- 1308 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
SON KEZ
Penceremden son kez baktım bu şehre. Dünden beri içimdeki sıkıntı bendeki beni paralamış, öylesine yorgun düşmüşüm ki , radyoda adını çoktan unuttuğum heyecanı ve neşeyi anlatan o şarkı çaldığında bile şehrim ve ben hüzünlü bir sabahın yalnızlığı kadar yalnızız...
Bu şehre geldiğimde kendime yüklediğim hüzünle , gittiğimde yüklediğim hüzün aynı olacak anlaşılan.
Annemi koynuna terk etmemiş olsaydım, inan sana gelmezdim acımın başkenti. Şimdi sende mevsim yaz’dır.Çiçeklerin açmıştır, dağlarında gelincikler salınıyordur, binbir çiçeğin kokusu yaşam olsa da , adın bende ölüm kalmış. Seni kalbime gömmüştüm tüm hasretime rağmen, artık belleğimde yok saymıştım, yaşadıklarımın tüm canlılığına rağmen.
O lanet olası kurşun, ablamın düğününü kana buladığında da, annemi benden aldığında da mevsimin yazdı.
Nereden geldiği bilinmeyen kör kurşunla annem vurulduğunda dokuz yaşındaydım.Çocuktum
Korunmaya muhtaçtım, anneme muhtaçtım…
Her şeyi tez elden yapmaya çalışan annem o günde ablamın evleniyor olmasının heyecanıyla yemekleri yapıp, bozulmaması için avlunun en serin köşesine bırakmıştı.
Misafirler birer birer gelmeye , düğünün yapılacağı köy meydanı dolmaya başlamıştı bile.
Erkekler bir tarafta sohbet ederken, kadınlar düğünün iyi geçmesi ,aksaklık olmaması için anneme yardım ediyorlardı. Biraz sonra abimin atını getirdiler avluya. Gelinliğinin içinde heyecanlı görünen , sevdiğine bir an önce kavuşmayı bekleyen ablam bir sıçramada bindi atın sırtına.
Abim avlunun iç kısmına doğru yüksek sesle bağırdı,
-hazırsanız düğünün yapılacağı meydana götürüyorum Elif’i dedi.
Annem ve diğer kadınlar evet hazırız anlamında başlarını salladılar.
Abim atı yularından çekmeye ve ağır ağır yürütmeye başladı. Arkada annem , ben ve diğer misafirlerle birlikte düğünün yapıldığı meydana doğru yola çıktık. Beş on dakika sonra köyün meydanına geldiğimizde, damat tarafından düğüne gelen erkek misafirlerden üç beş kişi ellerindeki silahı etraftaki çocuklara aldırmadan havaya doğrultarak ateşlemeye başladılar. “Durun yapmayın, çok tehlikeli bu yaptığınız” diyen büyüklerimizin sözleri onları durduramadı ne yazık ki.
Annem sanki olacakları hissetmiş gibi beni kolumdan tutarak kendine çekmeye çalışırken “ahhh” diyerek kolumu bıraktı. Arkamı döndüğümde onu kanlar içinde yerde yatarken gördüm.Seken kurşunlardan birisi kafasına isabet etmişti. Bir kargaşa oldu, silahlar sustu, herkeste bir koşuşturma başladı, ablam gelinliği ile anneme sarılırken en mutlu gününde yaşadığı acıyı anlamaya çalışıyordu. Abim bir tarafta, babam bir başka tarafta araba bulmaya çalışıyorlardı , ambulans çağırmayı düşünemedik bile. Köyümüze yakın sağlık ocağında doktor olmadığından 50 km uzaklıktaki en yakın hastaneye annemi yetiştirmemiz gerekiyordu. Sürekli kan kaybediyordu acilen bulunan bir arabayla hastaneye gitmek için yola koyulduk. Yollar uzadı, zaman yavaşladı sanki. Hayatımın en acılı yolculuğunu yapıyordum. Annem yolda birkaç kez kendinden geçmişti, ölmemesi için Allah’a çok dua ettim, anneme yalvardım beni bırakmaması için ama nafile, hastaneye yetiştiremeden onu yolda kaybetmiştik.
Küçük bedenimde ruhum ağır ve inanılmaz bir yara almıştı.Aklımın çıkmaz sokaklarında çare bulamadığım ölümü, artık her yere baktığımda görür oldum. Hangi beddua götürdü annemi benden, hangi kırılası el sıktı o kurşunu kafasına, ellerimden tutacakken, saçlarımı okşayacakken , hangi vicdansız yürek sıktı o kurşunu hayatımızın tam ortasına. Şimdi kim beni “ gül kokulu kızım” diyerek alnıma koyduğu sevgi dolu öpücüğü ile uyandıracak.
