- 3012 Okunma
- 35 Yorum
- 0 Beğeni
Özel Edebiyat Lisesi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bu yazı Edebiyat defteri ajansınca yapılmıştır.
Yapım yılı = 2010
Süresi = 30 dakika
Senaryo= Mustafa Sakarya
Oyuncular = Sevgi Salman- Nermin Kaçar- Aysel Aksümer- Emine Uysal- Mehtap Altan Aynur Engindeniz- Handan Akbaş- Tacettin Yıldırım- Hayrettin Yazıcı- Bedri Tokul - Ahmet Örnek- Ayhan Sarıkaya- Engin Tatlıtürk - İsmet Babaoğlu(Ağyar) – Fikret Tezal – Habip Dağ – Faruk Civelek- Mustafa Sakarya
Özel Edebiyat Lisesi
Okulun genç hademesi Mustafa her sabah erkenden yaptığı gibi, bu sabahta Özel Edebiyat Lisesinin bahçesini süpürüyordu. Bu sırada kapıdan içeri ansızın bu özel okulun sahibi Habip Bey girdi. Mustafa elindeki süpürgesiyle selam vermek için hafif tebessüm ederek ona doğru döndü. Fakat döndüğünde biraz tasalandı! Her zaman yüzünde neşeli bir hal olan Habip Bey şu an oldukça sıkıntılı gözüküyordu.
Özel Edebiyat Lisesinin Müdürü Tacettin Bey bu sabahta hep yaptığı gibi önüne gelen evraklarla uğraşıyordu. O sırada kapı çalındı. Birkaç saniye sonra da içeri Habip Bey girdi. Fakat Habip Bey’in yüzündeki tatsız ifade Tacettin Bey’in de hemen dikkatini çekmişti.
“Hoş geldiniz Habip Bey” dedi gülümseyerek.
“Hoş Bulduk Hocam” dedi Habip Bey. Ardından dertlenmiş bir şekilde konuşmasına devam etti:
“Tacettin Hocam sizinle biraz konuşmak istiyorum. Biliyorsunuz, biz bu okulu açarken iki ortaktık. Sonra olmadı; Kerem Bey ortaklıktan ayrıldı. Ayrılırken de ben ona buradaki hissesine istinaden senet imzalayıp verdim. Siz de biliyorsunuz ki son zamanlarda okulumuzun parasal sıkıntısı var. Öğretmenlerimizin maaşlarını bile zamanında ödeyemiyoruz. Hadi, sağ olsunlar öğretmenlerimiz büyük vefa gösterip ücretlerini eksik ya da geç alsalar bile durumu anlayışla karşılıyorlar. Fakat asıl sıkıntı şu hocam; eski ortağıma verdiğim senedin günü dolmasına rağmen ödeyemedik. Kendisine rica etmeme rağmen senedi işleme koymuş. Yani icraya vermiş. Anlayacağınız Tacettin Hocam okulumuzu her an elimizden alabilirler.
Bu tatsız sözler üzerine Tacettin Bey’in bir anda göğsü sıkıştı. Nefes almakta zorlanmaya başladı. Evet, sıkıntılı bir dönem yaşıyorlardı. Fakat türlü özverilerde bulunup bunları bir şekilde aşıyorlardı. Açıkçası bu senet meselesinden hiç haberi olmamıştı. İçini derin bir efkar kapladı. Burası onun evi gibiydi. Yuvasıydı. Öğretmenleri can ciğer kardeşleri, öğrencilerinse her biri öz evladı gibiydi. Gözleri doldu. Ne yani şimdi bu mutlu yuva dağılıyor muydu yoksa?
Habip Bey, konuşmasının ardından Tacettin Bey’in yüzüne baktı. Onun yüzündeki derin acıyı aynı ağırlıkta yüreğinde hissetti. Ne yazık ki elinden şu an bir şey gelmiyordu. Eski ortağı Kerem Bey’den biraz zaman istemesine rağmen olumlu bir karşılık alamamıştı. Bankalarsa ikinci kez çekmek istediği krediyi riskli bulup vermemişlerdi. Okula icra gelişini keder içinde seyretmekten başka çaresi yoktu artık.
“Tacettin Hocam ben size durumu bildiriyorum. Yarın haciz memurları geldiğinde siz, bana da haber verin ben de burada olmak istiyorum. Şimdilik hoşça kalın.”
Tacettin Bey, Habip Bey’in gidişinin ardından ıstırap içinde kalkıp pencereyi sonuna kadar açtı. İçi daralıyordu şu an. Tam bu sırada içeri Edebiyat öğretmeni Aysel Hanım girdi. Oldukça neşeliydi.
“Tacettin Hocam güzel bir haberim var, bu sabah gazeteye bakarken tesadüfen bizim okulla ilgili bir haber okudum. Öğrencilerimizin başarılarıyla ilgili bir habere yer vermişler. Çok gururlandım. Size de haber vereyim dedi. Ama Tacettin Bey’in yüzündeki kederli hali, ancak konuşmasının sonunda anlayabildi. Az önceki neşesi kayboldu. Yerinden kalkıp Tacettin Bey’in yanına geldi. Elini onun omzuna koyup, ciddi bir tavırla:
“Hayırdır Hocam ne oldu! Sizi hiç iyi görmüyorum.” Diye sordu.
Tacettin Bey, nemlenmiş gözleriyle derin bir “off” çekti. Birkaç saniye durduktan sonra üzüntüsünden titremeye başlayan sesiyle bu sabah duyduklarını anlatmaya başladı. O anlattıkça Az önce sevinç içinde bulunan Aysel Hanım’ın yüzü kızarıyor,
yutkunmakta zorlanıyordu.
Tacettin Bey, olanları olduğu gibi anlattığında Aysel Hanım içlenerek:
“Hocam yapmayın! Ne diyorsunuz siz? Lütfen bunun kötü bir şaka olduğunu söyleyin bana. Lütfen” Bunları söylerken gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
Şu an öğretmenler odasında gelecek dersini bekleyen Mehtap Hanım büyük bir merakla elindeki şiir dergisini karıştırıyordu. Derginin ortasına geldiğinde gözleri hafifçe parladı. Bir yazarla yapılan söyleşiden bahsediliyordu. Bu tip yazılara ayrı bir hayranlık duyardı. İlgiyle okumaya başladı. Kendisiyle röportaj yapılan yazar, söyleyişinin bir yerinde Dünya yazarlar birliğinin liseler arası ödüllü yarışmasından bahsediyordu. Özellikle bu kısmı okurken yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Bu yarışmaya pek ala kendi öğrencileri de katılabilirdi. O an aklına bir fikir geldi. Derginin sayfasını kapatıp karşısındaki sandalye de oturan edebiyat öğretmeni arkadaşı Emine Hanım’a döndü:
“Emine Hocam… Huuuuu. Emine Hocam size diyorum.”
Emine Hanım, Mehtap Hanım’ın ancak bir kaç kez yüksek sesle kendisine seslemesinden sonra onu duyabildi.
