- 2056 Okunma
- 36 Yorum
- 0 Beğeni
SENİ GÖRDÜMYA OĞUL
SENİ GÖRDÜM YA OĞUL
Vukuatsız geçen nöbetimin son saatleri… Komutan nizamiyeden giriş yapacak, merasim mangasıyla onu bekliyorum.
Birliğimize yakın yolda, köy minibüsü durdu. İçinden yaşlı karıkoca indi. Nizamiyeye doğru geliyorlardı. Ellerindeki küçük bir valizle, aceleci ve tedirginlerdi. Giyimlerinden yoksul oldukları belliydi. Adamın başındaki altıgen kasketi, birkaç günlük sakallı yüzü, eski bozarmış ceketiyle, bitkin ve yorgun hali hemen göze çarpıyordu. Yanındaki yaşlı teyzenin başı örtülüydü, yerlere kadar uzanan entarisinin üzerine geçirdiği kalın eski bir mantosu giyimini tamamlıyor, yürümekte de bayağı zorlanıyordu.
Nizamiye bariyerlerine yaklaşınca, görevli askerle konuşmağa başladılar. Asker ziyaretine geldikleri belliydi. Acele yanlarına gittim:
“Hoş geldiniz amca, hoş geldiniz teyze! Geçin içeri. Komutanı karşılayacağım. Gelmek üzere. Sonra size yardımcı olurum.” dedim.
“Sağ ol, evlat! Oğlumuzu görmeye geldik.” dediler.
“Tamam, içeri buyurun!”
Komutanın, forsu açık siyah arabası karşıdan göründü. Manga hazır. Bariyer açıldı. Araba durdu. Komutanımız inerken ben yüksek sesle komutumu verdim:
“Rahat! Hazır ol! Selam dur! Sağa bak!”
“Merhaba, arkadaşlar!”
“Sağ ol!”
“Nasılsınız?”
“Sağ ol!”
Komutan, manganın sonuna doğru yürüdü. Merak ettim. Yaşlı amca, manganın sonunda, kasketi elinde, teyze de yanında hazır olda duruyorlardı. Hepimiz şaşırmıştık. Komutanımız onlarla tokalaşırken:
“Hoş geldiniz!”
Sesi heyecandan titrek çıkan amca:
“ Hoş bulduk, komutanım!” derken, teyze de komutanın elini tutup kendine doğru çekti, yanaklarından öperken, heyecanla:
“Seni doğuran ana dert yüzü görmeye! Bu elbise de çok yakışmış. Ne kadar da güzel birisin! Allah uzun ömürler versin, oğul!”
Sesi yalın ve hayranlık doluydu. Bu değişik durum, komutanın da bizim de çok hoşumuza gitmişti. Komutan, emir subayını ve mangayı görev yerlerine gönderdi. Misafirlerle kameriyede otururken, komutan:
“Nereden geliyorsun, amca”
“Uzundu yolumuz, komutan. Varlı Köyü’nden, traktörle Digor Kazası’na, dolmuşla Kars Vilayeti’ne, otobüsle İstanbul’a, tekrar otobüsle Lüleburgaz’a… Buraya da dolmuşla geldik. Senin anlayacağın, iki gündür yoldayız.” .
“Yorgunsunuz. Geldiğiniz yer epey uzakmış.” Deyince, söze teyze karıştı:
“Aha şimdi yorgunluğumuz gitti. Sizi gördük, oğlumuzu da göreceğiz ya!”
Bölüğünden çağırdığımız askerimiz de geldi. Tir, tir titriyor. ‘Hoş geldiniz!’ bile diyemedi. Hazır olda, put gibi duruyordu. Komutan ayrılırken bana döndü:
“ Tacettin, Ferhat Yüzbaşı’ya söyle, askerimize iki gün izin versin. Misafirhanede yer ayırtın, beraber kalsınlar. Otobüs biletlerini biz alalım. Garnizonu gezsinler, çocuklarının yattığı, yemek yediği yerleri görsünler. Şehiride gezdirin.”
“Baş üstüne, komutanım!”
Baba ile oğlun, ana ile oğlun, bir sarılıp kucaklaşması vardı ki görmek gerek! Anlatılamıyor.
“Oğul, kurban olayım! Kilo almışsın. Askerlik sana yaramış.”
“Elbet yarar hanım, orası peygamber ocağı!”
“Ana, yemeklerimiz çok güzel! Her gün değişik yiyoruz. Baba, o kadar yolu nasıl geldiniz? Onca masraf, onca yorgunluk… Değer miydi?”
“ Ne dersin, oğul! Seni görmek, her şeye değer! Yorgunluk geçer. Para yerine gelir. Biliyorsun, bizler yaşlı ve hastayız. Dünya gözüyle bir kere daha görelim, dedik.”