Böylesine sevgi dolu bir yüreğe ödüller verilmesi gerekirken bu ağır cezayı hak etmişmiydik. O hayatımdan gittiğinde benim de kelebeklerim öldü birer birer. Annemle birlikte çocukluğum öldü.
İşte o gün karar verdim doktor olmaya, doktorsuz sağlık ocaklarında çalışmaya . Benim gibi acıyla bakan gözler, kanayan yürekler olmasın diye …
Tv haberlerinde , gazetelerde ve çevremizde duyduğumuz, okuduğumuz, gördüğümüz ve hatta yaşadığımız bir toplumsal sancıydı bizimkisi. Toplumun bitmesini istediği çilesi ve acıyı yaşayanın yürek yasıdır bizim yaşadıklarımız…
Aradan uzun yıllar geçti ortaokul,lise, tıp fakültesi derken , annemin ölümü ile yavaşlayan zaman, ben gençliğime yürürken hızlı geçmişti.
Diplomamı elime alıp, kepimi havaya fırlattığımda anneme bir selam gönderdim meleklerle . Hayatıma bıraktığı izlerin resmini çizmek istedim bir soğuk seher sabahında gökyüzüne...
Acılar öyle derin ve sahiciki….İkimizde hüzünlü ayrılık öyküsünün kahramanlarıyız. Sonunu getiremediğimiz yarım kalmış hikayelerimiz vardı. Karanlığımın kesiksiz çizgileriydi yaşadıklarım.
Şimdi, elimde görev yazısı ile kalakalmıştım. Görev yeri hanesinde yazan kasaba tam da benim istediğim, annemi kaybettiğim ,doktorsuz sağlık ocağının olduğu kendi memleketimdi.
Buna sevinmem gerekiyordu ama neden yine hüzün yüklüyüm. Yine gözlerimde biriken yaşlarla yüreğime yağmurlar yağıyor ve ben yine kendimi sürgündeymiş gibi hissediyorum.
Gidiyorum bu şehirden ,sırtımda bütün geçmişim ve şimdi yaşadıklarımla… Onun için son kez bakmıştım hüznümün şehrine, onun için kulağına fısıldamıştım ayrılacağımı.
Annemsiz yaşadığım çocukluğum ve gençlik yıllarımı üst üste koymuş gözlerimin en mahmur halinde, dilsiz yüreğimin kelimeleriyle boğuşuyorum. Bir ayağım adımını ileri atsa da diğer adımım geride kalıyordu.
Sürekli düşünmekten,duygularımın yoğunluğundan bitkinim.Yeryüzünde de gökyüzündeki kuşlar kadar özgür olmalıyım artık. Yüreğime asılı hüzünlerimden, içimdeki acılardan kurtulmalıyım artık. Yıllardır görmediğim annemi evinde ziyaret etmeli , dertleşmeliyim.
Ona “işte annecim seni kurtaramadım, ama başka çocuklar ağlamasın diye annelerine şifa dağıtmaya geldim “ demeliyim.
Yıllarca sonra adımımı attığım bu kasabada görevimi layıkı ile yapacağım.Annemi kaybettiğimde kendime verdiğim sözümü yerine getirip, umudu rehber edindim kendime. Bundan sonraki hayatımda geçmişimde acılardan tecrübe ettiklerimle , bugünkü savaşımla, amaçlarıma, düşlediğim güzel sonlarıma doğru yol almayı istiyorum.
Her şeyi boş bulup yaşamdan kopmayı istediğim insanlar…kendimi boşluğa bırakarak ölmeyi düşlediğim anlar..hepsi gerilerde kaldı. Yaşamda umut etmek her şey demekmiş. Umut biterse yaşam da bitiyormuş.
Bıraktıklarımı hatırlamayarak ,bırakmadıklarıma ise dört elle sarılarak yeryüzünde uçmayı sürdürmek istiyorum..
Şimdi annemin toprağında biten ektiğim güllerden bir sevgi demeti benim önümde değiştireceğim bir dünya var. Her şey annemin istediği gibi olacak.Mutlu ve sevgi dolu. Ta ki hayatın bir başka boyutunda buluşana dek yüreklerimiz.
Hülya TÜRK
29/07/2010
YORUMLAR
içinizde merhamet ve sevginin bitmemesi bence bu hayatta sahip olduğunuz en kıymetli şey.Rabbim hiç bir kimsenin çocukluğuna gölge düşürmesin.Yoksa çocukken,yaşımızın üstünde hisler yaşıyor ve kararlar veriyoruz. Tabi bu biraz fazla bir yük.Bu duygularınızı çok akıcı bir uslüpla bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim.Yüreğinizde sevgi ve merhamet hiç eksilmesin.