“Mehtap Hanım’cım kusura bakmayın ya! Bu aralar benim kulaklar pek mesai yapmıyor, haşarıların sesinden iyice abondone oldular.”
“Rica ederim Hocam. Az önce elimdeki şu dergide bir haber gördüm de. Sizinle paylaşmak istedim. Tüm dünyadaki liseler arasında bir edebi yarışmadan bahsediliyor. İçinde şiir, makale, öykü, deneme gibi dallar var. Hem de birincilere hatırı sayılır oldukça ciddi para ödülleri verilecekmiş. Bir an aklıma acaba bizim çocukları da bu yarışmaya soksak mı diye geldi?.”
Emine Hanım’ın yüzünde sevimli bir hal belirdi.
“Öyle mi? dedi Emine Hanım. “Tabi ki neden olmasın. Peki ne zamanmış bu yarışma?”
Mehtap Hanım hemen elindeki derginin sayfalarına yeniden baktı. Heyecanla haberin bulunduğu sayfaya geldi, ama gelip de okumaya başladıkça yüzü asıldı! Yarışmaya çok az bir zaman vardı. Bu zaman içinde hazırlanmaları çok zordu.
“Emine Hanım sanırım biz geç kalmışız. Katılım tarihi neredeyse dolmak üzere. Neyse sağlık olsun.”
Bu tatsız haber Emine Hanımı da nedense çok üzdü.
“Tüh” dedi Emine Hanım ne güzel olurdu vallahi. Ne yapalım belki seneye katılırız inşallah.
Aysel Hanım öğretmenler odasına girmeden önce elindeki mendille gözlerini iyice kuruladı. Saçlarını düzeltti. Fakat içeri girdiğinde kendisine bakan diğer öğretmen arkadaşları onun canının bir şeylere sıkıldığını hemen fark ettiler.. Her zaman yüzünden gülücükler eksik olmayan Aysel Hanım şu an oldukça perişan durumdaydı.
Bir köşede elindeki günlük gazeteyi dikkatlice kontrol eden Fikret Bey, dayanamayıp sordu:
“Aysel Hanım ne oldu. Tatsız bir şey mi var yoksa.?”
Tam bu sırada okulun teneffüs zili çaldı. Öğretmenler odasına önce Aynur Hanım, ardından Ahmet ve Hayrettin Bey’ler girdiler. Ve içeri girer girmez de buradaki sıkıntılı durumu fark ettiler.
Şimdi buradaki herkes Aysel Hanım’ın, Fikret Bey’in sorusuna ne cevap vereceğini merak ediyordu.
Aysel Hanım oradaki bir sandalyeye yavaşça oturdu. Oldukça moralsiz bir şekilde konuşmaya başladı. O konuştukça, moralsizlik bulutu odadaki herkese bir karabasan gibi çökmeye başladı. Konuşmasını bitirdikten sonra odada derin bir sessizlik oldu. Biraz sonra bu sukuneti bozansa Fikret Bey’in isyan eden konuşması bozdu. Fikret Bey oldukça hararetli konuşmasında eğitim sisteminin bozukluğundan, iç düşmanlardan, dış düşmanlardan, askerlerden, siyasilerden, Amerika’dan, İsrail’den bahsediyor. Bu çarpıklıların ancak cesaretle sona erdirileceğini söylüyordu.
Fikret Bey’in konuşması bittikten sonra herkes derin bir düşünceye dalmıştı. Bundan sonra ne olacaktı. Bu güzide okul kapanacak mıydı? Bu örnek aile yok mu oluyordu? Hepsinin içinde şimdi derin bir acı vardı. Bu işin bir yolu olmalıydı. Acaba o senet için ne kadar para gerekliydi. Şimdi bütün öğretmenler oldukları yerde derin bir “of” çekiyor, umutsuz bir şekilde birbirlerinin yüzlerine bakıyorlardı. İşte tam bu sırada Emine Hanım yüksek ve kararlı bir tonda:
“Mehtap Hocam o bahsettiğiniz yarışma ne zamandı diye sordu. Olayı bilmeyen diğer öğretmenler de şaşkınlıkla Mehtap Hanım’a döndüler yüzleri.
Mehtap Hanım telaşla yeniden dergiye baktı.
“Bir hafta var.”
Tacettin Bey sabahtan beri odasında derin bir sessizliğe bürünmüştü. Kaygı içerisinde gelecek günlerde yaşanması muhtemel kötü olayları düşünüyordu. Ne acıydı; öğrencilerin ders yaptıkları masalar, sandalyeler, bilgisayarlar haciz yoluyla bir bir ellerinden alınacaktı. Bunları düşündüğü sırada, kapı çaldı. İçeri Önce Aynur Hanım, Ardından Hayrettin Bey girdi. Söze ilk başlayansa Hayrettin Bey oldu.
“Hocam bugün hepimizi kahreden bir haber aldık. Okulumuza haciz geliyormuş doğru mu?”
Tacettin Bey, zor anlaşılan bir sesle ancak, “evet” diyebildi.
“Tacettin Hocam” dedi Hayrettin Bey. “Biz öğretmen arkadaşlar olarak aramızda bir fikre vardık. Ne kadar olur, ne kadar olmaz bilmiyoruz! Ama yinede size söylemek istiyoruz. Açıkçası şu an bize para gerekiyor değil mi? Bakın Hocam Mehtap Hocam uluslararası bir yarışmadan bahsetti. Öğrencilerimizin katılabileceği, kazananlara oldukça yüksek para ödülü verilen bir yarışma. Sizin de müsaadenizle biz bu yarışmanın her kategorisine katılmaya karar verdik. Ne dersiniz?”
Tacettin Bey’in gözleri yine dolu dolu olmuştu. İşte böylesine fedakar öğretmenlerinden ayrı kalma olasılığının acısını yaşıyordu şu an. “Bu yarışma işi her ne kadar denizdeki bir balık diye olsa da..Olsun bakalım” diye geçirdi içinden. Ama şu an karşısında kendilerine bir şeyler demesini bekleyen Aynur Hanım ve Hayrettin Bey’in şevkini kırmadan sadece şunu söyledi.
“Sizlere güveniyorum. Kendi aranızda siz organize edin, ben de gereken yazışmaları yaparım. Ve….ve….. ve ben sizlerle gurur duyuyorum arkadaşlar.
Ders saati bitmiş şimdi Öğretmenler odasında hummalı bir çalışma başlamıştı. Birkaç saat sonunda yarışmaya hangi öğrencinin girmesi ve bu öğrenciye hangi öğretmenin eşlik etmesine karar verilmişti.
Buna göre yarışmanın deneme bölümüne Aynur Hanım’ın tavsiyesiyle edebiyata olan sevgi ve bilgisiyle öğrencilerden İsmet seçilmişti. Yine bu öğrenciye Aynur Hanım yardımcı olacaktı.
Makale yarışmasına bu konularda oldukça tecrübeli olan Tarih öğretmeni Engin Tatlıtürk’ün önderlik yapmasına karar verilmişti. Kendisi de bu yarışma için her yazısını çok başarılı bulduğu öğrencisi Handan’ı seçmişti..