“Sağ ol, babam! Sağ ol, anam! Kurban olurum size! Bakın, ben çok iyiyim.”
Sevgi orada gözle görülüyor, elle tutuluyordu. Oğullarının ellerini tutan ana baba, her fırsatta ona sarılıyor, durmadan öpüyorlardı.
Yanında getirdikleri çöreklerden, bazlamalardan ve çökelekten ikram ettiler. Komutana da gönderdim. İçim dolu dolu, oradan ayrıldığımda, üçü de birbirlerine sokulmuş, cıvıl, cıvıl konuşuyorlardı.
İki gün beraber oldular. Şehrin her yerini gezdiler. Çok mutluydular. Otogardan yolcu ederken, vedalaşıp ellerini öptüm. Baba oğluna sarıldı. İki onluk verdi. Oğlu almak istemedi:
“Baba, burada her şey var. Paraya ihtiyacım yok. Size daha çok lazım olur. Ben sigara içmiyorum. Para ile alacağım bir şey yok.” dediyse de babası ısrar etti:
“Al, oğlum! Yanında bulunsun, lazım olur.”
Zorla eline tutuşturulan paralarla anasına sarıldı, onları anasının eline gizlice sıkıştırıp, hızla uzaklaştı. Otobüs, otogarı terk ederken gözlerimiz nemlenmişti. Uzaklaşana kadar el salladık. Askerimi tugaya bırakıncaya kadar hiç konuşamadım.
Aradan yedi ay geçti. Bir gün Ferhat Yüzbaşı’yla beni komutan çağırdı. Gittik:
“Bizi emretmişsiniz, komutanım!”
“Biliyorsunuz, olağanüstü hal bölgesinde bizim askerlerimiz var. İkiniz Kars’ın Digor İlçesi Varlı köyüne görevli gideceksiniz. Hazırlığınızı yapın. Çukurca’da şehit düşen bizim tugayın askeri Musa oğlu Yusuf köyüne defnedilecek. Cenazesinde hepimizi temsil edeceksiniz.”
“Baş üstüne, komutanım!”
“Tacettin, hatırlıyor musun? Bir sabah, babasıyla anasıyla beni karşılamıştınız.” Diyen komutanda çok üzgündü.
Boğuldum! Nutkum tutuldu! Gözlerimin önüne anası, babası ve Yusuf belirdi. Ana ile babanın çocuklarına sarılıp öperkenki hallerini yeniden yaşadım. Yaşlı babanın:
“Seni gördüm ya oğul, başka bir şey istemem!” sözü kulağımda çınlıyordu.”
Yolumuz uzundu. Ferhat Yüzbaşı’yla yan yana oturduğumuz halde yolculuk boyunca pek konuşmadık. İkimiz de çok üzgün ve perişandık. İçimden, yıllar önce söylenen bir yemen türküsünü mırıldanıyordum:
”Yemen yolu çamurdandır
.Karavanam bakırdandır
.Zenginimiz torpil bulur
.Şehidimiz fakırdandır.”
***
YORUMLAR
Zenginimiz torpil bulur
.Şehidimiz fakirdendir.
Değerli üstadım Tacettin bey öyle güzel ifade etmişiniz ki Türk milletinin yüreğinde olan vatan sevgisinin tercümanı olmuşunuz.
Asil millet, Güçlü Devlet Büyük Türkiye...... Kaleminiz daim ömrünüz uzun olsun..sevgi ve saygılar. Cafer Karamahmut
Sayın Yıldırım;komutanlarımızın,askerlerimizin ve ailelerinin,İNSAN SEVGİSİNİ, ASKER SEVGİSİNİ,
VATAN SEVGİSİNİ o kadar güzel anlatmışsın ki duygulanmamak mümkün değil.40 yıldır bu durumu yaşayan yaşlı yüreğim anlattıklarınıza,duyduklarıma,gördüklerime artık tahammül edememekte göz yaşlarımı tutamamaktayım.Ülkemin her tarafı şehitlik gibi..Neredeyse bayraksız mezar bulunmayan kabristanımız kalmadı.Bu bir savaş değil.Savaştaki gibi davranamıyoruz.Önce teslim ol çağrısın yapmadan neredeyse ateş bile edemiyoruz.Sonuç bir savaştakinden daha çok şehit vermişiz..Görüyorsun PUŞTLUĞA DAĞ DAYANMIYOR.Üstelik askerinin başına çuval geçirten,şehidine kelle,puşt başına sayın diyen,vatansever insanlarımızı hapislerde süründüren,Devletin caydırıcı gücünü,saygınlığını yok eden,onlarca şehit veren dışışleri mensuplarımıza "MON CHER"ler diyerek küçümsemeye çalışan.72 milyonluk TC.nin dışişleri mensubunu daha alt seviyeye oturtarak aşağılayan 5 milyonluk İsrail'e yeterli cevabı veremeyen,Hak isteyen öğretmenini,işçisini acımasızca coplayan,biber gazıyla zehirleyen,yerlerde süründürüp kelepçeleyerek derdest eden,molotof kokteylleri,havai fişekler,
taş ve sapanla saldıran, fırsat bulduğunda otomatik silah ve muhtelif patlayıcı kullanan,her şeyleri yakıp yıkanlara karşı acizce davranan, sonuçta sokak aralarında kaybolup gittiler dedirten yöneticilere sahip olmanın elemini yaşıyorum.Artık tek şeye gücüm yetiyor OY VERMEK..Onu da doğru bir şekilde kullanacağımı bil isterim.Sayın Yıldırım askerlik hatıraları bitmez devamını bekleyeceğim.Selam ve sevgilerimi sunarım.
