Demir Üçgen 2.BÖLÜM
Allen, Merdivenlerden çıkanın Davids olduğunu görünce nefesini bıraktı. Davids, mat bir tebessümle Allen’in yanına yaklaştı, elini sıktı. Davids, Uzun boylu iri cüsseli biriydi. Anlatacak bir yığın haberi ve sürüsüyle kurulacak cümlesi olduğu, gözlüklerinin ardında gizlenen kısık gözlerinden belli oluyordu. İlkin, ‘’içeri geçelim mi?’’ gibi bir işarette bulundu, ardından Allen’in soğuk ve şaşkın yüzünü görünce bu fikrinden vazgeçip merdivenlerden inmeye başladı; Arkasından da Allen…
Derin bir nefes olan Davids, soğuk bir ses ile söyleyeceklerini sıraladı:
- Düşüncelerini sezme gibi bir özelliğim yok ama ne halde olduğunu az çok tahmin edebiliyorum.
Davids bir yandan arabayı kullanırken, öte taraftan Allen’i laf yağmuruna tutuyordu. Arada bir, gözlüklerinin üstünden bakıp, kendisini dinleyip dinlemediğini kolaçan ediyordu. Arabanın motor sesinden daha gür bir ses ile konuşmaktaydı. Allen ise, dışarıda bir dizi halinde, film şeridi gibi geçen ağaçlara dalmış, cama dayadığı kafasını kaşıyordu. Davids’in ‘’Beni dinliyor musun’’ sözünden sonra gözbebekleri bir anda büyüdü. Sonra yine susmaya yeltendi. Allen’i bu durgunluğa sevk eden elbet cinayetler değildi. Çünkü işi buydu Allen’in. Yıllardır birçok cinayet dosyasına bakmış, yüzlerce cesedi incelemiş, olay mahallindeki nice tablolara şahit olmuştu. Aklını kurcalayan şey, Demir Üçgen’di. Neden bu kolye? Neyi simgeliyor? Mesajı ne ve kimi/kimleri hedef almakta? Bu sorular Allen’in beyin kıvrımlarında, yağ filtresi yeni değiştirilmiş bir motor gücünde turlar atmaktaydı. Davids, Allen’in durgunluğunu gidermek amacıyla omzuna hafifçe vurarak:
- Ohoo.. Sen, eski sen değilsin. Seni tanıyamıyorum. Bu tür şeylerin seni etkilediğini düşünmemi bekleme benden. Yanında iken nice cesetlerle karşılaştığını biliyorum.
Davids’in hayat saati normal işlerken, Allen, saniyeler içinde saatleri yaşıyordu.
* * *
Yarım saat kadar sonra ofise geldiler. Allen’in araban inmek gibi bir niyeti yoktu. Davids parmağı ile işaret edip, ‘’hadi gelmiyor musun?’’ gibi mimikte bulundu. Allen kapıyı açtı ve araçtan indi. Yere bakıyordu. Düşündüğü besbelliydi. Aklından geçenler, somut olarak yüzüne de yansımıştı neredeyse. Bu hal kısa sürmedi ve ani bir manevra ile şoför mahalline yöneldi ve kapıyı açıp direksiyona yerleşti. Davids ilkin şaşırdı ve sonra soğukkanlı bir tavırla şoför mahallinin yanındaki kapıyı açıp eğildi:
- Nereye gidiyorsun?
Allen net bir şekilde Davids’in yüzüne baktı ve hiç tebessüm etmeden:
- Küba’ya.
08:23 San Diego Havalimanı
İki bilet alıp uçağa bindiler. Davids elbette Allen’i yalnız bırakmayacaktı. Zaten Allen’de Davids’in yanında gelmesine itiraz etmezdi. Uçakta ön koltuklarda oturmaktaydılar. Davids bir kola aldı ve koltuğuna yerleşti. Allen hiçbir şey konuşmuyordu. Sanki Davids’in yanındaki Cinayet Masası komiseri değil, bir mahkûmdu. Uçak havalandı ve 1-2 saat sonra Küba’ya vardılar.
