- 858 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK GÜL YÜZÜNÜ GÖSTERDİ YİNE
Aşk gül yüzünü gösterdi yine, biliyordum bir gün yine gelecekti bana. İmkânlardan kopup gelecekti yeni bir yüzle, yeni yüzüyle.
Aşk yine ben yaptı beni, aşk yaptı beni; sevdirdi kendini… Lâkin bu kez aşkın belli başlı yollarından geçmiş, aşkın hangi yollarda efsane hangi yollarda gerçek olabileceğini görmüş biri olarak aşka sarılıyorum.
Bir tomurcuk açtı kalbimde, ona engel olamıyorum. Yalnızca susuyorum, önlemimi almak adına.
Sana, ‘sevdiğim, sevgilim,’ diyemem. Sana, aşk sen oldun artık, sen aşksın hiç diyemem.
Bilirim ki sana çıkmaz yollar, susarım sadece imkânları denemeden sessizliğe gömülürüm öylece.
Aşk güzelliğini gösterdi yine, bu kez sen ‘aşk’ oldun.
İnsan hangi anlarda, ne gibi zamanlarda âşık olur bilir misin?
Aşkın üç boyutu vardır, üç boyutlu film gibi. Yalnızlıktan korkar aşka sığınırız, manevi ihtiyaçlarımızı karşılamak için aşka sarılırız, bir de aşka âşık olduğumuz için daldan dala bir yol bir iz, bir de kendimizi hatırlatacak duygular ararız.
En güzeli, ihtiyaçsızca, karşılıksız olsa bile tek başına verebileceğin emekleri feda edercesine âşık olabilmektir. O da bazen gerçek olur, esasında masallarda daha çok görülür.
Aşkın bir de ‘sen’, ‘ben’ ve de ‘biz’ boyutu vardır.
Bunu bilir misin isimsiz hancı? Sana ne şekilde hitap edeceğimi bilemezken aklıma bu geldi, kusursa eğer af ola. Aşkın ‘sen’ boyutu, sevdiğinin gözlerinden başka bir gözü göremediğin, onun yüreğinden başka bir yüreği istemediğin, aşkın tomurcuklandığı o ilk anlarda başlar.
‘Ben’ boyutu, aşkın ortalarında, bazı bazı sevmekten yorulduğun anlarda ortaya çıkar, bir de ‘ben’i eklersin. ‘Bak seni sevdim de bunlar geldi başıma’ sözleri kulaklarda çınlamaya başlar.
En güzeli, aşkın ‘biz’ boyutudur. Onda aşkın buram buram koktuğu sıcak hadiseler vardır.
‘Bizim şarkımız, bizim şiirimiz, bizim aşkımız, bizim dünyamız…’ Bunu yaratmak için önce ‘sen’i, sonra da ‘ben’i yaşatmak lazım.
Ben ölürsem sen olamazsın, sen ölürsen ben… Ne geriye ben kalır, ne de sen…
Şimdi bu kalbim seni hissediyor ya, sen ‘aşk’ oldun, ben ‘sen’i buldum, ama ‘biz’ olamıyoruz ya, bu aşkın hangi boyutuna giriyor?
Aşkın kaçıncı hâli oluyor? Şimdi sen bir başkasını sevince, ben buna rağmen seni sevince ezberlenmiş aşklar yolcusu olmuyor muyum? Filizlenmeye başlayan bir aşkın sonunu görüyorsan çekileceksin derler, sonunu görüp de çekilemiyorsam bu durumda aşk bana hançerini batırıp sana mı koşar? Yoksa hançerini esasında batıran sen misin, yalnızlık mı bana koşar?
Bu sorularla başa çıkılmaz hancı… İsmine cismine gerek kalmadan, daha yepyeniyken, tazeyken, filizlenmişken ‘git’ dersem üzülür müsün?
Çok yenisin durma buralarda… Bu aşk baştan bela, hem sana hem de bana. Neden bir insan düşünceleriyle sınanmazken, duygularıyla sınanır ve de sınar?
Duyguların düşüncelerle bağlantısı varken neden duygular ağır basar? Çok seçiciyim ama gerçekçiyim, lütfen durma buralarda…
‘Git’ demiyorum, diyemiyorum sana ama gitmen lazım, biz olamayacakken aşkın binbir türlü boyutlarına kafa yormuş bir sonuç alamamışken, sen beni bilmiyorken ve ben seni kendimden daha fazla ezbere koşmaya başlamışken durma buralarda, buz tuttum geçmişin yalanlarıyla, şimdi dokunursan yüreğime yanarsın. Ben buz tuttum ama, sen alevlere alışkınsın.
Durma buralarda yazık olur sana hem de bana. Aşkımı ortaya çıkarmamak için yemin etmişken, gururumun tapusunu elime alıp, yeni bir yuva kurmuşken durma buralarda, çok sevsem bile söyleyemem bunu sana. Aşkın hangi hâli oluyor bu?
Yalvarmak desem değil; ricaların aşkta hükmü olur mu ki? Durma buralarda lütfen sonun başlangıcı olmadan uzaklaş içimden, uzaklaş dünyamın kederlerinden, uzaklaş beni sevmiyorken.
Beni yaralama, kendini hapsedip kahrolma, haydi uzaklaş hancı… Yoksa ikimizi birden yakar bu sancı!
Dilara AKSOY