- 1314 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Dut
Bahçemizde üç tane dut ağacı vardı. Salıncağın kurulu olduğu ağaç, kümesle birlikte ortalara doğruydu. Biri eve daha yakın, diğeri ileride bir yerde, sınırlardaydı. Anneannemin tespitlerine göre, en güzel dutlar eve yakın olanındı. Mevsimi gelince dayımın yardımıyla ağaca çıkarılır, yönlendirmeleriyle uygun dalı sallardım. O da annemle aşağıda çarşafı tutarlardı. Tabi ki çok da sallatmazlardı, sonra çölü çöpü de inermiş. Düşenler azalınca az bir yardımla inerdim ben de...
Dutu severim. Ancak o zamanlar ağacına çıkarılmayı daha çok sevdiğim kesin...
Bir gün keşfettim ki, salıncağın kurulu olduğu ağaca neden çıkarılmıyorum, neden onun dutlarını toplamıyoruz... Sanırım bu haksızlığa daha fazla dayanamazdım. Ve bunu tek başıma yapacak, onlara da bu ağacı bir kenarda nasıl böyle yalnız bıraktıklarının mahcupluğunu yaşatacaktım.
Gövdesi diğerinden biraz daha uzundu. Ben de bir kasa bulup odunluktan, altına koydum. Çıkarken dizim acımasın diye de ördek yeşili kadife bir pantolonum vardı, biraz kalınca, onu giydim. Baya bir gayret ettim, hatta parmaklarım da acımıştı kendimi yukarı çekerken. Çıkmıştım da. Öyle güzeldi ki manzara, dalların arasındasın, kimse de seni çıkarmamış...
Dutlar olmuş . Ancak içine koyacağım bir kap yoktu yanımda. Ne de olsa şimdiye kadar hiç verilmemişti, sadece dalları sallıyordum. Elimde tutamayacağım için yere atıyordum. Dallarını pek sallayamamıştım, gücüm yetmemişti, uçlara gitmeyi de gözüm yememişti. Bu başarımın göstergesi olarak etrafımdaki olmuş dutları topladıktan sonra şimdi inmeliydim. Fakat nasıl!...
Gözüme öyle yüksek gözüküyordu ki olduğum yer, bacaklarımı aşağıya uzatsam kollarımı bırakamıyordum, üstelik kasa inmemle kırılacaktı kesin.
Bu arada ben size aynı zamanda, eskilerin çocuklarına "şişman" sözcüğünü yakıştıramadığı tombiklerden olduğumu da istemeye istemeye söyleyeyim...
Atlayamıyorum da, yine kasa aşağıda, uzağına düşemem ki... İneceğim ağaçta başka yer de bulamadım. Başladım anneme seslenmeye. Yetmedi, bağırmaya. Duyan yok... Ağaçtayım... Dışarıda dolaşan tavuklar dutlarımı yiyorlar... Canım sıkkın, bir yandan da onlara "kış, kışş!" diyorum ama, kovalayan olmazsa... Bütün gaye boşa gidecek... En azından birkaç dutu kurtarabilmeliyim...
İşte bu amaç sonunda kendimi feda etmemi sağladı, son bir gayret bacaklarımı aşağıya salıp, kasanın üzerine bıraktım, ellerimi sıyırdı ağacın gövdesi, kasayı kırmayayım diye ağaca çok sarılmıştım. Nihayetinde beraber düştük, fakat hayatımda ilk kez tatdığım bir duyguydu, acıyla sıyrık, uyuşmuş eller... "Acaba ne zaman kullanabileceğim, tekrar eskisi gibi olacaklar mı?" diye kaç dakika ellerime bakıp, kontrol ettiğimi hatırlamıyorum...
Evet, az dideklenmiş birkaç dutu, çokmuş gibi, bir de üstelik şişmiş kırmızıya dönük avcuma serpip anneanneme götürmüştüm...
-Salıncağın olduğu ağaçtan topladım.
- Nasıl çıktın, düşmedin mi?
-Kolaycacık çıktım, indim. Bir kasaya basıp çıktım.
-Bu kadar mı topladın?... Hani, başka yok mu?...
Susmayın da kolaysa cevap verin...
YORUMLAR
Yazınız çocukluüumuzdaki dut ağaçlarına götürdü beni..güzel paylaşımınız için teşekkürler..
Sevgilerimle
sarı yapraklar
Ben teşekkür ederim okuyup, sözcüklerinizle varlığınız için...
Saygımla...
hım sen küçükken seçmişsin masal olmayı anlatsaydın bozulurdu dutun büyüsü ,ve bir daha bulunmazdın kendi hamlelerinle atakta / küserdi ağacın kokusu sana ..
güzeldii
sarı yapraklar
Güzel sözlerin eksik olmasın Sevgili lacivertiğnedenlik... :)
Teşekkürlerim tatlı dutlardan olsun...
Sevgimle...
Çok güzel anlatmışsınız. Çocukluk anıları ne kadar hoş..Gülümseyerek okudum.. Sevgilerimle..
sarı yapraklar
Teşekkür ederim Sayın AYSEL AKSÜMER...
Zamanınızı ayırıp okuduğunuz için...
Saygı ve sevgimle...