10:25 Küba, Camaguey Havalimanı misafirhanesi.
Yaklaşık 3-5 dakika suskun kaldı ikili. Sonra kalkıp bir taksi çevirdiler. Artık Küba caddelerindeydiler.
Küba Cumhuriyeti (İspanyolca:República de Cuba) Küba Adası, Isla de la Juventud ve komşu küçük adalardan oluşur. Küba Kuzey Karayipler’de Karayip Denizi, Meksika Körfezi ve Atlantik Okyanusu’nun kesiştiği yerde bulunur. Küba Amerika Birleşik Devletleri ve Bahamalar’ın güneyinde, Türk ve Caicos Adaları ve Haiti’nin batısında, Meksika’nın doğusunda ve Cayman Adaları ve Jamaika’nın kuzeyinde yer alır.
Küba Karayipler’deki en kalabalık ülkedir. Halkı, kültürü ve gelenekleri bölge yerlileri Taíno ve Ciboney ulusları, İspanyol sömürgeciliği, Afrikalı kölelerin gelişi ve Amerika Birleşik Devletleri’yle ilişkileri gibi pek çok değişik kaynaktan gelir. Ada, etrafındaki sular tarafından ılıklaştırılmış bir tropikal iklime sahiptir. Aynı zamanda Karayip Denizi’nin sıcak suları ve adanın Meksika Körfezi’nin karşısında olması adayı kasırgalara açık hale getirmiştir. 1232.5 km uzunluğundaki Küba Adası yeryüzündeki en büyük 17. adadır.
5 Yıldızlı, %75’i cam yüzeyden oluşan Camaguey otelinden oda aldılar. Allen yatağa boylu boyunca yattı. İçinden; ‘’Kafamı toplamam lazım, büyük bir yarın beni bekliyor’’ sözlerini geçiriyordu. Davids’te duş için banyoya geçmişti.
Demir Üçgen neden Küba’daydı? Ya da burada mıydı hâlâ? Küba’dan bir kurban seçmesinin sebebi ne olabilirdi? Bütün bu sorular, Allen’in beyin duvarlarında yankılanmaktaydı. Allen, birçok gün yorgun, bitkin düşmesine rağmen, Demir Üçgen’i yakalamaya kararlıydı. Ne pahasına olursa olsun onu yakalaması gerektiğini düşünüyordu.
Akşama doğru, Küba İstihbarat Binasına doğru yola çıktılar. Bina önünde kendilerini güler yüzle biri karşıladı. Elini uzatmasıyla birlikte kendini tanıttı:
- Ben, Küba İstihbarat ve Cinayet Masası Şefi Aviv Jerry.
Hep beraber şefin odasına yöneldiler. Hafif zambak kokusuna bürünmüş binanın koridorlarında ilerlemekteydiler. Duvardaki talimatlar, özenle seçilmiş figürler içerisine ayrı bir ahenk katıyordu. Duvarlar sanki milattan önce yapılmıştı. Sıvaları eskimiş, dökülmek üzereymiş havası veriyordu. Aviv, çiftçi kılıklı adama yönelerek:
- Raphael, üç çay getir bize.
* * *
Şefin odası da, koridorlardaki manzaradan pek farklı değildi. Zambak kokusu yoktu ama camın önünde duran akvaryumdan deniz havası esiyordu sanki. Akvaryumun içindeki temizleme motorunun sesi ezgantirik geliyordu kulaklara. Aviv, daha fazla sessizce beklemenin mantıksız olduğu kanısına varıp sözlerine başladı:
- Roberto çok sevdiğim bir dostumdu. Ölmeden birkaç gün önce konuşmuştum kendisi ile. Bana son çalışmalarından söz etmişti. Anormal bir duruma rastlamamıştım. En son, kendini ahırda asan bir adamın deri dokularının sonuçlarını göstermişti bana.