Şiir konusunda bayrağıysa hiç tereddütsüz Edebiyat öğretmeni olan Ahmet Bey’e vermişlerdi diğer öğretmen arkadaşları. Ahmet Bey’se bu konuda yarışacak öğrencisi olarak hiç düşünmeden gelecekte kendisinden çokça söz edileceğine inandığı Faruk’u belirlemişti.
Hikaye yarışmasının sorumluluğunuysa Emine Hanım’a bırakmışlardı. O da
bu konudaki seçimini çok sevdiği öğrencisi Ayhan’dan yana kullanmıştı.
Ertesi gün Aynur Hanım sınıfta ders işliyordu. Birkaç dakika sonra teneffüs çaldı.
Bütün öğrenciler sınıftan dışarı çıkarken Aynur Hanım İsmet’e “sen kal” dedi. İsmet’in bir anda rengi attı! Bu hocalarından çok çekinirlerdi. Her yazılarını bir laborant titizliğiyle didik didik eder, kriminal şube gibi inceler ondan sonra notlardı. Ama bu sayede de birçok yanlışlarından kurtulmuşlardı. Çekinerek Hocasının yanına geldi:
“Buyrun Hocam!”
“Bak İsmet sana bir şey söyleyeceğim.” Dedi Aynur Hanım ve okulun şu an içine düştüğü zor durumu ve bu yarışmayı kazanırlarsa belki bu zorlu durumu aşabileceklerini anlattı.
“Hocam tabi ki elimden geleni yaparım.” Dedi İsmet. “Ama ben deneme yerine yorum yapsam!”
“Saçmalama İsmet.. O yarışmada yorum kategorisi diye bir bölüm yok. Hem senin o meşhur yorumların edebiyat defterinde kaldı artık. Ne edebiyat defteri ya! Bak bana da saçmalattın şimdi. Hadi sen şimdi git Katmantu da mı yazarsın nerede yazarsan yaz. Sonra bana getir.”
Okulun haylaz öğrencilerinden Ayhan Sarıkaya, okulun bahçesinde bir kız arkadaşına baştan çıkarıcı sözler söylemekle meşguldü. Bu sırada Emine öğretmen’in kendisine doğru geldiğini gördü. Toparlandı.
“Merhaba öğretmenim”
“Merhaba Ayhan” dedi Emine öğretmen ve o da okulun karşı karşıya kaldığı kötü durumdan bahsetti.
“Hocam siz yeter ki isteyin ben hemen yazarım” dedi Ayhan.
“Biliyorum yazarsın evladım.” Dedi Emine Öğretmen. “Ama bu yazacağın öyle çok özgün olmayacak. Başımızı yakma sakın. Öyle korkusuz Selim gibi çok cesurca olmasın."
“Anlamadım” Hocam dedi Ayhan şaşkınlıkla. “Korkusuz Selim de kim?”
“Neyse sen şimdi korkusuz Selimi boş ver” Dedi Emine Hanım. “ İleride o bahsettiğim adamın serisini yazmaya başlayınca anlarsın kim olduğunu!”
“Hocam” dedi Ayhan. Yalnız bu ara ben haçlığımı çıkarmak için pazarlara takılıp, iç çamaşırı satıyorum. Hani konu bulmak için pek vakit bulamayabilirim.”
“Olsun, dedi Emine Hanım. “Sen de konuyu oradan çıkarırsın.”
Ahmet Hoca, öğretmenler odasından çıkıp ders yapacağı için sınıfa doğru ilerliyordu. Tam sınıfa yaklaştığı sırada kapının önünde bir kalabalık gördü. Şaşırmadı. Sınıfın erkek öğrencileri her zaman olduğu gibi yine Faruk’un başına toplanmış sevgililerine vermek için ondan şiir yazmasını istiyorlardı. Öğrenciler Ahmet Öğretmenlerini görünce hemen sınıfa girdiler. O sırada Ahmet Bey:
“Faruk” dedi.
Faruk biraz korkuyla olduğu yerde durup, “Efendim hocam” dedi.
Ahmet Bey, Faruk’un yanına gelip bu çok sevdiği efendi öğrencisinin omzuna eline koydu. Meseleyi anlattı.
Faruk onur duymuştu kendisinin böyle bir göreve seçilmesinden dolayı.
“Elbette Hocam elimden geleni yaparım. Beni seçtiğiniz için çok teşekkür ederim. Umarım okuluma bir faydam olur.”
Engin Bey, az önce nöbetçi öğrenci aracılığıyla sınıfa çağırttığı öğrencisi Handan’la konuşuyordu.
“Sevgili Handan durum anlattığım gibi. Biliyorsun senin yazılarına ben hep 10 numara veririm. Duygu, içerik, kurgu hepsi şahane. Çoğu zaman benim gibi bir adamı bile hep duygulandırırsın yazdıklarında.
Handan gözleri dolmuştu. Çok sevdiği hocası şimdi kendisine böyle mukaddes bir görev biçmişti.
“Hocam” dedi Handan. “Yalnız şu aralar yurt dışında çocuklarım gelecek, pardon ya! Kardeşlerin diyecektim, bu kısmı edebiyat defterindeki bir yazımla karıştırdım. Onlar varken ne kadar yazarım bilmiyorum ama yine de elimden geleni yapacağıma emin olabilirsiniz.”
Engin Bey, biraz tuhafça Handan’ın yüzüne baktı:
Kızım edebiyat defteri de ne?” Kafan karışık gibi! Neyse sen şimdi git hazırlan. Yazmaya başlamadan önce üç kere eüzü besmele çekmeyi unutma sakın. Bittikten sonra da elhamdülillah dersin tamam mı? Hadi bakalım Allah yar ve yardımcın olsun.
Ertesi gün..
Okulun hademesi Mustafa okulun kapısında girmek için izin isteyen aracın şoförüne yanaştı.
“Buyrun kime baktınız.”
“Biz buraya bir haciz işlemi yapmak için geldik. Bizi buradaki en yetkili kişiyle görüştürür müsün?”
Haciz lafını duyunca Mustafa göğsünde bir daralma hissetti. “Ne demek haciz, neyin haciziydi bu, diye düşünürken, bir anda bu senaryoyu kendinin yazdığını hatırladı ve böyle bir bölümü yazdığı için kendine lanet etti. Ama iş işten geçmiş yazı asılmıştı”
Tacettin Bey, odasında müdür yardımcısı olan Nermin Hanım’la başlarına bela olan bu senet meselesini görüşüyordu. Bir ara okulun bahçesinden minübüse benzer bir arabanın sesini duyunca kaygılandılar. Tacettin Bey tasalı bir şekilde pencereye yaklaşıp bahçeye baktı. Baktığı anda da vücudu alev alev yanmaya başladı. Gelen haciz aracıydı.
Birkaç dakika sonra Müdür Bey’in odasına önce haciz memuru, ardından bu işi alan avukatın bayan katibi girdi.
