- 1167 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
EMİRDAĞ'IN TAHİR EFESİ
Tahir Efe Emirdağ’ın Musulcalı aşiretindendir. Ünlüler lakabıyla anılan aileden olup, Koçoğlu Efe Dayı namıyla anılır. Tahir Efe üç kardeşin en küçüğüdür. Kardeşlerden birincisi Mustafa Çavuş, ikinci kardeş Hüseyin Çavuş, üçüncüsü de Tahir Çavuş’tur. Bu kardeşler daha evvel seferberlikte Harbi Umumiye’ye katılmışlar, daha sonra İstiklal Harbi’ne iştirak etmişlerdir. Tahir Efe’nin askerlik hatıralarından bazı notları dinlediğim kadarıyla buraya yazarak hem Emirdağ’ın ünlü Tahir Efe’sinin biraz daha tanınmasının hem de yaşanmış tarihi, Tahir Efe’nin anlatımıyla tekrar canlandırmanın güzel olacağını düşündüm.
Bir gün kumandan askerlerine: "Bu gece aranızda düşman cephesinin tel örgülerini geçip bana esir getirecek bir kahraman arıyorum" der. Tahir Efe öne çıkıp: "Ben varım kumandanım, bu gece tel örgüleri geçip sana esir getireceğim" der ve dediği gibi de yapar.
Tahir Efe bu olayı şöyle anlatır:
"O anda ağalarım (ağabeylerim) yanımdaydılar. Onlar bu işe pek razı olamadılar ama ben kararımdan dönmedim. Her şeyi göze alarak iki askerle birlikte gece vakti, sürüne sürüne tel örgüleri geçtim. Nöbet bekleyen bir Yunan askerini kıskıvrak yakaladım, başını kesip kumandana getirdim. Kumandan ve arkadaşları hayretler içinde kaldılar. Bu başarımdan dolayı bana "yüzbaşı’ rütbesi verildi. Daha sonra ’milis yüzbaşı’ olarak görevime devam ettim. O günler zorlu günlerdi. Okuma yazmam da yoktu. Bu sırada Büyük Taarruz başladı. Biz Kalecik Cephesinden harekete geçtik. Başımızda bölük komutanı olarak Reşat Bey vardı. Biz bir ara komutandan kopup bölükle bir hayli ilerlemişiz, Reşat Bey geride kalmıştı. Bu arada Mustafa Kemal Paşa nasılsa bizim bölüğe katılmış ve komutanımız Reşat Beye: "Reşat Bey, asker bir hayli ilerlemiş, neden bu kadar geride kaldın. Sen bilmez misin? Başsız sürüyü kurt kapar." diye ikazda bulunmuş. Bu uyarı, çok atak ve çalışkan olan Reşat Paşa’ya çok dokunmuştu. Gururu incinen Reşat Bey bu uyarıyı hazmedemeyip intihar etti. Tüm bölük bu olaya çok üzüldük."
Tahir Efe anlatmaya devam eder: "Zor günlerdi. Bazen acıların gölgesinde, bazen güzelliklerin ışığında nihayet düşmanı denize döktük. Zamanı geldiğinde herkes gibi terhis olup memleketime döndüm. Ben arkadaşlara göre oldukça şanslıydım hem yüzbaşı olarak askerlik yaptım hem de armağan olarak güzel bir atım oldu. Emirdağ’a o güzel atla geldim. Üzerimde filinte ve kordon fişeklik vardı. Resmi kıyafet üzerimde, kır atımla şatafatlı bir halde memleketime girdim. Hemşerilerim beni davullu zurnalı karşıladılar. Benim için gerçekten unutulmaz bir anı oldu. Görenler atıma ve bana maşaallah çektiler. Türk milletinde "At- avrat- silah" yiğidin şanındandır. Biz de bunu Tahir Efe olarak alıp bağrımıza bastık. Bundan sonra sivil hayata atılıp çocuk çoluğa karıştım."