yüreğim sızladı hele bu şehit haberleri kahrediyor beni..anneler el bebe gül bebe yetiştirdikleri yavrularını beyni yıkanmış bir kaç çapulcunun kurşunuyla heba oluyor..kaç şehit verdik kimbilir..bunu birebir yaşamış olduğunuz için böyle duygu dolu yazmışsınız...kaleminiz kavi olsun saygılarımla..
Tacettin...yazını okurken öyle kötü oldum ki..
Yutkundum.,yutkundum, terledim... dayanamadım,ağladım.
Tam da Şehitlerimizin çok olduğu bir zamanda böyle bir yazıyı okumak ...
..Sen zaten yazıların da olayları insan yaşatıyorsun.! Ziyaretçi karşılaman neyse de..son bölüme ne demeli..Sen gidebilmişin Varlı köyüne ; ben gidemezdim.
gecenin bu saatinde çok üzüldüm. Seni kutluyorum,harika yazın için selam ve saygılarımla....
Tacettin bir türlü yorum yapmak için yüreğimi serbest bırakamadım.
Her seferinde ağlıyor her seferinde bu Altın çocuklarımızın ne günahı var diye
kendimi harap ediyorum. Bahattin her bir satırında ağladığım bu güzel ama
acıklı yazını okurken kendimden ziyade seni düşündüm.
Benim kardeşim bütün bu acıları yaşadı, şimdide yazarken yaşadı diye sana da ayrı üzüntü duydum
ızdırapla kavrulan yüreğim bugün her bir şehit için ağıt yakıyor.
Tanrı taksiratlarını af etsin MEKANI CENNET YAVRULARIN. Sevgilerimle
HARİKA YAZINLA YİNE YÜREĞİMDEN VURDUN BENİ DEĞERLİ DOST .GENÇ BİR TEĞMEN ANNESİ OLARAK ,SENİN GİBİ DEĞERLİ KOMUTANLARLA GURUR DUYUYORUM .GÖZYAŞLARIMI TUTAMADIM DUYARLI YÜREĞİNE SAĞLIK .LÜTFEN DAHA SIK YAZ Kİ GÜZEL YAZILARINDAN UZAK KALMAYALIM .VATANSEVER ARKADAŞIM .SELAM SEVGİ VE SAYGI SANA .
ben ne demeliyim şimdi bilmiyorum
sadece elletim titiriyo ve ağlıyorum
komutanım ;
okurken neye dua ettim biliyor musunuz??
inşallah çocuk şehit olmamıştır:((
ama final vurdu
......
öpmeye bakmaya koklamaya kıyılamayan evlatlar geldi
incinecekler diye aklımın çıktığı
kuzularım geldi gözlerimin önüne
........
zengin şehit mi olur??
fukara yavruları
köylerde masum tertemiz kalan yavrular onlar
vatan aşkını asıl barındıran türk evladı onlar
asil atamın torunları onlar
fatihin neferleri onlar
......
yanar ciğerler yanar kavrulur
benim yiğitlerim şehit olur tahta oturur
masum cana kıyan pislikler düşünsün akıbetini
benim şehit anamın başı dimdik durur
şehit anası olduğu ona onur gururdur
........
o geberenlerin anaları yansın
dünyasını cehennem eden evladı
ahiretinide cehennem etti
.....
gurur bizim evlatlar bizim şehitler bizim
biz onurlu türk milletiyiz
hocam
onurlu komutanım
biz TÜRKÜZ ne güzel bir şey bu
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
..............
saygılarımı sevgilerimi kabul buyurun lütfen
............
Nizamiye bariyerlerine yaklaşınca, görevli askerle konuşmağa başladılar. Asker ziyaretine geldikleri belliydi. Acele yanlarına gittim:
“Hoş geldiniz amca, hoş geldiniz teyze! Geçin içeri. Komutanı karşılayacağım. Gelmek üzere. Sonra size yardımcı olurum.” dedim.
