- 970 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BÜYÜMEK ZAMANIDIR ŞİMDİ
Geçmişe dönüp eski ’ben’ e bakıyorum da... Meğer ne kadar çok şey değişmiş, ben ne kadar da değişmişim...
Evet, ’Miş’li geçmiş zamanı kullanıyorum şimdi. Nasıl olsa devir değişti, zaman yenilendi, ben yeniledim her şeyi.
Yıllar geçtikçe bakıyoruz da hiçbir şey aynı kalmıyor, aynı değil. Aynı olması beklenemez de zaten. Aynı olursa hiçbir şekilde yol kat etmemiş oluruz.
Geçmişteki duygularımızla şimdikiler birbirini tutmuyor. Geçmişte ölüp bittiğimiz insanlar için bir zaman geliyor hiçbir şey hissetmeyebiliyoruz.
Bunun duygularla mı, olgunlaşmayla mı, mantıkla mı alakası var çözebilmiş değilim. Ya da belki de sevdiğimizi sandığımız için bir zaman geliyor sevmediğimizi fark edip vazgeçiyoruz.
Dün, aşkın en yalın hâllerine bile inanırken adeta ölüp biterken bugün, aşkın ’sen’ hâlinde bile olamıyorum. Nedir ki bu hayat?
Bir karmaşadan ibaret mi? Nedir bizim gözümüzde güzeli çirkin, çirkini güzel yapan? Evet, yalnızlar da aşık olurlar doğru, hatta onlar daha çok aşık olurlar ki kendi mutsuzluklarını bir başkasının gözlerinde tamamlayıp mutluluğun doruklarına çıkabilmek için. Ama kavrayamadığım bir şey var ki,
Sevgi aşktan daha güçlü bir bağla insanların yüreklerine adeta çörekleniyor.
Sevgiyi atamıyorsunuz, satamıyorsunuz. O hep içinizde kalıyor, gidenler gitmiş olsalar bile. Ama aşk öyle değil, aynı insana aynı ölçüde, yıllar yılı aşık olmak yalnızca yüreği o ağırlığı taşıyabilenlerin sorumluluğunda oluyor ve bir de çok ama çok kör ise eğer...
Etrafında başkaları dururken aynı aşkta kalacak kadar kör ve de derbeder ise...
Şu zamanda ne yazık ki duygular bile aynı kalamıyor. Tabi ki çocukluğumuz gerilerde, gençliğin ilk sancılı günleri de dünlerde kalınca; duygular da değişiveriyor.
Aynı kalan tek bir şey söyleyin bana... Hiç ama hiç değişmeyen... İsmimizin cismimizin ailemizin dışında değişmeyen tek şey...
’Değişmeyen tek şey değişimdir’ laflarını da kabul etmiyorum. Var mı aklınıza gelen tek bir şey?
’Sevgi’nin dışında. Hoş, sevgi de bazen nefretle yer değiştiriyor ya.
Aslında kimi çok seversek bir zaman sonra kızgınlığımız nefretle tanıştırıyor bizi.
Dün aşıktık, bugün hayatın yüküyle bedeni kamburlaşmış bir hancı. Dün sancılıydık, bugün sapasağlam bir kader yoldaşı zamanı kovalayan demirbaş, öfkesi de sevgisi de değişmez gözüyle bakılan yarım akıllı. Garip bu dünyanın düzeni de kendisi de çok garip...
’Ben sana aşığım’ diyenlere inanmam... Gözlerdeki parıltı, sözlerdeki cazibe azalınca ne anlamı kalır aşkın? Zaman geçiyor evet, sözler de gözler de anlamını yitiriyor.
Ruh bedenden yaşlı, bu hesaplar kime soruluyor? Bundan beş ya da altı sene önce kimdiniz, neydiniz, nerelerde kimlerin ellerini tutmaktaydınız, hatırlıyor musunuz?
Belki de birçoğunuz unuttunuz ilk aşkınızın ismini. Geriye bir tek ufacık bir iz kalıyor, yüreğinize dokunun anlarsınız...
Orada bir yerlerde adı bile unutulmuş cismi bile hatırlanmayan birileri hâlâ yaşıyor...
Gerçek olan, değişmeyen tek şey bu mu? Dostlarınızı nerelerde kaybettiniz? Çocukluk arkadaşınız hâlâ yanı başınızda mı?
Yoksa o da mı değişip çelmeyi takıverdi? Yeni dostlar, yeni arayışlar, yeni bir kimlik ve birden ayrılık.
Dostun acısı da ayrılığı da fenadır. Sanmayın ki aşktan daha az yakar canı...
Aslında aşktan daha çok yakar dostun kazığı, kazığından doğma ayrılığı...
Çünkü sevgiliden daha çok bilir sizi, sevgiliden daha çok acır gözyaşlarınıza. Ardınıza dönüp bakın eğer hâlâ oralarda bir yerlerde görüyorsanız dostunuzu, yaşanmaya değer birtakım duygularınızı yitirmediğinizin göstergesidir.
Büyümek zamanıdır şimdi, her an büyür insan. Büyükken bile büyür, ölene kadar. Gelişim süreci tamamlanmış, yaşı yolun yarısını yarılamış, dünyanın birçok yollarında yalınayak dolanmış biri bile büyür. Büyümek zamanıdır şimdi...
Her an gerçekler çıkar karşımıza, her an doğruları yakalamak için fırsat verir hayat bize.
Çocukken ne kadar güzeldi, bir oyundu hayat öyle değil mi? Çocuksu aşklar, hiç bitmeyen sırdaşlıklar, saatlerce koşup oynamalar...
Sonra birden baktınız ki büyümüşsünüz, oyun bitti sanırsınız perde kapandı. Ama büyürken başlar esas oyun, odur oyunun aslı...
Çelme takanlar, seviyorum deyip sevmeyenler, aşkla bağlanıp elinizi tuttuktan sonra başka bir göze, başka bir yüze aldananlar...
Neler neler var bu hayatta, neler... Kaybetmekte var, kazanmakta. Önemli olan kaybettikten sonra kazanmak mı, yoksa sürekli kazanıp sonrasında kaybetmek mi?
Sizin rolünüz nedir bu hayatta? Öksürüğünden bile korkan bir insanın hayattaki rolü ne olabilir sizce?
Adımlarınızın sayıldığı, şaşkın gözlerin neler yapacağınıza dair sizleri seyre dalışıyla ne kadarlık ömrünüz vardır sizce?
Büyümek zamanıdır, dün hissettikleriniz bugün size çok yabancı. Dün gülüp eğlendikleriniz bugün el olmuş, isimleri bile yabancı...
O yüzden böyle bir dünyada kalıcı olmak için savaşamazsınız. Her şey faniyken, siz faniyken; durup da anlık duygularınızla yüreğinizi hoplatıp sonradan bozguna uğratamazsınız!
Akıl vermek ne haddime, gerçeklerin görülebilmesi dileğiyle...
Dilara AKSOY
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.