TUVALET AYNASINDA BİR ÖLÜM VAR KARŞIMDA
2007–09–06
02:38:03
Bu gece doğan ay yerine başka bişey vardı karanlıkların içinden. Aynı korku filmlerinde siyahın içinden beliren kukuletalı bi gulyabani gibi ya da fark etmeden her gece yeniden öldürdüğümüz ve her bıçak darbesinde bir fiske kanın sıçradığı üzerimize, içimizdeki bir fahişe gibiydi o bir tutam et parçası.. Fakat siyahımsı bi et.. Karanlıkta el yordamıyla aradığınız huzur çoktan ateşlere düştü bile ve geriye kalan sadece bir kâse dolusu yalnızlık ve kül yığını.. mutluluk neden hiç size uğramadı dersiniz ki onca çileye rağmen?? Onca çileye rağmen her gece bir hüzün uğruyordu evime ya da gelemezse iri kıyım bir korku dayanıyordu kapıma.. Bense her seferinde saklanmaya çalışan, kedini korumaya çalışan bir kızı ama sonunda mağlup bir kızı oynuyorum.. Masumiyet öleli çok olmuştu.. Düşürmüştüm onu ağır yükler kaldırırken.. İçimde bi boşluk hissettiğimde anladım bitişini bişeylerin.. Bunun üzerinden yıllar geçmişti tabii ki.. Oysa şimdi kucağımda yeni doğan bir kirlilik vardı.. Utanıyordum hem de... Ölesiye utanıyordum... Sözlük anlamı belki yanlıştı kötülüğün, çirkinliğin, nefretin, kinin ya da diğer bütün kötü sıfatların.. Bir ben vardım bir de saçma sapan sözlük anlamları vardı.. "nefret:tiksinmek, ürküp kaçmak".. Hayır, bu kadar basit olmamalı... Üç kelimeye sığamaz benim hayatım... Üç kelimelik bir hayatım yok benim... Ve çocuklar bunu öğrenmemeli nefretin anlamına baktıklarında.. Bir paçavraya sarılı ve kucağımda ısrarla tuttuğum şeyin adı olmalı nefret.. Hüznün ve benim ortak varlığımıza, iğrenç bir gecenin içinde iğrenç bir halde doğurduğum üç kelimenin yerine geçecek olanın adı ya da ağzımdaki bir parça küfürün ya da bilmem neyin işte.. Örnekleri çoğaltmak o kadar kolay ki.. Sebep neydi ya da neden bu hallere düşmüştüm neden içimdeki fahişeyi öldürüp kanlarını sıçratamamıştım??!!! Bilmiyorum.. İnanın bilmiyorum.. Korkak deyin isterseniz ya da iradesiz ya da çelimsiz.. Hatırladığım sadece bir kızıllıktı.. Akşama doğruydu ya da akşamdı bilemiyorum.. Bir siluetin ardından dalıp gitmiştim, güneş sanırım yeni batmıştı ve nedendir bilinmez ama bir daha benim için doğmamıştı.. İşte o akşam kaybetmiştim bişeyleri.. Kendimi diyelim mesela, mesela seni, mesela söylemekten utandığım bekâretimi.. Ayıptı çünkü günahtı.. Söyleyemezdim.. Ve hüzün sektirmeden uğruyordu her akşam sonra yapmacık bir sabah doğuyordu ve o gidiyordu.. İşte bundan bir yıl sonra masumiyeti düşürdüm sonrasında bu ellerimde tuttuğum geldi... Nefret, acı, kin ve sözlük anlamı yanlış olan bütün kelimelere inat..
Gelip bakanlar inanamadılar gözlerine.çünkü onlara gülümseyen masum, küçük bi kız suratı yoktu karşılarında.. ya da yaşamak için ağlayan bi bebek yoktu.. öyle bi bebekti ki küçücük yumruklarını sıkarak doğmuştu, kötülükle beslenen kanlar akıyordu damarlarında.. saçları simsiyahtı, gözleri ise iki kara deliği andırıyordu ve ince bir dudağa sahipti kalın sözler söylemek için ince insanlara… gözler iki kara delikti evet..ne var ne yoksa yutuyordu ona sevgiyle bakanlardan.. öncelik sevgi oluyordu..önüne geleni ardına koymuyordu.. gözlerine bakamamak çare değildi.. sadece içinizde bir damla sevgi olmasındı… o geldi evet… yalandan ibaret oldu adına destanlar yazılan sevgililer.. unutulan her şeyin adı sevgi oldu tarih oldu. Tarihse artık kendini tanımlayamıyordu.. çünkü iyi-kötü savaşı yoktu içinde kanlı bıçaklı, kara süvarili.. sadece kötüler vardı ve iyiler bir figürandı.. çocuk büyüdü.. ilk adımını attığında henüz bitirmişti eritmeyi mutluluğu. İnsanlar son tebessümlerini belki de hiç bi zaman gerçekleşmeyecek dilekleriyle fırlattılar siyah denize.. deniz siyahtı çünkü işbirliği yapmıştı geceyle bir gün evvel.. artık güneş de doğmuyordu ya, ufuk çizgisi yani, umut çizgisi de yoktu ya hani, hani insanlar artık