ben sandımki!
‘Ben sandım ki’, dedi, henüz adımlarıyla başı dertte olan, nereye basacağını kestiremeyen ve bir o kadar umutsuz Tanrı kulu. ‘Ben sandım ki, gülünce güldürebilirim bana bakan yüzleri, ben sandım ki, korur kollarım sihirli değneğimle, ben sandım ki, hayat tozpembe olabilir sevince sevilince, niye nankör olur insanlar, neden bu kadar acımasız, neden kör, neden boş’…
‘ Herkesin kitabı ayrı yazılmış’ dedim,’her iş için bir insan yaratılmış, geliyor insan, belki gideni aratıyor, gidiyor, belki hiç aranmıyor. Doğru kişi olmak bile yorabiliyor doğru insanı. Sonuçta hiçbir iş yarıda kalmıyor’.
‘Ben sandım ki, umut etmek gerekli onun meyvesidir esas lezzetli, sandım ki, gönüller çiçek açar gözyaşıyla sulanmazsa ve sandım ki, gökkuşağından atlar yürekler gerçekler güzel olursa’…
Her şeyin bir sebebi, her sebebin bağlandığı bir şey mutlaka vardır. Çok şeyin veya hiçbir şeyin sebebi olmak elimizde mi? Bazen istemesek de batarız yerin dibine, bazen istesek de çıkamayız yeryüzüne. Mutsuz olmak kolay değildir mutlu olmaktan, ne kadar istesek de her zaman gülemeyebiliyor insan’…
Gün tükenir, gece tükenir, göz açıp kapayıncaya kadar geçer zaman, ancak bir an, ya da anlardır hatırda kalan, o an, ya da anlardır anlatılan sürekli tekrarlanan, uyku biter, rüya biter gerçeklerdir insanı ayakta tutan, ‘bu ben miyim?’ deriz sonra aynada bana bakıp ağlayan.
Yavaştır, öyle olur, yavaş, yavaş unutulur isimler, silinir zihinlerden. Yaşananlar yerine, yenileri yaşanır ki üste çıksın gerilerden. Bir at yarışı, bir burun farkıyla kazanır kazanan, kan ter içinde, ne kamçıdır ne zaman acıtan ‘ne işim var burada benim’ derken, sadece insanın kendidir kendini acıtan.
soruma cevap varmı? Nedir hayatın doğru olanı, kolay yaşananı?
İsterim ki, sesim hoş bir seda kalsın bu gök kubbe de,
İsterim ki, ben gitsem de adım kalsın dillerde,
Hiç kimse kaçırmasın ÜÇ DİLEK TUT cinini,
Kalemin gücü de bitiyor, satırlar tükenince,
Ah elimde bir sihirli değneğim olsaydı keşke…
NAZ