Bayan katip önce elindeki dosyaya bir göz gezdirdi, ardından Tacettin Bey!e bakarak konuşmaya başladı.
“Müdür Bey, maalesef müvekkilime ait senet bu okulun sahibi Habip Bey, tarafından ödenmemiş. Kendisine yapılan tebligatlara rağmen bir uzlaşı görüşmesinde de bulunmamış. O yüzden senedin karşılığı kadar buradaki eşyaları şu an haczetmek zorundayım.”
Tacettin Bey, yüreği hızla çarpmaya başlamıştı. Ne demekti şimdi eşyaları haczedeceğiz. Bu kadar öğrenci evladı, bu kadar öğretmen arkadaşı bir anda açıkta mı kalacaklardı?
O sırada bu konuşmaları öfke içinde dinleyen Nermin Hanım söze girdi:
“Hanımefendi” dedi Nermin Hanım. Sizi anlıyorum görevinizi yapıyorsunuz. Ama burası bir eğitim yuvası. Herhangi bir sanayi işletmesi ya da çiftlik değil. Lütfen sizden biraz daha anlayışlı olmanızı ve süre tanımanızı istiyorum. Lütfen. Burada okuyanlardan birisi sizin de çocuğunuz olabilirdi.”
“Üzgünüm” dedi bayan katip. “Benim elimden bir şey gelmiyor. Görevimi yapmak zorundayım.” Dedi ve para edecek eşyaları bir bir belirlemeye başladı.
Bu acı manzara karşısında Tacettin Bey’in yüreği daha fazla dayanamadı ve olduğu yere yığıldı.
On dakika sonra bu haberi duyan bütün öğretmenler Müdür Bey’in odasına koşmuşlardı. Şimdi herkes Tacettin Bey’in başında gözyaşı döküyor, ölmemesi için dua ediyordu. Bu arada bu olanlara rağmen bayan katip halen haczedeceği eşyaları belirlemeye devam ediyordu. Bu durumu fark eden okulun Türkçe öğretmenlerinden Sevgi Hanım, hışımla onun yanına gitti:
“Siz ne kadar utanmasınız, ne kadar insaniyetten uzaksınız. Adam sizin yüzünüzden ölüyor, umurunuzda bile değil. Bir dakika durun bakalım! Ne kadar bizim okulumuzun borcu söyleyin bana.”
Bayan katip, Sevgi Hanım’ım bu sert çıkışından oldukça korkmuştu. Elindeki dosyaya bakıp, olan borcu söyledi.
Sevgi Hanım birkaç saniye olduğu yerde kalakaldı. Bir şeyler düşünüyordu şuan.
Sonra birden bire bayan katibe bakıp:
“Bir saniye siz işlemi durdurun ben geliyorum” dedi.
Öğretmenler odasına gitti. Çantasını açtı. İçinde bir beze sarılı sekiz adet bilezik duruyordu. Deliler gibi sevdiği Rahmetli eşinin kendisine bıraktığı bileziklerdi bunlar. Onları bugün bozdurup dünyadaki en değerli varlığı kızı için kullanacaktı. Ama şuan çok önemli bir mesele vardı. Öğrencilerinin geleceği. Hiç tereddüt etmedi. Bilezikleri avucunun içine alıp haciz memurunun yanına yeniden döndü:
“Alın bunları. Şimdilik işlemi durdurun gerisini de ödeyeceğimizi ben taahhüt ediyorum”
Bayan katip memnuniyet içinde Sevgi Hanım’ın kendisine uzattığı altınları aldı.
Ardından:
“Bunlar borcun çok azını karşılayabilir. Ama şimdilik işlemi durduruyorum. Fakat en kısa zamanda borcunuzun tamamını ödeyip bu dosyayı kapatmalısınız. Aksi taktirde bir daha ki sefere eşyaları kaldırmak zorunda kalırım.” Dedi.
Bu sırada çağrılan ambulans gelmişti. Tacettin Bey gelen sağlık ekiplerinin ilk müdahalesin ardından hemen hastaneye gönderildi.
Aradan iki gün geçmişti. Kalp krizi geçiren Tacettin durumu biraz daha iyi olmuş, şu an hastanede göz altında tutuluyordu.
Vizite gezen doktorlara eşlik eden başhekim Bedri Bey, şu an Tacettin Bey’in odasına girerken hem üzgün, hem sevinçliydi. Tacettin Bey’le lise yıllarından beri arkadaştılar.
“Günaydın üstadım” dedi Bedri Bey. Bugün nasılsın bakalım. Merak etme senin gibi koca bir çınarı kimse yıkamaz.”
Tacettin Bey, hüzünlü gözlerle Bedri Bey’e baktı. Onu her yönüyle candan severdi. Sevecendi, insaniydi. Biliyordu ki bu aziz dostu her hastasına kendi yakınıymış gibi bakar, etrafında çalıştığı insanlara beşeriyetin en güzel örmeklerini sunardı.
“Hocam yazımı tamamladım” dedi İsmet.
Aynur Hanım, İsmet’in yarışma için hazırladığı deneme metnini büyük bir dikkatle incelemeye başladı.
Bu arada İsmet korkuyla hocasına bakıyor, içinden “inşallah beğenir, inşallah hemşehri olduğumuzu unutmaz diyordu. Bir de “keşke” diyordu içinden. “keşke hemşehri olduğumuzu hatırlatmak için acaba kağıdı verirken, “Hocaciğium, haçen ödevimi yapmışım daa” gibi mi deseydim diyordu.
Aynur Hanım yazıyı okuyordu. Yüzünde keyifli bir hal vardı. Fakat bir saniye sonra yüzü asıldı. “İsmet!” dedi sertçe. “Bak buradaki virgülün ucu çok uzun olmuş. Olur mu böyle şey canım? Ben size böyle mi öğrettim. Neyse yazın genel olarak çok güzel. Tebrik ederim. Bir on puanda benden. Şey yani bir aferin de benden.”
Yarışmaya çok az bir zaman kalmıştı.
Emine Hanım, Ayhan’ın hazırladığı hikayeye baktı. Bazı yerleri bipledi. “Ah Ayhan.. Ah” dedi içinden. “Şu sınıfta senin kadar özgün olanı yok galiba.
Bu arada Ayhan’ da öğretmenin vereceği tepki ne olacak diye ona bakıyordu,
En sonunda Emine Hanım:
“Tebrik ederim evladım, çok güzel bir konu yakalamışsın. “Pazar aşkı"”
Emine Hanım Ayhan’ı gönderirken gurur dolu gözlerle ardından baktı ona. Sonra çok eskilere, geçmiş yıllarına daldı gitti. Eskiden kendisi de böyle güzel hikayeler yazardı. Hele “içimdeki köz” adlı serisini hiç unutmuyordu. Tam 1133.5567.7789 bölümden oluşan bu seriyi gençlik yıllarından itibaren takip eden okuyucularının son bölümlere doğru çoğunun ömrü vefa etmemiş, yaşlanıp ölmüşlerdi.