“Sağ ol, evlat! Oğlumuzu görmeye geldik.” dediler.
“Tamam, içeri buyurun!”
Komutanın, forsu açık siyah arabası karşıdan göründü. Manga hazır. Bariyer açıldı. Araba durdu. Komutanımız inerken ben yüksek sesle komutumu verdim:
“Rahat! Hazır ol! Selam dur! Sağa bak!”
“Merhaba, arkadaşlar!”
negüzel anlatım....kalemine sağlık...saygılarımla..
Sevgili komutanım, bizim askerimiz de komutanımız da seçkin insanlardır. Halden dertten anlarlar. Benim oğlum askerken ziyaretine gittiğimde aynı inceliği komutanlar bana da gösterdiler ve çok sevindim.
kalem her zamanki ustalıkla çok güzel yazmış kutlarım...
saygı ve sevgilerimle...
Vukuatsız geçen nöbetimin son saatleri… Komutan nizamiyeden giriş yapacak, merasim mangasıyla onu bekliyorum.
Birliğimize yakın yolda, köy minibüsü durdu. İçinden yaşlı karıkoca indi. Nizamiyeye doğru geliyorlardı. Ellerindeki küçük bir valizle, aceleci ve tedirginlerdi. Giyimlerinden yoksul oldukları belliydi. Adamın başındaki altıgen kasketi, birkaç günlük sakallı yüzü, eski bozarmış ceketiyle, bitkin ve yorgun hali hemen göze çarpıyordu. Yanındaki yaşlı teyzenin başı örtülüydü, yerlere kadar uzanan entarisinin üzerine geçirdiği kalın eski bir mantosu giyimini tamamlıyor, yürümekte de bayağı zorlanıyordu.
Nizamiye bariyerlerine yaklaşınca, görevli askerle konuşmağa başladılar. Asker ziyaretine geldikleri belliydi. Acele yanlarına gittim:
“Hoş geldiniz amca, hoş geldiniz teyze! Geçin içeri. Komutanı karşılayacağım. Gelmek üzere. Sonra size yardımcı olurum.” dedim.
“Sağ ol, evlat! Oğlumuzu görmeye geldik.” dediler.
“Tamam, içeri buyurun!”
Komutanın, forsu açık siyah arabası karşıdan göründü. Manga hazır. Bariyer açıldı. Araba durdu. Komutanımız inerken ben yüksek sesle komutumu verdim:
“Rahat! Hazır ol! Selam dur! Sağa bak!”
“Merhaba, arkadaşlar!”
“Sağ ol!”
“Nasılsınız?”
“Sağ ol!”
Komutan, manganın sonuna doğru yürüdü. Merak ettim. Yaşlı amca, manganın sonunda, kasketi elinde, teyze de yanında hazır olda duruyorlardı. Hepimiz şaşırmıştık. Komutanımız onlarla tokalaşırken:
“Hoş geldiniz!”
Sesi heyecandan titrek çıkan amca:
“ Hoş bulduk, komutanım!” derken, teyze de komutanın elini tutup kendine doğru çekti, yanaklarından öperken, heyecanla:
“Seni doğuran ana dert yüzü görmeye! Bu elbise de çok yakışmış. Ne kadar da güzel birisin! Allah uzun ömürler versin, oğul!”
Sesi yalın ve hayranlık doluydu. Bu değişik durum, komutanın da bizim de çok hoşumuza gitmişti. Komutan, emir subayını ve mangayı görev yerlerine gönderdi. Misafirlerle kameriyede otururken, komutan:
“Nereden geliyorsun, amca”
“Uzundu yolumuz, komutan. Varlı Köyü’nden, traktörle Digor Kazası’na, dolmuşla Kars Vilayeti’ne, otobüsle İstanbul’a, tekrar otobüsle Lüleburgaz’a… Buraya da dolmuşla geldik. Senin anlayacağın, iki gündür yoldayız.” .
“Yorgunsunuz. Geldiğiniz yer epey uzakmış.” Deyince, söze teyze karıştı:
“Aha şimdi yorgunluğumuz gitti. Sizi gördük, oğlumuzu da göreceğiz ya!”
Bölüğünden çağırdığımız askerimiz de geldi. Tir, tir titriyor. ‘Hoş geldiniz!’ bile diyemedi. Hazır olda, put gibi duruyordu. Komutan ayrılırken bana döndü:
“ Tacettin, Ferhat Yüzbaşı’ya söyle, askerimize iki gün izin versin. Misafirhanede yer ayırtın, beraber kalsınlar. Otobüs biletlerini biz alalım. Garnizonu gezsinler, çocuklarının yattığı, yemek yediği yerleri görsünler. Şehiride gezdirin.”
