- 490 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KARARLIYIM...KESİNLİKLE OKUNACAK...
KARARLIYIM…KESİNLİKLE OKUNACAK
Kararlıyım…Bu yaz, oğlum Yusuf’un yıl içinde aldığı ve fakat okumadığı kitapları okutacağım,ne pahasına olursa olsun…
Ve başlıyorum.Tatile girdiğimizden beri hergün kahvaltıdan sonra önce kur’an dersleri ardından kitap okuma çalışmalarına.Birlikte okuma saati yapmaya çalışıyoruz.Çalışıyoruz diyorum zira,Yusuf oğlumla hergün okuma konusunda bir ağız dalaşına giriyoruz.”Okumam!”,”Okursun!”,diye.
Yusuf bu yıl dördüncü sınıfı bitirip beşinci sınıfa geçti.Yıl içinde onlarca kitap almasına rağmen biri hariç ki onu da bir sayfa ben bir sayfa o okumasıyla bitti.Hangisi mi?”Dede Korkut Hikayeleri”.Bunun haricinde diğer kitaplar okunmadı veya bir kısmı okundu ama asla sonuna kadar değil.Ve okumamak için her zaman bizimle müthiş bir mücadele içine girdi.
Fırsat bu fırsat bilip “Şu okumadiğı kitapları okumasını sağlayayım.”dedim kendi aklımca.Ama ne mümkün,bir iki sayfa okuyor ,gerisi gelmiyor.İlk zamanlar “Okudum”diyordu.Tabi benden kaçar mı?Hemen kitapla ilgili sorular yöneltiyorum kendisine.”Olay ne,kimler bu olayda geçiyor,nerde geçiyor? “,Genelde ilk birkaç soruya cevap veriyor,ama sonrasını ya sallıyor ya da tamamen hayal ürünü şeyler üreterek cevap veriyor.Ben hemen” ne kadar doğru”, diye hikayeyi bir solukta okuyorum.Ve her seferinde hikayenin sonunda bazen beş dakika hatta bazen daha fazla,kalakalıyorum oturduğum yerde.İşin ilginç ve acı yanı ise bir taraftan akan gözyaşlarımın kesilmesini bekliyorum,yusufa göstermeden.
Yine bir sabah okuma saatinde yusuf’a,Melek ALTUN tarfından yazılmış “Bir Köy Okulu”hikayesini okumasını söyledim”.toplam yedi buçuk sayfa süren bir hikaye idi.O’na “sonra da bana anlatmasını”söyledim.benim oğlan heraman ki gibi homurdana homurdana okudu veya ben öyle sandım.”Okudum,tamam artık,anlatmam.”dedi çıktı.Ama ben yine de birkaç soru sordum.aldığım cevaplar beni tatmin etmedi .Hemen hikayeyi okudum.Zaten bir kaç dakikamı almıştı.
Hikayede Süleyman Ağa ve oğlu Yusuf vardı.Köydeki çocuklar,uzak bir köy okuluna gidiyorlardı ve bu kışın özellikle gidip gelmelerinde olmadık sorunlar yaşanıyordu.Köylü bu durumdan hoşnut değildi ve köylerine bir okul yapmaya başlamışlardı.Ancak Süleyman Ağa,ağa olmasına rağmen hiçbir katkıda bulunmamıştı ve her seferinde onları hakir görmüştü,dahası köylülere içten içe kızıyordu.Bu durumda köylü, SüleymanAğa’ya karşı tavrını değiştirmişti.Süleyman Ağa ,köylülere inat oğlunu yine eski uzakta olan okula gönderiyordu hergün.Bazen Yollar kapalı oluyordu gidemiyordu tabi.Bu duruma Yusuf çok üzülüyordu.Hele arkadaşlarından ve yeni okuldan ayrı kalması onu daha çok üzüyordu.Hikayenin sonunda,Yusuf bu üzüntünün sonında hastalanıyor ve ölüyordu.