Ahmet Bey, Faruk’un yarışma için hazırladığı şiiri okurken duyduğu onurdan dolayı gözlerinden yaşlar süzülmek üzereydi. Faruk yarışmanın uluslararası olmasından dolayı, bu sefer değişiklik yapmış aşk şiiri yerine “Vatanım” adlı çok duygulu bir çalışma yapmıştı. Ahmet Bey’in şiir tutkunluğu herkesçe aşikardı. Onun da yazdığı şiirler dillerden dillere, kalplerden kalplere gezer dururdu.
Handan şimdi büyük bir saygıyla hazırladığı yazıyı kontrol eden Engin Hoca’sına bakıyordu.
Engin Bey, yüzünde tatlı gülümsemelerle yazıyı okuyordu. Ve yazı bittiğinde anlamlı gözlerle bu hanımefendi öğrencisinin yüzüne baktı:
“Seninle her zaman onur duydum ve şimdi de duyuyorum. Candan tebrik ederim seni. Maşallah. Yazılarına ilahi nur tecelli etmiş sanki.”
En sonunda başvuru tarihinin bitimine çok az bir zaman kala yarışmaya gönderilecek eserler Nermin Hanım tarafından Zürih kentinde yarışmanın organize edildiği okula e postayla gönderilmişti. Nermin Hanım eserleri göndermeden önce şöyle bir göz atmıştı. Özellikle de hikayeye.
Kendisi de bir yazar. Hem de kitapları elden ele dolaşan hatırı sayılır bir yazardı. Ve birçok kitabının gelirini okul yapılmasına bağışlamıştı. Şimdiyse az önce okuduğu hikayenin birinci olup okulunu kurtarması için dua ediyordu.
Aradan günler geçmiş olmasına rağmen Tacettin Bey, hala hastanede yatıyordu. Başhekim Bedri Bey, onun burada biraz daha kontrol altında kalmasında fayda olduğunu söylemişti. Ayrıca kendisi birkaç gün önce anjiyo yapıp stend takmıştı.
Tacettin Bey odasında oldukça moralsiz bir haldeydi. Okulun geleceğiyle ilgili karamsar düşünceler onu için için yiyordu. Fakat bugün biraz neşeli olma gayretine girmişti. Edebiyat Lisesinin öğretmenleri onu ziyarete gelmişlerdi.
Aslında şuan keyifli bir şekilde Müdürleriyle sohbet eden öğretmenlerin hepsinin içinde bir burukluk vardı. Belki de birkaç güne kadar bir daha aynı çatı altında toplanamayacaklardı. Ama şimdi bu kahırlı hallerini hasta yatağındaki Tacettin Bey’e hissettirmemeye özellikle dikkat ediyorlardı. O sırada Hayrettin Bey’in telefonu çaldı! Arayan müdür yardımcısı Nermin Hanım’dı. Odadan dışarı çıkıp konuşma başladı. Yeniden odaya girdiğindeyse yüzünde çocuksu bir heyecan vardı. Kendisine bakan öğretmen dostları ve Tacettin Bey’e dönerek:
“Arkadaşlar” dedi hararetli bir sesle. Size çok önemli bir sürprizim var! Şu an televizyonda bizim çocukların katıldığı yarışmanın sonuçları açıklanıyormuş.
Hemen odadaki televizyon açıldı.
Zürih’ teki bir üniversitenin kampüsünden canlı yayın yapan muhabir eline geçen sonuçları açıklıyordu.
“Evet sevgili izleyiciler şu an izliyorum, önce kazanan ülke ve şehirler açıklanıyor.
Hikaye dalında ilk ülke, evet… evet. Türkiyeeeee. Sevgili izleyiciler ilk ödül bize geliyor, şimdide sırada şiir var. Evet…evet….Neee gözlerime inanamıyorum sevgili izleyenler, gözlerime inanamyorum bu ödülde Türkiye’ye geliyor……..”
Muhabirle birlikte odadaki herkes coşuyor birbirleriyle kucaklaşıyordu. Tacettin Bey’in se gözlerinden mutluluk gözyaşları süzülüyordu.
Şimdi herkes merakla diğer kategorilerin hangi ülkeye, daha da önemlisi Türkiye ye gelen iki ödülün hangi okul tarafından kazanıldığının açıklanmasını bekliyordu.
İşte tam bu sırada elektrikler kesildi…….
YORUMLAR
değişik,güzel bir yazıydı, eğitici ve öğretici vasfı vardı, yazıda isimleri geçen tüm değerli dostları ve yazıyı kaleme alan tıpkı bir senaryoya çeviren değerli yazarımızı da kutlarım,teşekkürler,saygımla,selamlar...
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
Hakikaten güzel bir yazı veya güzel bir senaryo'du... "Özel Edebiyat Lisesi"
Bu okulun "Yatılı Bölge Edebiyat Lisesi" yok mu? hani fakir fukara çocukların okuması için:)
Değerli yüreği selamladım... Elit ve güne gelmiş yazıyı tebrik ediyorum
Başarıların daim olması dilerim
Saygılarımla
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
İnternet ortamında “Edebiyat” ile ilgili resim, yazı, şiir vs ne bulabilirim diye vakit geçirdiğim zamanların birinde tanıştım “Edebiyat Defteri” ile. Yüzeysel olarak dolaştım durdum sayfalarında hafiye gibi, rumuzları inceledim merakla, forumları, şiirleri, yazıları okudum bazı, bazı, çekinerek fotoğraflara baktım gizli, gizli. Baktım samimiyet deryasında serbest stil yüzülüyor, baktım muhabbet yağmurlarında sevgi damlaları kibir şemsiyelerini paramparça ediyor, baktım coşku semalarında uçurtmalar gökkuşağı ile horon tepiyor (istisnaları saymıyorum). İsmet dedim kendi kendime “lamı cimi yok” ne yap, yap bu horona sende gir. O gün bu gündür arada bir soluklanmak için ayrılsak da, hayat koşturmasından sıra gelip vakit bulduğumuz her an horonun içinde olmaya çalıştık. Kâh bulaştırdık, kâh ayak uydurduk, takdir sizlerin.
Daha sonra başka siteleri bir şekilde inceledim “misafir sanatçı” sıfatıyla, nafile hiç biri “Edebiyat Defteri"nin yerini tutamadı. İlk göz ağrımız “Edebiyat Defteri” son gönül ağrımızda olmuştu
Bu sevimli “taka”da bu kadar işinin ehli “kaptan”ın arasında, değerli ustaların arasında ”ne iş olsa yaparım abi” felsefesi ile “miço”luğu bile kar saydım. Genel olarak "bin düşün, bir söyle","söz uçar, yazı kalır","yaratılanı sev yaratandan ötürü" üçlemesinden oluşturduğum manifestoma sadık kalmaya çalıştım. Kendi doğrularımın doğruluğu için ne bir tazyik oluşturdum, ne eğrildim, ne esnedim. Takdir dostların
Bu sevimli “taka”da gün oldu iskele tarafından, gün oldu sancak tarafından, gün oldu bayrak direğinden daldık sulara, hep dikkat etmeye çalıştık, aman ıslatmayalım kimseyi diye. Bir şekilde su sıçrattıklarımız varsa, binlerce özür havlularıyla kuruluyorum kendilerini.