napsındı yaşamayı yada var olmayı.. emirler kızdandı… emirler ve yasaklar.. kötü kraliçeydi kız masallarda, iyi yoktu.. zalimdi, bir günah artığıydı.. yada bilemiyorum öyle sanıyordu.. ölecek gibi görünmüyordu bu kötülük. Şeytan iyilik meleği kalıyordu yapılan suikastların ardında. Ağızdan çıkan sadece dua ve küfür oluyordu.. herkesin bir yeri kanıyordu. Yağan yağmur, edilen küfür ve ona karışan gözyaşları. İçinde sevgi bulunan ama yoğun nefret duygularıyla beslenen ben ısrarla baktığım halde görmek istemiyordum… ellerini kana buluyordu kız.. beyaz ve küçük ellerini.. bir yerde birileri acımasızca katlediliyordu.. oysa kızın siyah saçları vardı ve ince dudakları.. ölecek olanında.. tek farkı daha korkusuzdu.. kız bunu hazmedemedi ve ölmesi gereken öldürüldü.. aynı anda ben yazmaktan terleyen ellerimi kurulamaya çalışıyordum beyaz bir bezle.. birkaç damla kan bulaştı ellerime.. beyaza değdi kırmızı.. anlamadım nerden geldiğini.. aynı zamanda kızda ellerine bulaşan kanı temizliyordu bir peçeteyle. Bi ellerime bulaşan kana bir de karşımdaki tuvalet aynasına baktım. Gördüğüm şeyler bana benziyordu.. yaşadıklarıma.. yapmaya çalıştıklarıma, yapamadıklarıma… kız kuruladı ellerini ve kalktı..camlarım açıktı.. her yerden çığlık sesleri geliyordu, oysa benim kulaklarım patlıyordu bu evin sessizliğinden.. ceset kokuyordu her yer.. ve elimde beliren kanlar, neşterler yada soğuk metaller o kadar sıklaştı ki.. kan… her yerdeydi.. koltuklarda,pencere pervazında, tuvalet aynamda.. üstüm başım pislenmişti bi anda…sevme duygusu yoktu artık bende nefretle karışıkta olsa. Bazen içimdeki o öldüremediğim fahişe öyle bi gerçek kötülükle doluyordu ki öldürmek basit bir eylem gibi kalıyordu yanına..oysa ben bu değildim. Doğurduğum şeyin adıydı kötülük ama ben değildim. İçimdeki bütün bakılamayacak iğrenç şeyleri yüklediğim o kızdı.. yada aklamaya çalıştığım kendimi yada masum olmaya inandırmaya çalıştığım.. oysa o her nerde birisinin canına kıydığında sanki o tetiği çeken parmak benimki oluyordu.. sıçrayan kan benim üzerime sıçrıyordu sonra yine o tuvalet aynası karşısında buluyordum kendimi.. sonunda istediğim şeyin sadece kötülük ve nefret dünyası olmadığını anladım. O gün bi bebek öldü.. boğazına sarılan el benim elimdi.. anlamıyordum bunu kızın yapması gerekiyordu, benim değil.. o bunun için vardı..sonra yine aynı sahne ve o tuvalet aynası.. kendi kendimi yok etmeyi düşündüm gecelerce.. yapamadım. Korkak yada ürkek yada iradesiz deyin yine isterseniz… kendi parçam olan onu, yani kızı, yani o gecenin anısını bitirmeye karar verdim. O fark edemeden soktum elime eskiden verdiği gümüş saplı bıçağı.. mutlu olmamıştım.. bu duygu alınalı çok olmuştu zaten.. o ölürken bende ölüyordum sanki.. diğer yarımdı.. parçamdı..belki de o gece doğurduğum, yani kötülük simgesi, sözlük anlamı olan bendim… kendime sorumluluk almak ağırdı.. sığınacak hep bir yalanım vardı.. küçüktüm ve hayat ağırdı.. oysa doğurduğum başkaydı.. farklı olduğumuzu inandırmaya çalıştım çoğu zaman kendime. Siyah saçların ve ince dudağın bana benzerliği tamamen tesadüftü.. çünkü ben iyiydim, o kötü.. yapamadıklarımdı belki, belki yapmaya çalıştıklarımdı. Bilemiyorum.. içimdeki şehri yerle bi eden, beni ölesiye kanırtan ve içimdeki o kötü kadını uyandıran, sonra zorla bana doğurtan kişiyi öldürmek çare olmamıştı açılan yaralara çünkü izler vardı bütün vücudumda.. iki doğum günüm vardı artık.. geç olmuştu saat ve kız ölüyordu.. biz ölüyorduk.. kız bendim, bense kız… kötülük ölmüştü.. artık anlaşma bozulabilirdi gece ve denizin arasında.. insanlar gülebilir, sevebilirlerdi korkusuzca.. yok olup gitmek yeterince bir hediye olmamıştı kimseye, kimse tatmin olmamıştı bundan.. çünkü her yerde, her vücutta, her kara saç, kara gözde kalıntılar vardı.. güneş doğmuştu sonunda ve nihayetinde biz ölmüştük…