Ertesi gün bizim Yusuf başka bir kitap okuyacağına karar verdi.”Tamam” dedim.”Tek okusun da ne okursa okusun”, davasındayım ya ben!Arif AKPINAR’ın yazdığı,ve illaki öğrenilecek dediğim,”Sarıkamış Faciası” ‘nda ki insanları anlatıyordu.”İyi” dedim “Bunu daha önce ben okumuştum,nerelerden soru soracağımı biliyorum” dedim,kendi kendime.Bizim Yusuf başladı ilk hikayeyi okumaya.Hikayenin adı “Kar Uğultusu”ydu ve orda gencecik bir askerin soğuğa,kar ve yakıcı rüzgara karşı direnişini ve bu arada hayallerini anlatıyordu.Yusuf bunu okurken,ara ara kızgınlıkla “Anne ya!Yine rüzgar uğulduyor! Bu ne yaaa!” diye söyleniyordu.Ben o hikayeyi daha önce okuduğum için hiç sesimi çıkarmadan bitirmesini bekledim.Evet nihayet bin bir sızlanmayla kitap bitti ama “bir daha bu kitabı okumayacağım”dedi ve kitabı bir kenara koydu.Ve yüzündeki acı çeken ifadeye gözlerim o an takıldı…
Bir baktım benim oğlan,Yıldız YILMAZ’ın çıkardığı”,Safahattan Hikayeler”adlı kitabı çıkarıp getirdi.”Bunu okuyacağım” dedi.”Tamam”dedim.İçimden sevindim.”Daha ne isterim ki…Akif’in hikayelerini okuyacak.”
Ertesi gün,ilk hikaye olan”Hasta”hikayesine başladı.Topu topu altı sayfa sürüyor.Aniden”Okumam ben bunu ya..”diye bağırmaya başladı.Ben,”Sen bu kitabı okumayı seçtin,o halde okuyacaksın.”desem de dört gün o hikaye “okunacak”,”Okumam” tartışmalarıyla sürdü.En sonunda yanına oturdum,ilk iki sayfayı okuması için zorladım sonra ben devam ettim,yarım sayfa daha ona okuttum ve gerisini ben bitirdim.çünkü son sayfaları okuyamamıştı.Ama ben tüm his dünyama set çekmeye çalışarak okuduğum o birkaç sayfada gözlerimden akan yaşarla engel olamadım.Birden benim Yusuf”Ben sana okumayalım demedim mi?! Hırçın ve üzgün bir sesle bana çıkıştığını tüm bedenim titreyerek fark ediyorum.Ve hıçkırıklar içinde Yusufuma sıkı sıkı sarılıyorum.
Ben en iyisi bu kikayeyi de size özetleyeyim de sonra meramımı dile getireyim.
Yatılı bir okulda,hasta bir öğrenci.Çok uzak yerlerden gelmiş okumak için.Anne ,baba yakın akraba yok.Bir kardeşi var memlekette.Onu çok özlüyor.Hastalığı da verem.Hastalık o kadar ilerlemiş ki, doktor ve idareciler ,onun okulda kalmaması gerekiğini çünkü diğer öğrencilere de hastalığı bulaştıracağı endişesini taşıyorlar,ve memleketine göndermeye karar veriyorlar.Ama zaten çocuğun kalmış üç günlük bir ömrü.kesin yollarda ölür.Ama yine de bir arabaya bindirip istasyona göndermeye çalışıyorlar.Ancak hasta çocuk.
“Hayır” diyor,”Bari İstanbulun herhangi bir yerine bırak!Nasıl olsa garipler kimsenin onlara aldırmadığı bir yerde uzanıp ölmek için bir şilte bulurlar.”Ve hikaye böylece bitiyor.
Çok değerli yazar ağabeylerim ve ablalarım: Kitaplarınızın başına bu kadar dramatik hikayeleri koymak zorunda mısınız? Hep acı ve üstelik hep sonu ölümle biten hayat hikayelerinin sonunda biz bu çocuklara hayatı nasıl sevdireceğiz.Bu şu mu demek?Bizim edebiyatımızda,tarihimizde sevindirici gurur verici hiç mi bir sahne yok yahu?!
Tamam merhameti öğretelim ama bu şekilde olacağına ben şahsen inanmıyorum.Lütfen Onlara umut dolu,sevgiyle yoğrulmuş hikayeler de okutabilelim.Tamam acı biber var,ama tatlısı da var…Hiçbir kimse bir birinden ayrılırken veya bir yazının sonunda “acı içinde kıvran,günün karanlık olsun,veya seni mutsuzluklarla baş başa bırakıyorum”demiyor değil mi?O halde gelin çocuklarımız için güzel ve geleceği vaad eden güzel eserler bırakalım…sevgi ve saygılarımla…
Remziye DEMİR ÇİÇEK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.