Tahir Efe herkes tarafından sevilir sayılırdı. Etrafta herhangi bir sorun olsa hemen halletmeye çalışırdı. Olmadı bastonunu çeker ben efeyim diye pat küt girişirdi. "Bu memlekette benden başka efe yok. Efe bir tane olur, gerisi kolları derdi." Tahir efenin hatıraları yazmakla bitmez. Bir gün evini yapan inşaat ustalarından birisi, konuşma sırasında ben de efeyim der. O anda Tahir Efe’nin kollarından olan Gömü’lü Topal Ramazan at arabasıyla oradan geçmektedir. Tahir Efe ona seslenir: " Ulan Ramazan bak bu densiz efe olduğunu iddia ediyor. Gel de şunun dersini ver" der. Demesiyle birlikte Topal Ramazan ustaya kırbacıyla girişir. Usta dediğine, diyeceğine pişman olur. Topal Ramazan: "Buralarda bir Efe var, o da Tahir Efe. Bizler de onun kollarıyız. Söyle bakalım şimdi efe kimmiş?" diye ustaya haddini bildirir.
Tahir Efe uzun süren askerliğinden hiç yara almadan döndüğünü söylerken, sivil hayatta bir parmağını kaybettiğine hayıflanırdı. Bir gün Emirdağ’ın Manahoz (Gözeli) Köyü’nde tüfekle oynarken sağ elinin küçük parmağını kaybeder. Bunun üzerine alaylı bir dille: "Askerden sağ selamet geldim ama Manohoz Köyü’nde parmağımı kaybettim" diye üzüntüsünü dile getirirdi. Tahir Efe, sempatik, cana yakın bir insandı. Dikkat çeken bir yanı da ’r’ harfini tam olarak söyleyememesiydi. ’r’leri ’L’ harfi olarak telaffuz ederdi. Zaman zaman kızdığı kimselere: "Ulan kelleni alılım ha, haddini bil" demesine sık sık rastlanırdı.
Tahir Efe yine bir gün çarşı esnafıyla otururken birisi koşarak yanına gelir. "Efe dayı, Efe dayı, torunun Yılmaz polise bıçak çekti der. Herkes telaşlanıp durumun vehametine kapılırken efe göğsünü kabartarak, "kimin tolunu, kimin tolunu" diye gururlanır.
Tahir Efe’nin hayatı çok renklidir. Zira dört kez evlenmiş, üç hanımıyla uzun süre beraber olmuştur. Hanımları, Hüsne, Raziye, Safinaz ve Sultan ÜNLÜ’dür. Efe, son yıllarını Ofis caddesindeki evlerinde genç ve güzel eşi Sultan Hanımla geçirir. Aynı zamanda ilk eşi Raziye Hanım da sağdır ama o başka bir evde oturur. Tahir Efe’nin dört hanımından yedi çocuğu vardır. Sultan Hanımdan olan çocukları; Şenel, Cavide, Döne, Emir ve Ceylan’dır. Hüsne Hanımdan Elmas adında bir kızı, Safinaz Hanımdan da Şükriye isminde bir kızı olmak üzere toplam yedi çocuğu vardır.
Tahir Efe hatırı sayılır bir kimseydi. Konu komşu, hısım akrabalar arasında bir anlaşmazlık çıksa onları ikna eder, mahkeme kapılarına göndermezdi. Tahir Efe çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşırdı. Yayla onun için olmazsa olmazlardandı. Hâsılı kelam Tahir Efe Emirdağ’ın bir gurur abidesiydi. Milli bayramlarda, şehrimizin geçit törenlerinde ekibiyle birlikte ön safta yerini alırdı. Kıyafetleri özel olup Kuvayi Milliye’yi temsil ederdi. Efe gerçekten görülmeye değer bir şahsiyetti. 1990 yılına kadar devletin bu şahsiyetten haberi olmamıştır. Askerlikte yüzbaşı rütbesine kadar yükselen Tahir Efe’nin yaptığı hizmetler karşılığında eşine ve dul kalan kızlarına 1990 yılında emekli gazi maaşı bağlanmıştır. Baba dostu, Tahir Efe’yi baba dilinden yâd etmeye çalıştım. Ruhu şad olsun…
Rabia Barış