“Baş üstüne, komutanım!”
Baba ile oğlun, ana ile oğlun, bir sarılıp kucaklaşması vardı ki görmek gerek! Anlatılamıyor.
“Oğul, kurban olayım! Kilo almışsın. Askerlik sana yaramış.”
“Elbet yarar hanım, orası peygamber ocağı!”
“Ana, yemeklerimiz çok güzel! Her gün değişik yiyoruz. Baba, o kadar yolu nasıl geldiniz? Onca masraf, onca yorgunluk… Değer miydi?”
“ Ne dersin, oğul! Seni görmek, her şeye değer! Yorgunluk geçer. Para yerine gelir. Biliyorsun, bizler yaşlı ve hastayız. Dünya gözüyle bir kere daha görelim, dedik.”
“Sağ ol, babam! Sağ ol, anam! Kurban olurum size! Bakın, ben çok iyiyim.”
Sevgi orada gözle görülüyor, elle tutuluyordu. Oğullarının ellerini tutan ana baba, her fırsatta ona sarılıyor, durmadan öpüyorlardı.
Yanında getirdikleri çöreklerden, bazlamalardan ve çökelekten ikram ettiler. Komutana da gönderdim. İçim dolu dolu, oradan ayrıldığımda, üçü de birbirlerine sokulmuş, cıvıl, cıvıl konuşuyorlardı.
İki gün beraber oldular. Şehrin her yerini gezdiler. Çok mutluydular. Otogardan yolcu ederken, vedalaşıp ellerini öptüm. Baba oğluna sarıldı. İki onluk verdi. Oğlu almak istemedi:
“Baba, burada her şey var. Paraya ihtiyacım yok. Size daha çok lazım olur. Ben sigara içmiyorum. Para ile alacağım bir şey yok.” dediyse de babası ısrar etti:
“Al, oğlum! Yanında bulunsun, lazım olur.”
Zorla eline tutuşturulan paralarla anasına sarıldı, onları anasının eline gizlice sıkıştırıp, hızla uzaklaştı. Otobüs, otogarı terk ederken gözlerimiz nemlenmişti. Uzaklaşana kadar el salladık. Askerimi tugaya bırakıncaya kadar hiç konuşamadım.
Aradan yedi ay geçti. Bir gün Ferhat Yüzbaşı’yla beni komutan çağırdı. Gittik:
“Bizi emretmişsiniz, komutanım!”
“Biliyorsunuz, olağanüstü hal bölgesinde bizim askerlerimiz var. İkiniz Kars’ın Digor İlçesi Varlı köyüne görevli gideceksiniz. Hazırlığınızı yapın. Çukurca’da şehit düşen bizim tugayın askeri Musa oğlu Yusuf köyüne defnedilecek. Cenazesinde hepimizi temsil edeceksiniz.”
“Baş üstüne, komutanım!”
“Tacettin, hatırlıyor musun? Bir sabah, babasıyla anasıyla beni karşılamıştınız.” Diyen komutanda çok üzgündü.
Boğuldum! Nutkum tutuldu! Gözlerimin önüne anası, babası ve Yusuf belirdi. Ana ile babanın çocuklarına sarılıp öperkenki hallerini yeniden yaşadım. Yaşlı babanın:
“Seni gördüm ya oğul, başka bir şey istemem!” sözü kulağımda çınlıyordu.”
Yolumuz uzundu. Ferhat Yüzbaşı’yla yan yana oturduğumuz halde yolculuk boyunca pek konuşmadık. İkimiz de çok üzgün ve perişandık. İçimden, yıllar önce söylenen bir yemen türküsünü mırıldanıyordum:
”Yemen yolu çamurdandır
.Karavanam bakırdandır
.Zenginimiz torpil bulur
.Şehidimiz fakırdandır.”
sevgili dost yine sayfanızdan oldukça güzel bir serüven okuma şerfine nail oldum kalemine yüreğine sağlık başarılı özverili bir çalışma kutluyorum.
Sevgili Tacettin ağabey'im bugün ki yorgunluğumun üzerine, yazın içime ayrı bir hüzün bıraktı... Dha dün yedi aslanlar gibi mehmetçiklerimizi toprağa verdik.Ruhları şad olsun...
Ne zaman bitecek bu ağabey? İki ülke savaşa girse, kadını, kızı, yaşlısı, genci, mehmetçiklerimizle göğsümüzü siper edelim... Bu ne böyle? Her gün ortalama 2-3 can yok oluyor. KİME KARŞI BU SAVAŞ? KARDEŞ KARDEŞE...BİR KEREDE NEDEN BUNLARIN KÖKÜ KAZINMIYOR? DAHA KAÇ YUSUF VERECEĞİZ TOPRAĞA?