Siteye üye olurken rumuz için çok düşündüm “Ağyar” mı olsun yoksa “Don Kişot” mu olsun diye. Sonunda “Ağyar” da karar kıldım, fakat “Don Kişot” yanım hep içimde emre amade bekledi durdu. Lüzum gördüğü yerlerde ortaya çıktı şimşekleri üzerine çekti durdu.
Bir şekilde bizde de iz bırakanlar oldu. Kimi okkalı bir şamar salladı yanağımızdan, kimi şakayla karışık ensemize, kimi damardan verdi morfini dimağım uyuştu, kimi tam böğrüme sapladı mızrağı nefesim kesildi, kimi bir gül uzattı gözlerim doldu, kimi bir makas aldı yanağımdan yüzüm kızardı. Yürek yüreğe, dişe diş.
İşte iz bırakan dostlardan birisi “Mustafa Sakarya”, işte yüzümüzün pembeleştiği anlardan biri daha, bırak pembeyi yanaklarım al, al
Mustafa dost teveccüh göstermiş. Böylesine güzel, özgün ve güncel bir hikâyesinin “kast” listesinde bize de yer vermiş. Artık bu paye beni iflah etmeye de neyliye
Öncelikle çok, çok tebrikler, sonrasında çok, çok teşekkürler.
Eskiler ne güzel söylemiş;
“Gönül ne kahve ister, ne kahvehane, gönül dost ister kahve bahane”
Mühim olan “Baki kalan bu kubbede hoş bir seda bırakmaktır”
Saygılar, selamlar
Mustafa Sakarya
Aynur Engindeniz
Öykü gerği dağıtılan roller elbette gerçeği yansıtmaz.
Öğretmenlik gibi bir ast üst ilişkimiz elbette olamaz.
Öğrenci rölündeki kardeşlerimiz ve arkadaşlarımız da bizim yada müdürün yerinde olabilirdi.
Şaka ile sahiplendiğimiz rollerin dışında hepimiz aynı değerlerde ayrı karekterlerde değişik mücevherleriz.
Sevgieler.
İyi ki bu siteye kaydolmuşum.
mona lisa misali hüzün ve mutluluk eş zamanlı.. oyuncu kadrosu öykü boyunca gülümsetirken konusuda hüzünlendirdi aynı anda.
TRAJİ KOMİK bir öykü ve kesinlikle çok başarılı.
final ise ELEKTRİK ŞOKU..
ilyada odyssei tarafından 7/31/2010 1:05:17 PM zamanında düzenlenmiştir.
ilyada odyssei tarafından 7/31/2010 1:33:22 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mustafa Sakarya
Öncelikle yazımı "günün yazısı" olarak gören seçki kuruluna, engin hoş görülerini esirgemeyen öyküdeki karakterlere çok çok teşekkür ederim. Bu arada, yazıya dahil etmek isteyip de edemediğim( yazının çok uzun olcağında dolayı) bir çok dosttan da özür diliyorum. Tabi ki ikinci bölümde bu dostlar da edebiyat okulundaki mukaddes görevlerinde yer alacaklar.
Mustafa Sakarya tarafından 7/31/2010 12:44:03 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mustafa Sakarya tarafından 7/31/2010 2:19:50 PM zamanında düzenlenmiştir.
Engin Tatlıtürk
Benim öğrencimin bayan olduğunu hatırlatırım.
Çalışana kızılmaz...:)
Nermin Kaçar
harikaydıııııııı :)
ve biliyorum ki her zamanki gibi liderlik edebiyat defterinde
bakalım daha neler olacak :)
çok teşekkürler...
Mustafa Sakarya
Mustafa bey, Hababam sınıfı tadında, okurken kah güldürüp, kah hüzünlendiren yazınız günün yazısı olmayı fazlasıyla hak etmişti.
Böyle güzel bir çalışmada bizlere de birer karakter verdiğiniz için tekrar teşekkürler, tebrikler.
Mustafa Sakarya
Bir de o kadar öğrencileri hazırlamışız, devam edin de mükafaatımızı alalım bari...Yok ama bence, birinci olan okul başka galiba, mesela Siirt Köy Hizmetleri Enstitüsü olabilir...Bazen hak yerini bulamayabiliyor değil mi yani:)
Mustafa Sakarya
Engin Tatlıtürk
Bunca emeğe yazık değil mi?
Sizi Amerikanın Vahşet kampına Yavrukurt olark gönderirim.
Bu kadar doping yetmez mi?
Hay Allah o kadar dikkat ettiğim halde yazıyı kaçırmışım. Güldüm doğrusu var olun...İsmet abim bilmem kaç sene sonra yetişir bu yazıya ama, o da gülecektir. Ne yapalım kaderimiz böyle, dayı yazar olup çıktık. Ben kimse gibi şeker kız kendi olamıyorum. Sadece "kendi " olabiliyorum. Valla benim de sekiz bileziğim olsa verir miydim bilmem ama, vereni de desteklerdim ya...
Ay Ayhan abi, ne durumlara düştün, benden betersin vallahi:)
Öğretmen olsaymışım, öğrencilerimin hali bitikmiş...Ne yapayım, göz var kardeşim görüyorum işte :) Durun siz bir dahaki yazınızda görüşürüz sizinle :)
Gerçi en hırçın rol bende olsa da, ben de diğer eşraf gibi rolümden gurur duydum...Çok çok tebrik ederim sizi...Bugüne kadar verdiğim 3 puanlar helal-i hoş olsun size :)
Bu arada Tacettin Bey hasta galiba, ona da geçmiş olsun diyorum vesilenizle...
Bbeni meşhur ettiğiniz için, çok teşekkür ederim. Şimdi bakacaklar bu sıfırcı kim ki, diye :) Vallahi korkarım bir de Ayhan Abi tıklanma rekoru kıracak sayenizde :)
Ayrıca her satırın sonuna sırıtan surat koyduğum için " bu da sırtarıkmış" demeyiniz rica ederim. Zira her lafım yanlış algılanabiliyor da, espri yaptığım anlaşılsın diye koydum.
Size ve şahsınızda tüm arkadaşlara selamlar...Kırıklarımızla döküklerimizle hepimiz iyiyiz, iyiye gidiyoruz inşallah....
aynur engindeniz tarafından 7/31/2010 2:40:16 AM zamanında düzenlenmiştir.
Mustafa Sakarya
Dışarıdan öğrenci kabul ediliyor mu acaba?:) Çok iyi bir okuyucudur,yazmakta da sizleri okuyarak kendisini geliştirecek inşallah.
Yine çok güzeldi nesrin usta kalemi. Kutluyorum.
