YEMEKLER GÜZEL OLSUN
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Elden gelen öğün olmaz
O da vaktinde bulunmaz
İlçe dediğin nedir ki. Hepi topu ondörtbin üçyüz yirmisekiz kişi ya yaşıyordur ya yaşamıyordur. Gelip giden yolcular adam hesabına alınamaz. İlle de orada yaşamaları lazımdır. Yazın sıcağında güneşin tenlerini yakıp kavurması, gecesinde soğuğunun bastırıp üşütmesi lazımdır. Kışın soba zamanları yaşanmalı adam hesabına alınmak için. Kömür gelmeli bir ton, iki ton duruma göre değişir bir hesapla. Yaşlılar belirlemeli şaşmaz tahminleriyle. “Bu kış çetin geçecek” denilirse iki ton, denmediyse bir ton. Bir ton’un bin kilo olduğunu öğrenmeli çocuklar daha matematik dersinde bu konuya gelmeden, el arabası kaldıracak hale gelmeden kömür çekerlerken. Bir kilo muz istemekten vazgeçmeliler her el arabası çekişlerinde. Unutmalılar ağacı olmayan meyvenin hayalini kurmayı. Edep etmeliler.
Kışa denk gelmeliydi küçükten oruç tutmayı öğrenmelerimiz. Büyüdüğümüz zamanlara kalmamalıydı. Yahut hiç adet etmemeliymişiz şu zıkkımın pekini. Nasıl da zorluyor meret bu güz zamanı sevdalım Ramazan’ımı.
Hatıraların bastığı gece serinliklerindeyim yine. Nasıl da kalabalıklar. Arkadaşlarla gidilen teravih namazlarım düştü hatırıma. En sevdiğim müelliflerin anlattığından hiç farklı geçmezdi bu namazlar. Her gidişimde “nasıl kılacağız” diye defalarca sorduğum yegâne namaz. Bir türlü anlayamadığım yatsının bölünüşü. Neden sanki vitri de kılıp teravih namazına geçmeyiz diye, canımı sıkar dururdum. İlk kıkırdayandan uzaklaşamayacağınız yegâne bozulmaz sıra namazdaki saf. Niye o ciddiyet insanın sinirini bozardı ki sanki. Kimse hiç bir şey söylemezken neden kahkahalarla gülmek gelirdi ki içimizden. Teyzelerin bizi en son sıraya göndermelerinde özel bir sebep mi vardı, yoksa kaçışımızın kolay olması için en ideal yer miydi son saf? Hiç bilemedim. Yine de sonuna kadar zevkle kıldığımız çocukluk namazlarımızdı işte. Uzak camilere gitmenin hazzı, sırayla camii dolaşmalarımız…
Ramazan ay’ı içindeki en popüler mevzu neydi bilebilecek misiniz bakalım. Ben söyleyim. Her Allahın günü iftarda ne yenileceği konuşulurdu komşu teyzelerle birlikte. İftarda sorun yok. Aslolan sıkıntı sahurdaydı bizim için.
Sahur yemeklerimiz… Her defasında güle oynaya uyanırken sahura anacığımın “yatın” diye ısrarı, rahmetli babacığımın “elleme çocuklara” deyişi. Zira gecenin dar zamanında yemek hazırlayıp hepimizi birden oruca hazır etmek nedense gücüne giderdi anneciğimin. Bu sebepten babama en yakın yere oturuyordum, belki de. Azarı yediğimiz babacığım olsa da çekindiğim hep annem olurdu nedense. Nedeni belliydi aslında. Sağ olası anacığım şikâyet etmese, vurur muydu hiç senede bir defa mabadımıza güller açtıran değneğini.
Öyle tabi ya. Nedir yani. Yemedik mi hiç sopa. Öyle de güzel yedik ki hem de. Ucunda ölümün olmadığını nereden bilecektik yemeseydik sopayı. Bu kadar gözü kara olmamızı doğuştan bir yetenek mi sanıyordunuz? Yediğimiz sonuncu sopanın gerekçesi hala en sevdiğim gerekçedir. “Ben karımı size hizmetçi olsun diye almadım. Bir dediği iki edilmeyecek, dakika sektirilmeyecek.” Of Allah’ım bu nasıl bir sevgiydi ki böyle. Güzel kadın sonuna kadar hak ettiğin bu sevgi sana helâl olsun.
Sahurun fiks mönüsü: Keşli, cevizli erişte makarna.
Evlenip bu mönüden kurtulmak için nasıl acele ettiğimi tahmin bile edemezsiniz. O gün bugündür ya bir defa ya iki defa yemişimdir eminim. Özellikle geleneği bozmadan devam ettiren sevgili anneciğimde, sahur programına kalmamamın sebebi de budur işte. Aman kulağına gitmesin yine de. Üzülür güzel kadın. Feda olasım gelir hep, bir kusuru sahur yemeği olsun neylim. Demek ki zoruna gidiyordu geceye kalkması. Helâli hoş olsun. Kolay mı kardeşim, dört çocuğa sahur hazırlamak.
Sahur badiresi atlatıldıktan sonra oruç tutmakta ne var ki. Hele de iftar için hazırlanacak yemek sorulmuyor mu? İşte o an oruçlu olmanın tüm keyfini çıkarabilirdik. Meselenin aslı oruç tutmak güzel Anam. Kurban olurum seni verene. Yemekler güleç yüzünle pişsin de, ne pişirirsen pişir önemli mi? Senin yaptığın hangi yemeği yemeyiz dedik. Hele de sana âşık bir adamın elinin ters tarafında oturmayı göze almışken.
“Yemeklerin çok güzel olmuş anneciğim ellerine sağlık. Hele de keşli cevizli erişte hiç bu kadar güzel olmamıştı. Ne yaptın bugün anlamadım ama bir başka güzeldi bu akşam ki.”
YORUMLAR
okurken daldım gittim ..ne güzeldi ramazanlar.. iftar hazırlıkları..babam gelmeden hazırlardık mutlaka hoşaf olmalıydı..yemekten sonra koştururduk teraviye..cıkışta..apartumanda sırayla çay fazlı ve egelenceler olurdu..ramazanda bize oruclu olmasakta kimsenin yanında hiç bir şey yememek ögretildi..ayıptı..iftara sırayla büyüklerden başlanırdı cagrılmaya..mutlaka pişen yemekten komşulara verilirdi kokusu gitmiştir..diye...annemin her pişirdiği yemek cok güzeldi..hele ramazanı annanlemlerde tuttuğumuzda daha bir güzeldi..rahmetlik dedemin..kalk kız kızmısı uyumaz erken kalkar yardım eder...cok güzeldi yazınız ..yüreğinize sağlık..
beyinimizin tozlu raflarında, kıyılara itilmiş nöron baglantılarında keyifli bir gezinti yaptık. Anlayamadıgım, canım eriştenin tadı cevizden mi ana elinden mi :) Elbette güzeldir en çok anaların yüregi. Şmdilerde yaşanıyormu çok merak ettim son saflardaki çocukca coşkular. Sagol dost, geçmisin tozunu fazlaca sildin, o kadar fazlaki öndekiler kayboldu. Uykum var, erişte fazla sogumasın...