Yazının içeriği hüzünlü, hem de çok... Ama öyle bir anlatımın var ki, sanki seninle ben de ordaydım...
Sevgilerimle...
Şans; acaba şehidliğe ermek mi, vatan nöbeti sonrası sivil bir hayatın kucağına dönmek mi?
İnsanda şans olmalı.
Biraz önce yapmış olduğum yorumu henüz bu manevi değeri yüksek yazıya koyamadan kaybetmenin sıkıntısıyla şansın nev'ilerini değerlendirdim.
Ki biz; anne va babasının kucağına varmadan önce komutanına saygı sadakatını gösteren Er Yusuf'un şehidlik mertebesiyle Hakk'a yürüyüşünü işte bu tahlillerle arlamaya çalıştık.
Tacettin Komutan'ın Seni Gördüm Ya Oğul'a benzer bir çok asil hikâyeleri olmalı ki zaman zaman bunları zamanın gerisinden berilere taşıyor.
Bu Oğul gerçeğini baştan sona okudum.
O andaki hissiyatım itibariyle güzel bir yorum yaptım ve özellikle de Ni'me'l Ceşy namlı Güzel Askerlerden bahsettim.
Amu yine bu mekanik alet bizi katılılığıyla yolda bıraktı ve o cümleleri yeniden kullanamaz bir hâle getirdi.
Yine de kendimizi toparladık ve bir kaç cümle kullanmayı başarabildik.
Son günlerdeki şehid sayımızın artışı ve haince saldırıların canavarlaşması karşısında bu gibi hikâyeleri (!) biz birer mücevher vasiyet değerinde buluyoruz.
Memleketimizin bekası için elbette can verilecek, ama bu hususu çeşitli postlara büründüren bir kavgacı siyaset birlik noktamıza fitne oklarını iki de bir gönderip duruyor.
Galiba "Damat Feritleri yitirdik" derken, buldurma gayretleriyle karşı karşıya gibiyiz.
Kendi makus talihimizi yansıtan bir devrin nakis tarihini iyi okumaya ihtiyacımız çok..
Zaman hırlaşma zamanı değil.
Kaç gündür Yunan'ın İzmir işgâlini okumaktayım ki istila edilmiş bir ülkenin Batı Cenahındaki bu hazin tablo dahi bize ne büyük bir ibret..
Meselemiz uzun.. ama akl-ı selim ile hareket etme mecburiyetimizi unutmadan Şehid Yusuf'ların hâl tercümesiyle müvcehhezleşmekten başka çıkar yolumuz yok.
omutanım, bu kadar uzun konuştuysak, konuşma sebebimiz vardı.. Öyle yaptık..
Dualarımızla
dar güne düştü ateş......dahada düşecek gibi.....gazetenin birinde devlet erkanı gelecek diye geceleyin mağazayı açıp sehit ailesini giydirmişler hürriyet gazetesi bu günkü tarihli.....bu yazımda bir asker emeklisi olarak nice olan olayların....neden hep aynı kesime rast geldiğini..... yıllarca düşündüm....tarihte böyle söylüyor......ne olduk nereye doğru gidiyoruz...alevere dalavere garip memet nöbete......hep aynıydı hep aynımı olacak.....neden herşey yazıldığı gibi değil....istenilen gibi oluyor......mecnunun aşkından çok perişan ve çirkinleşen leylayı mecnunla beraber kıralın huzuruna çıkarırlar..... kıral ikisine bakar mecnuna dönerek bu çirkin kız içinmi çöllere düştün....değermiydi....diyerek mecnuna sorar.... mecnun leylaya bakarak kırala derki.... haklısın kıralım.... leyla çok çirkin.....ama siz onun içini bir bilseniz böyle konuşmazdınız der.... 31 yıl hizmet ettiğim bu güzide ocağın içini bilenlerdenim....olan olaylardan çok etkileniyor çok üzülüyorum..... yorumlarınız için teşekkürler.... iyiki sizler varsınız.... saygılar hepişnize....
Bu millet galiçya da yemen de suriye de çanakkale de ve Allahuekber dağalarında nice can parçalarını şehit diye toprağa emanet etmiştir..
Öyle kolay millet olunmuyor..Vatan dört tarafı sınırlarla belirlenen toprak parçası değildir...
yurt edinilen topraklar da değerler bütünü vardır..ortak kültür ortak harslar...şemmame halay horon zeybek işte o kültürlerin bir parçasıdır...biz olmak güzeldir...herkesei sevvmekte bir ibadetmiş gibi kutsal bir vazifedir...
yazının güzelliğinden ziyade herksei kucaklayıcı olması daha bir hoş olmuş...komutan işi biliyor..yüreğine sağlık...
