döküldü Adem’in. Bin mutlulukla sarhoş oldu, kadehe değdi göz yaşı…
Gözyaşı damladı kadehe… İlk Havva içti kadehten. Ardından kemende geçirilmişçesine bir günah hissetti boynunda. Kadehin sarhoşluğu aldattı Havva’yı, ısırıverdi Adem yasaklı meyveden. İşte o gün kan ağlarcasına kovuldu iki gönül cennetten. Biri Mağrip diğeri Madrup’ a. Kan ağlarcasına ağladı Havva… Kana bulandı kadeh…
Kan damladı kadehe. İlk Musa içti kadehten. Ardından kana boyandı sular… Firavunun elinde şarabı kana bulandı. Uzun uzadıya kan uzandı Nil. Kılıcın keskin ucunda kana kesildi hayat. Mızrak ucunda kana teslim oldu koca ırmak. Dese ki Musa; “Bu açık bir uyarı, gelin ateş de bulanmasın kadehe.” Dinlemezler Musa’yı. Isınır, ısınır, ısınır kadeh…
Ateş düştü kadehe. İlk Nemrut içti kadehten. Ardından İbrahim salındı serin ateşlere. Derken bir sevda hikayesi anlattı gönüller İbrahim ateşteyken. Kerem ile Aslı dediler. Meğer İbrahim’le beraber Kerem de içmiş kadehten. Bir sevda uğrunda “Ah!” çekivermiş Kerem, sonrasında yanmış, yanmış ve yine yanmış... Dayanamamış bu ayrılığa Aslı. O da tadıvermiş kadehten. İbrahim misali ateşe sevda kılmışlar o vakit. Sevda elinde son kez kalmış kadeh ve o gün gönülden bir sevda damlamış kadehe…
Sevda damladı kadehe. İlk Züleyha içti kadehten. “Aşık, maşukun rengine bürünmelidir!” diyerek. Sonra Yusuf yüzlü bir yare kaptırmış gönlünü. Ama olmaz Züleyha… Sen ki güzellerin güzeli, sevgililer sevgilisi. Gel Mecnun olma bu sevda uğruna. Leylâ damlar yoksa kadehe, Kays çıldırır çöllerde. Leylalanır Kays, Mecnun olur neden sonra. Bir zülfüne bin can adanır ardından. Çöller emanet kalır koca Kays’ a, Leyla gelin olur başka bir yara. Gel yapma Züleyha vurma kendini deli bir sevdaya. Ama yok candan geçer Züleyha,sevdayı bırakmaz avuçlarından. Bin defa sevgiliye ulaşsa, yüz bin ayrı kalır sevdadan Züleyha. Büker boynunu çaresiz ve ayrılık damlar kadehe…
Ayrılık damladı kadehe. Firak diye yazdı lügatler, feryat sözüne yakın olsun diye. Ardından Ferhat tattı kadehten. Belki de son defa… Vurdu kazmayı dağın yüreğine öte. Dağıttı her bir zerreyi pare pare; ama geçmedi aklından Şirin yare ulaşıncaya kadar tek yudum su içmek. Damla damla terledi, ılgın ılgın tükendi nefesi ama yılmadı Ferhat. Vurdu kazmayı dağın yüreğine öte. Gecelerde kazmayı kaldırışındaki parlaklık adeta Zühre olur da yıldızlar kıskanır o ışıltıyı, ardından Tahir aşık olur, aşkı okunur Tahir ile Zühre’nin. Ferhat ise bilmez içindeki yangından başka yangın. Ağlamaklı bakar ufuklara. Hasret damladı Ferhat’ın yüreğine.
Hasret damladı kadehe… İlk Fatih Sultan Mehmet içti kadehten. “ Ya ben İstanbul’u alırım ya da İstanbul beni!” dedi neden sonra. Adeta “ ya ben sana varırım ya da sen bana yar olursun” dercesine. Sevgiliye karşı çekilen cefa bin sevap getirirmiş yüreğe. Kalemlerden önce diller yazarmış sevdanın büyüklüğünü. Gözlere mil çekilirmiş o vakit nazarlardan korunsun diye. Nasipse sevgiliye sevdiği gönül o gün takılır ona kavuşma yüzükleri. Ardından bir bahar sabahı sevdalısının duvağını açmak nasip oldu ona; bir bahar sabahı…
Bahar damladı kadehe. İlk şair içti kadehten. Ardından gönül teli sızladı şairin. Kalemle kağıda yazacağına değil de mürekkeple kanına dokunacağı tereddütünde kaldı bir zaman. Şiirlerin canı canana emanet… Nakşetmek isteyip de nakkaşlara emanet kaldı dizeleri. Gönül teli incindi şairin. Biçare kaldı bir müddet adeta kızıl akşamlarda şiirleri yakılmışçasına… Sükunet aktı kadehe aheste aheste… Sessizlik kapladı dört bir yanı…
Sessizliğe kaldırdı o gün kadehini bir kadın. Kadehine tokuşturan olmadı o kaldırışta. Ayrıldı birer birer gemiler limanlardan. Rotası belirsiz, yolu muallak, kaptanı kim bilir hangi sevdalarda ve limanı hangi liman, kenti hangi kent… Yakamozlara eşlik etti yıldızlar ve bir o kadar da mahzun kaldı kadın. Sanki kürek mahkumlarınca büktü boynunu, sonra döktü umarsızca kadehteki şarabı yere. Kadehin canından can gitti o vakit. İşte o gün canını bulmak istercesine cana susadı kadeh.
Can damladı kadehe. İlk insan içti kadehten. Daha ilk günden tende taşıdığı emaneti kabul ettiği zaman. Altın kadehlerle içti can şarabını. İçti, içti ve sarhoş oldu beden. Geriye dillenen hatıraları bıraktı. Emanetçisi oldu kadehin. Yazıldı, çizildi, dillendi kadeh… Gel saki otur yanıma şöyle. Söyle ne damlar bugün kadehe söyle…
İSHAK SAKA
YORUMLAR
kardeşim arkadaşım ilk satırları okurken gözlerimde bir proplem oldu zor yazıyorum biraz göz gezdire bildim belliki çok güzel ta m okuyamadım yalnı z dizi halinde her gün bir kıta yazsaydın herkez merakla arkasından ne gelecek diye hergün sayfayı ziyaret ederlerdi eminim daha sonra yine yazıcam okuyamıyorum sevgiyle kal saygılarla ORKUN_A
ishak
İSHAK SAKA