- 621 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aslında
Aralarda bir yerlerde, akşamın karanlığında ya da insanların karmaşasındayım. Geçen yıllar hem çok tanıdık hem de bir yabancı kadar uzak ve de silik.
Canlandırmakta zorlandığım çehre; tesadüfî bir kronolojinin sürpriz bir tanığıydı. Bir ilkokul bahçesi cıvıl cıvıl sulardan geçti. Bakın dedim, bakın gökyüzü nasıl da eskimemiş. Bir de şu hayata bakın, nasıl alıngan olmuş zaman. Marmara’ da Boğaz’ın en ucunda bir çift gözüm vardı. Şimdi bir tane daha eklendi onlara. Herkes kendine göre bir şey söyledi. Dinler gibiydim onları. Hâlbuki resimlerdeki martılar ne kadar da gerçek görünüyorlardı; aslı gibiydiler.
Ne söylesem boştur şimdi. Nerden başlasam ki. Geçmiş seçenek değil artık. Ayrıca tarihin de cesareti kalmamış. Gün ki mazinin günü; birini görüyorum kalabalıkta. O kız işte; sana benziyor ama! Nasıl da benziyor. Yürüyüp gidiyor bir geçmişin gölgesinde, hem de bildik uzaklara.
Hep peşinden koştuğum! Bir zamanların tanıdık yüzü. Yıllar... evet yıllar sonra karşımda. Hayatımın bir anını alıp götürdü uzaklara, yıllar öncesine. Ansızın gün başka bir renge büründü. Rüzgâr bir başka dokundu tene umarsız. Bu kadar mı acımasız olmalıydı yıllar, bu kadar mı değişken?
Aslında istediğim geleceğin ufkunda, geçmişin özleminin yetmezliğinde uyumu yakalamaktı. Düşününce öncesi ve sonrası bir yana, hayat her anıyla devam ediyor. Bu kez kendisi yoktu da ötekiler vardı. Ama bazıları canlıymış, ötekiler resim ve heykel.
Pastanın son dilimi üzerine konulan çilek gibi; dinlendiği likörün tüm rayihalarını emen vişne tanesi gibi bir tattı; bu gönlüme bırakılan anlamsız ezgi.
Semih Canbolat
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.