Ama iyi ki havacı olmamışım...iyi ki senin askerin olmamışım yoksa senin askerin olsam kesin firar ederdim benim askerlik bitmezdi anam çok ağlardı...Sana üçgün tahammül edebilmek zorken ben senin kahrını on beş ay çekemezdim))))
şanslıyım valla...
saygılar ağabey....varlığın güç veiryopr bize...
Sen,çok çok güzel bir insansın Tacettin ağabey.
Askerin,duvar olmadığını,kör sağır olmadığını,bal gibi gerçekleri bildiğini...
...görüyorum öykülerinde,yazılarında.
***
”Yemen yolu çamurdandır
.Karavanam bakırdandır
.Zenginimiz torpil bulur
.Şehidimiz fakırdandır.”
***
Osmanlı'da da böyleydi,şimdi de öyle.
(Günün,ayın,yılın yazısına)
Selam,saygı.
Siz yazarken nasil duygulardaydiniz bilmiyorum
insani cok üzen bir yaziydi gözleri yas doluyor insanin.
Neler izini birakmis yüreginizde.
Ve sevgi bu evet bazen gözle görülür elle tutulur.
Ya acilar bunlarida gözle görmek nekadar hissedilirki o acilari yüreginde tasiyanlari hangi kalem anlatabilirki.
Cok güzel defalarca okunasi güzellikte her nekadar bir gariplik biraksada insanin yüreginde.
Kötü haberi vermeye gitmek bile ölüm gibi birseydir.
Seviyorum sizin anilarinizi okumayi degerli dost.Böyle yürege isleyen yazilari her insan yazamaz.
Allah her askere hayirlisiyla teskere alacagi günleri nasip etsin insallah.
Yüreginize saglik
Sonsuz saygimla
Sen yanlış meslek seçmişsin değerli arkadaşım.(Askerlik tede başarılı olduğunuzu biliyorum)
Neden edebiyat profu olmadınız?
Yazınızdan çok etkilendim.
Benim yazılarıma da neden bir yorum yazıldığını malesef anladım.
Ellerinize sağlık.
Kutlarım kaleminizi.
Sağlıcakla kalınız...
Komutanım bugün benim üzerimde duygusallığım var yazınızı hem okudum hem ağladım.Biz millet olarak devletimize askerimize bağlıyız bizi yok etmeye çalışan her güç bilsinki bunu asla başamramıyacaklar
yazınızı okuyunca bunua bir kez daha inandım
çok anlamlı akıcı muhteşem bir anınızdı yüreğin dert görmesin saygımla şehitimizinde yeri cennet olsun
baba yine salya sümük bıraktın beni yaa..Allah tan çoluk çocuk dışarıda..
işin başka bir buudu da aşağıda ki türkünün gerçek tarafı...
Yemen yolu çamurdandır
.Karavanam bakırdandır
.Zenginimiz torpil bulur
.Şehidimiz fakırdandır.”
maalesef askere alınırken kimileri Mehmetcik oluyor, kimileri de Mehmet Bey..Mehmet Bey ler hiç bir zaman askerliğin o kutsi tarafıyla tanışamıyorlar.. bir dal sigarayı 10 kişi içmek neymiş, arazide eksi değerlerde dinlenirken arkadaşına ısınmak için yorgan gibi sarılmak ne demekmiş, aç kaldığın halde tokum deyip ekmeğini suyunu vermek ne demekmiş bilemeden yapılmış askerlikle hiç tanışamayacaklar.. olsun beee. bırakın askerliğin de güzelliğinden fukaralar nasiplensin..
KOMUTANIM...Her ne kadar ağlattıysanız da beni ben bu hatırayı kaleme alan elleri hürmetle öpüyorum.. saygılarımla.. sağlıcakla kalınız...
Kim yüreği olan birine fakir diyebilir ki, gerçek fakir yüreğin de sızı, gözünde bir damla yaşı olmayandır...
Eski bir palto ve soluk bir şapka nasıl doyurur onların yüreğini.
Zira; yatı, katı, arabası, hatta binbir çeşit avradı olsa yine doyumsuzdur zengin babası...
Yüreği zengin olanlara bıraktım bir damla gözyaşı...Lazımı budur...
Ve güzel yüreğinize sonsuz sevgi ve saygı.Gözyaşımı? o çokdan yerini aldı...
...
... zor günlerin insanlarıyız biz
... sadece iyi günlerde değil
... asıl dar günlerimizde
... acıyla boğuşsak da
... yine de taşın altına
... sokarız hemde kökküne kadar kolumuzu !...
... ne kadar mağdur olsak da
... kendimizden daha mağduru vardır diye
... çıkmaz sesimiz
... var ya hani "ata sözlerimiz"
... kan kusarım belli etmem !!!
... kol kırılır yen içimnde kalır !!!
... ve daha niceleri !...