Davids, kirli sakallı çenesini sıvazlıyordu. Allen, omuz silkeleyerek araya girdi. Konuşmaya katılacağını hiç beklemen Davids, şaşırmış gibiydi.
- Şu ahırda kendini asam adam. Kendisi hakkında geniş bir bilgiye ulaşmış mıydı, ya da ulaştınız mı?
Aviv kendinden emir bir tavırla dirseklerini kahverengi masasına dayadı ve kollarını yüzeye paralel şekilde indirip ellerini bağladı:
- O adam hakkında pek bir şey anlatmadı, hem zaten ipuçları haricinde maktul ile ilgilendiğini zannetmiyorum.
Birkaç saniye duraksadı, sonra:
- Bunu neden sordunuz? Demir Üçgen ile bir alakası olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Allen, kafasını ‘’hayır’’ manasında iki yana salladı. Belli ki, bu soruyu zamansız ya da nedensiz sorduğu düşüncesine kapılmıştı. Yine de söze dökmeden edemedi:
- Demir Üçgen ile bir alakası olduğunu düşünmedim. Sadece sordum. Kaldı ki, onun kurbanlarının boynunda Demir Üçgen kolye bulunuyor.
Aviv ilkin anlamadı Allen’in dediğini; Sonra ukalaca gülümseme belirdi yüzünde:
- Şu meşhur Demir Üçgen’den bahsediyorsun sanırım. Tom’un boynundakinden hani.
Aynen ondan der gibi kafasını salladı Davids; Allen’e eşlik ediyordu.
Aviv Jerry ayağa kalktı. O anda içeri çaycı Raphael girmişti. Çayları servis etmesine imkân vermeden:
- Gelin size bir şey göstereceğim.
Demir merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başladılar. Gittikleri yer, yerin altına yapılmış bir mekândı. Aviv ikisini, Morgu andıran bir odaya götürdü; Morga benzer yanı odanın soğukluğuydu. İçeride cesetler yoktu, sadece masanın üzerinde duran, üstü beyaz örtüyle örtülmüş bir kabartma vardı. Sanki önceden satanist partisi verilmiş gibi içerisini ağır bir mum kokusu kaplamıştı. Aviv vakit kaybetmeden örtüyü kaldırdı. Örtünün altındakini görünce ikisinin de gözleri fal taşı gibi oldu. Gördüklerine inanamamışlardı. Davids eliyle açılan ağzını kapadı; Sessiz çığlık atıyor gibiydi. Allen ise tek kelime ile şok olmuştu. Masanın üzerindeki cesedin vücudu jiletle çizilmiş üçgen simgeleriyle kaplıydı. Maktul 25’li yaşlarında geç bir erkekti. Vücudundaki kesiklerin üzerinden günler geçmişti. Kesiklerin kenarları, dudakları gibi morarmış, yer yer çatlaklar oluşmuştu. Gözleri bayat balık gibi solgundu ve göz çukurları sanki kömürle ovulmuştu.
Allen, ‘’ Otopside ne çıktı?’’ dedi, Jerry örtüyü tekrar cesedin üzerine örterken. Sonra arkasındaki yeşil sandalyeye oturdu:
- Kesin, Demir Üçgen ile bir alakası olduğuna inandığım için göstermedim bunu. Tek benzerlik üçgenler, fark ise; biri kolye, diğeri jilet kesiği.
- Neyi ima etmeye çalışıyorsunuz diye söze atıldı Davids; Parmaklarını çıtlamaya başlamıştı. Sözlerine yenisini ekledi: Benzer yan, üçgenler evet. Biri kolye diğeri jilet izi, fakat Demir Üçgen ile bir alakası olmadığı söylenemez yinede.
Davids’in sözlerini dinlemiyor gibiydi Aviv. ‘’Asıl sizi daha şok edecek şeyi göstermedim’’ diyerek oturduğu yeşil sandalyeden kalktı. Yandaki masanın altındaki rafı çekerek içinden bir kaset çıkardı. Sonra ekledi:
- Bakalım buna ne diyeceksiniz?
2.Bölümün Sonu
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.