Mustafa Sakarya
Tebrik ediyorum Mustafa Bey, seçileceğini hissetmiştim. Elektrikler taöm zamanında kesildi yani. Bu Türkiye elektrik kurumuna da kızıyorum ama :)))))) Bakalım ne zaman gelecek elektrikler. Topu attın bakalım. O top nasıl tutulacak. Tekrar tebrikler.
Mustafa Sakarya
kim ne derse desin seçki kurulu bu işi çok iyi biliyor.......işte kanıtı.....haaa sevgili mustafa hastaneden çıkınca tüm arkadaşlarla toplantı yapıp bu yazıyı genişletmeni isteyeceğiz....nasip olur bir etkinlikte hep beraber bulunursak aynı masada oturacağız .....nede olsa özel edebiyat lisesi yöneticileriyiz.....ödülü kazandıkmı..... para yetecekmi.....yoksa benim koltuk elden gidecekmi.....offfff sabahada çok var ya.....bak gardaşım gurban olayıp kalbimiz tekliyor..... yak şu elektrikleri yaaaaa unutmaki.....koskoca MÜDÜR KONUŞUYOR MÜDÜR....hay allah atacağım bu hadameyi.....yerine alacağım toynağı.....bu kaleme bütün güzellikler yakışıyor..... tebrikler can mustafam tebrikler
Nermin Kaçar
tacettin yıldırım
asıl benim korktuğum
gidecekse koltuğum
hiç bir işe yaramam
daha çıkmaz soluğum......
Nermin Kaçar
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
vallahi kardeşim eş dost çalmadık kapı bırakmadım... epey bir meblağ topladım gönderiyorum yarın...
yeterki tacettin abi görevine başlasın hemen...
kutluyorum kardeşim
her dem saygımla.
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
ya kardeşim.....çiviledin beni.....allah...allah.....sen neymişsin be .....yemin ediyorum....nefes almadan okudum.....hiç birini görmeden bu nasıl kişileri bilme analiz etme....derlerya cuk oturmuş....peki elekrikler daha gelmedimi......benim başucumdan ayrılmayan bedri teşhisi söylemedimi biz mevta olursak okul hacizden yırtarsa benim koltuğa kim oturacak.....ölmem valla benim bir şeyim yok turp gibiyim........ben koltuksuz yapamam...... elbette tüm yarışmalardan birincilik alırız.... kardeşim.... hademenin bile kalemi.... eşsiz....ilk yazından bu yazına... kadar bir başka tadın bir başka tiryakiliğin var...o saydığın kadroyla değil müdürlük seve seve hizmetli olur senide edebiyatın profesörü ilan ederdim....durma kurban olayım....durdur şu hacizi....benim odayı temizlede yarın geliyorum....seni çok ama çok seviyorum....can mustafa erişilmez ve teksin..... gözlerinden öpüyorum....saygılar
Sevgi Salman
Gerekirse evi satarım, sen koltuğunda rahat otur :))) Senden başkasına o koltuk yakışmaz zaten...
Sevgilerimle Komutanım...
Mustafa Sakarya
İlahi Mustafammm...Bu güzel yazıya yapılması gereken o kadar çok yorum var ki... Ama ben emin ol ağlamaktan ne yazacağımı bilmiyorum...Birde benim çokkkk değerli bir hastam var yanından ayrılmamam gerekiyor...
" TAMAM TAMAM GELDİMMMM"
Kusura bakmayın... Tacettin çağırıyor...
İlaçlarını vereyim hemen geliyorum... O çok titizdir. Bakmayın onun sevecenliğine hasta olunca da çok huysuz olur...
" Ne var? Neee?? " " Huysuz koca çınar, iç şu haplarını ... Bir şeyin kalmadı iyileştin artık... Yarın taburcusun...
( yok yok yarın olmaz biraz daha yatması dinlenmesi gerek, moral bulsun diye öyle dedim.O çıkana kadar başındayım. Eve gitmek yok.)
MUSTAFAM ELİNE KALMEMİNE YÜREĞİNE SAĞLIK...GÖZLERİNDEN HASRETLE ÖPÜYORUM....
Mustafa Sakarya
ne yazsam şu an duygularımı anlatamam kardeşim..
ustaca gözlemleyip analiz edip kıvamını ayarlayıp
ortaya koyduğun bu yazı her yönüyle ustalık kokuyor....
yüreğimden kopan alkışlarımla kutluyor
o güzel yüreğinden öpüyorum...
her dem sevgi ve saygımdasın....
inanmayacaksın ama defterde yazıyı açtım daha ilk paragrafı okurken
elektrik kesildi vallahi. ancak şu an okuyabildim:))
Mustafa Sakarya
Emine Hanım Ayhan’ı gönderirken gurur dolu gözlerle ardından baktı ona. Sonra çok eskilere, geçmiş yıllarına daldı gitti. Eskiden kendisi de böyle güzel hikayeler yazardı. Hele “içimdeki köz” adlı serisini hiç unutmuyordu. Tam 1133.5567.7789 bölümden oluşan bu seriyi gençlik yıllarından itibaren takip eden okuyucularının son bölümlere doğru çoğunun ömrü vefa etmemiş, yaşlanıp ölmüşlerdi.
Sevgili kardeşim Mustafa, bu güzel yazını okurken bazen ağladım, bazen gülmekten kendimi alamadım. Çok başarılı bir yazı. Düşündüm de Edebiyat Defteri gerçekten bizim edebiyat okulumuz ve bizler; kimimiz öğretmen, kimimiz öğrenciyiz. Bilenler bilmeyenlere arkadaşça öğretmekten geri kalmıyorlar.
Ayrıca benim romanımdan bahsetmen de çok hoşuma gitti. Geçen gün kendi kendime düşündüm de, Amerika'nın yalan rüzgarı gibi, benim roman niye 20 yıl sürmesin. Demek ki sen de aynı şeyi düşünmüşsün ki, romanın sonunu görmeye kimilerinin ömrü yetmemiş. Seni yürekten kutlarım. Bu güzel yazı 10 puanı hak etti.
sevgi ve saygılarımla...
Mustafa Sakarya
Tüm site sakinlerini, bu kadar iyi incelemiş ve tanımış olmak, mükemmel bir olay. Hepimiz gurur duyuyoruz,Mustafa Sakarya adlı bir arkadaşımız olduğundan. Öykünün içinde bulunmak ise, son derece haz veriyor. Şahsıma biçilmiş rolden de guru duydum doğrusu. Devamını ben de heyecanla bekliyorum. Tebrikler sevgili dost.
Mustafa Sakarya
Sevgili Kardeşim çok muazzam bir yazı. Şuan inan ne yazacağımı bilemiyorum, oysa yazacak o kadar çok şey geçiyor ki aklımdan...
Öncelikle böyle bir "Özel Edebiyat Lisesi" nde bulunmaktan büyük mutluluk duydum...Kişileri o kadar güzel analiz etmişsin ki...
Kişilikler tam yerli yerine oturmuş...
Ben rolümü çok sevdim, bana çok uygun... Öncelik sıram; dostlarım, arkadaşlarım yani "ben" değil, " biz "dir..."Biz" olabilmek için de, elimden gelen her türlü çabayı gösteririm...Yeter ki minik yürekler ileride okuyup, ayakları üzerine sağlam basabilsinler...