... aslında işin özü
... nesillerdir Türk insanı
... ölümden kaçmaz da
... fukara edebiyatından kaçar !...
... asalet değil de nedir bu !?...
... hele askerim
... benim mehmetçiklerim
... onların asaleti
... en üst mertebedendir
... nedeni
... o ocağa girdiğinden beri
... şehitlik şerbetini içtiğindendir !...
... ya koca şair
... benim güzel yürekli ağabeyim
... parçaladın yüreklerimi
... döktürdün kelimelerimi
... yakıştı mı
... yaraştı mı
... ana fikre uydumu bilmem !?...
... içimden gelen bu
... hakkını helal et
... yine yazdırdın bana
... boşuna dememişim ben sana
... nam-ı değer Modern Mevlana !...
... sevgi saygı selamlarımla,
MERHABA ABLASININ BİTANESİ SAYFAYA YENİ GİRDİM VE YAZINI GÖRDÜM ABLAM ŞU AN BİLE AĞLIYORUM SANA BUNLARI YAZARKEN VE SÖYLEDİĞİNİZ TÜRKÜ NE KADAR HAKLI BİLİYORMUSUN ŞEHİDİMİZ FAKİRDENDİR İŞTE BU SÖZÜN ÖZÜ ABLAM HANGİ ZENGİNİN ÇOCUĞU ŞEHİT OLMUŞ BEN BU YAŞIMA KADAR DUYMADIM HERHALDE SENDE HİÇ YAŞAMADIN VAY GARİBLERİM BAY KUZULARIM DEMEKTEN KENDİMİ ALAMADIM VATANA CANIMIZ FEDA BİTANEM EGER ÖBÜR DÜNYADADA BUNU YAŞAYACAKSAK BATSIN BU DÜNYA DERİM ZENGİN ARABASINI DAĞDAN AŞIRIR FAKİRSE DÜZ YOLDA ŞAŞIRIR DER ATALARIMIZ BİLİYORSUN YÜREĞİM PARÇALANDI İNAN ABLAM NEDEN BU ADLETSİZLİK NEDEN BU KADAR ŞEHİT SAVAŞ OLSA ANLARIM DURDUK YERE YAVRULARIMIZ GİDİYOR TAZE FİDANLARIMIZ HAYATLARAINA DOYMADAN GİDİYOR BUNA DAYANAMIYORUM BİR KAÇ ÇAPULCU YÜZÜNDEN ANALAYAMIYORUM BU ÇAPULCULARI ŞEHİT ANALARINA BABALARINA VERSELER İNAN KÖKÜNÜ KAZIRIZ BİZ BUNLARIN YEMİNLE ELLERİMİZLE BOĞARIZ MERMEİYE SİLAHA GEREK BİLE KALMAZ YEMİNLE RAHAT UYUYUN BİLE DİYEMİYORUM ÇÜNKİ ŞEHİTLERİM ÇOCUKLARIM RAHAT UYUYAMIYOR ONLARI ŞEHİT EDEN KANLI ELLER RAHAT RAHAT ALKIŞLARLA KARŞILANIRKEN NASIL RAHATUYUSUNLAR BEN BU HALİMLE UYUYAMAZKEN O KUZULARIM NASIL UYURBİLEMİYORUM ÇOK KONUŞTUN DEYİLMİ ABLAM AHHHHH ÖYLE DERTLİKİ YÜREĞİM SUSTURAMIYORUM NE OLURDU BENDE ERKEK OLSAYDIN DİYORUM KEŞEK BENDE GİDE BİLSEYDİM O DAĞLARA BİR İT
ÖLDÜRMEK BİLE KAR OLURDU BENİM İÇİN ABLAM KUTLARIM GÜZEL YÜREİĞİNİ SEVİLERİMİ BIRAKTIM GÖZYAŞLARIMLA GİDİYORUMHOŞÇAKAL BALSININ BİTANESİ
okudum okudum
gözyaşlarımı tutamadım off ya çocuklarımın asker olduğu onları görünce nasıl sarıldığımı yaşadım
içimin acısı çöktü yüreğime
bakın yine askerden teskere beklerken gelen tabutlara anaları düşündüm
yandım ya yandı içim
sizin kaleminizi döry gözle bekliyorum öyle güzel yazıyorsunuz gülümsüyordum
bu gün se ağladım ama
yinede güzeldi saygılarımla her daim
Tacettin Bey çok duygulandım. Gözlerim doldu.. Çok şey yazmak isterdim ama dedim ya içim bir hoş oldu.. Muhteşemdi anlatımınız. Yaşıyor gibi oldum. Askerlik ne kadar özel bir duygu.. Hele şehitlik.. Allah evlat acısı vermesin ama her anaya da oğlunu vatan için askere uğurlamak nasip etsin.. Saygı ve selamlarımla..