Kıyıda kenarda sekiz bileziğim daha var, sonraki taksitte benden kardeşim... Yeter ki TACETTİN MÜDÜRÜM sağlıklı olsunnn:)))
Gönlüne, kalemine sağlık... Sevgilerimi bırakıyorum sayfana...
mavideydisevgi tarafından 7/30/2010 6:45:40 PM zamanında düzenlenmiştir.
mavideydisevgi tarafından 7/30/2010 6:48:04 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mustafa Sakarya
Yazar, dahası edebiyatçı, yahut şair; nihayata gözlerini olması gerekenden daha fazla büyüterek bakar, yaptığımız değil, olması gereken. Doğuştan belki de onun bütün duyargaları hassas, antenleri çok gelişmiştir. Kendisine çok aldırdığını söylemek iftiradır. O daha çok toplumla, çevereyle ve hayatın tüm şubeleriyle ilgilidir. Böyle olunca da ilk acıyı ve ilk sevinci, ilk önce onun duymasından daha doğal bişey yoktur.
Bu yazıda aslında bu çabaların ve çabanın bir uzantısını çok güzel görmüş oluyoruz. Toplumla beslenen yazar, edindiklerini hayal dünyasına taşıyarak, onları yoğurur ve yeni bişey yapar aslında. Şu anda biz, böyle bir hamurdan yapılmış sahiden yeni birşeyi görüyoruz. Bu yenilik çok başarıyla sergilenmiştir aynı zamanda.
Çok çok teşekkür ederim Mustafa Bey.. İlk üzlen ve son sevinen olmak; çok güzel bişey olmalı... Doğrusu ben rolümü çok sevdim. Okul yıllarımda yarımda kalsa azıcık tiyatro oynamış olmamın faydasını gördüm sanırım!
Yürekten kutladım.Selam,saygı...
hyazici58 tarafından 7/30/2010 7:57:20 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mustafa Sakarya
Mustafa bey yer yer gülümseyerek, bazı yerlerinde duygulanarak okudum bu güzel çalışmayı.Bizlere verdiğiniz roller için de çok teşekkür ederim. Çok güzeldi, her zamanki akıcılıkla yazınız çağlamış yine.
Çok çok teşekkürler, sevgi selam ve saygılarımı yolluyorum.
Mustafa Sakarya
Ne yaptınız Mustafa Bey...
Hani tam ısınırsınız da bir şey sizi kendinize getirir ya...
Final bana onu söyletti...
Sanalın gerçekle dansı desem...
Bu arada bana biçilen rol çok mutlu etti beni dikkatli bir okuyucusunuz bunu da farkettim...
Akıcı zengin sıkı bir diliniz var...
HARİKA BİR ÇALIŞMAYDI...
Mustafa Sakarya
Mustafa Bey inanılmaz güzellikte olmuş. Siz çok başarılı bir yazar ve iyi bir gözlemcisiniz. Edebiyat Defterinde olmak gerçekten güzel. İnşallah uzun yıllar, bu sayfalarda çalışmalarımızı paylaşırız. Yüreğinize ve kaleminize sağlık. Sağlık, başarı ve mutluluk hep yanınızda olsun bir de güzel eserler yazan kaleminiz.
Saygı ve selamlarımla..
Mustafa Sakarya
Elektrikler hemen gelsin ve yazın ödül finalini içeren bölümü kaçırmayalım sakın.
Hemşerum İsmet ne yapmış?
Şiirde kim ipi göğüslemiş?
Bu yazının ikinci kısmı da olmalı. Hemide acele tarafından. Yoksa her şey icra ile gidecek.
Yahu kardeşim nereden aklına gelir bu kadar özgün konu?
Gülmekten karsıklarım ağrıdı.
Virgülün ucu uzun olmuş ha?
!0 Numara.
Günün yazısı olmalı. Lakin İsmetin yazısı var mı bir bakayim. Ne de olsa hemşerumdur...:)
Baki selamlar.
Aynur Engindeniz
Mustafa Sakarya
Engin Tatlıtürk
AYRICA GÖZÜNÜN ÜZERİNDE KAŞIN VAR.
KAFAMI KARIŞTIRDIN ŞİMDİ.
kİM? BEN Mİ ÖYLE YAPMIŞIM?
hEMŞOCULUK DA NEYMİŞ?
Vallahi sevdiğim yazı iki kelime de olsa 10 numarayı alır. Demek ki.
Hemşoculuk yapmamışım.
Al İsmet'i çal başına. Nasıl olsa yarışmayı sürpriz biri kazanacak.
Selamlar.
Engin Tatlıtürk
Hiç yatanla dua eden bir olur mu?
Hem bir bayan olarak kazanacağını ümit ediyorum.
Çün kü; Kadınlar daha duygulu ve hin fikirlidir.
Hadi sen de Allah'tan başarı dile.
Tek rakibin THY İsmet uykuyadur.
Bu gece ve diğer geceler uyku yok. Bir dua bir alıştırma edeyusun.
Unutma sakın.
Bir dua bir alıştırma.
Selamlar.
Mustafa Sakarya
handan akbaş
Sizin gibi değerli hocamız olursa, yarışmayı kazanmak için canla başla çalışıyorum.Elektrikler gelsin, bakalım kazanabilmiş miyiz göreceğiz.
Çok renkli bir çalışma.
Mustafa bey, büyük bir grubu ayni öyküde buluşturmanız çok anlamlı, tekrar tebrikler, teşekkürler.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Mustafa Hocam..
Hababam sınıfında ''Kel Mahmut''la okul müdürünün replikleri aklıma geldi yazıya girince.Fakat Okul müdürü o filmdeki müdür kadar maddiyatçı değildi..
Çok güzel dialoglarla yoğurduğunuz bu enfes yazı dolayısı ile bir an önce sizi kutlamak,bana da verdiğiniz bu güzel rol için teşekkür etmek istiyorum..
Bizzat sindirerek okuduğum yazının sonunda''yapma be Mustafa Hocam''demedim desem yalan olacak.Zaten bu elektrikler hep böyle zamanlarda kesilir:)
Sanıyorum devamı gelecektir..ki böyle bitirdiniz..
selam saygı ve afiyetlerimi sunuyorum..
Mustafa Sakarya
Devamı sanırım gelecek. Saygılar.
Hayatın içinden bir kesit sunmuş ve bunu ailemizin değerli dostlarını katmış olmanız onur verdi
Yazınızı beğenerek okudum
Saygımla.
Mustafa Sakarya
Sevgili Mustafa,
Hikayeni okurken ağladım inan ki. Bizleri, yani dostlarını o kadar gerçekçi anlatmışsın ki. Kimi yerde güldüm göztyaşlarımı silerkenbir taraftan. Kalemin harikuADE . TEBRİK EDİYORUM YÜREKTEN. SEVGİ, SAYGI VE SELAMLARIMLA