- 793 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İlan-ı Aşk
Küçük bir kız çocuğuydu… herkes gibi doğdu ve büyüdü… kendi büyürken; hayallerini, umutlarını büyüttü. Çocukluğunda yeşerttiği düşlerini genç kızlığına kadar götürdü. Büyüdükçe serpildi, güzelleşti; güzel mi güzel bir hanımefendi oldu.
Beyaz atlı prensi vardı onun da; biraz yakışıklı biraz da çekici…yeşilimsiydi gözleri, boyu boyuna huyu huyuna da denkti. Belki yakışıklı değildi ama onun gözlerinde dünyanın en yakışıklı erkeğiydi.
Kalbi, onu görünce bir kuş gibi çırpınmaya başlar; bir türlü yerinde durmazdı. Dizleri titrerdi… hani bir konuşsa, sesi soluğu da çıkmayacak gibi olurdu… yaşadığı bu duygulara bir anlam verememişti önceleri. Adını bir türlü koyamadığı bir kıpırdı vardı yüreğinde. Bazen acıyan, bazen kanayan ama her daim alev alev yanan bir şeyler vardı sol yanında.“Acaba bu aşk mı?” Diye sorardı kendi kendine.
Aşk’tı… hem de sapına kadar aşk’tı. Sonunda canını çok acıtacak bir aşktı, bir parçasını ondan alıp götürecek bir aşktı. Yaşadığı bu duygular b’aşkaydı.
Bir o bilirdi yüreğindeki kıpırtıyı. Onun yüreğinde, her gün biraz daha ağırlaşsa da bu yük gidip konuşamazdı ki anlatamazdı derdini… ne diyecekti; seni görünce, dizlerim…. Yok yok! Söyleyemezdi. Utanırdı…. Kırmızı kırmızı oluverirdi yanakları. Zaten onu görünce eli ayağı titremiyor muydu, nasıl duracaktı karşınsında? Nasıl derdi ki ben, seni…. Düşüncesi bile yetiyordu kalbinin ritmini bozmaya…
Diyelim ki söyledi; ya o olumsuz cevap verirse ne yapacaktı. Ben başkasını seviyorum da diyebilirdi. Kalbi dayanamazdı bu acıya… o böylesine severken, sevdiği kişinin dudaklarından bunları duyması onun dünyasını karartırdı….
Bazı geceler rüyalarında görürdü onu. Hiç uyanmak istemezdi ama her rüya gibi bu güzel rüyaların da sonu olurdu. Mutlaka güneş doğar ve birileri ona seslenirdi; hadi Cansu uyan artık, okula geç kalıyorsun! Oflaya puflaya çıkardı yatağından. Akşama kadar gördüğü rüyanın etkisiyle Leyla gibi gezerdururdu ve her akşam onu tekrar görme umuduyla dalardı uykulara. Bazen gerçek olurdu umutları bazense sadece dua da kalırdı…
Hiç aklından çıkmayan bir şeydi bu. Yemek yerken, yolda yürürken, koşarken, konuşurken… hep aklının bir köşesinde ona ait bir yer mutlaka vardı. Bazen kendini onunla yan yana hayal ederdi. İşte o zaman şimşekler çakardı beyninde… nasıl bir şeydi o… onun elini tutmak, gözlerine bakmak nasıl bir şeydi… yüreği dayanabilir miydi onun gözlerine dokunmaya…
Aşka dair öyle çok soru biriktirmişti ki hiç birinin cevabı yoktu sanki. Büyümek ne kadar da zormuş meğer. Aşık olduğu için mi büyümüştü yoksa büyüdüğü için mi aşık olmuştu? Peki! Aşk nasıl yaşanmalıydı; gizlice yüreğini mi deşmeliydi, yoksa alenen mi olmalıydı?… Sorular sorular… onu hayattan koparmaya yetiyordu. Evde, okulda, sokakta yürüyen bir hayalete dönmüştü. Çevresinde olup biten hiçbir şey onun dikkatini çekmiyordu.
Bu derdinin bir çaresi olmalıydı. Onu unutmalı mıydı yoksa bu aşkı sessiz sedasız yüreğinde beslemeli miydi? Çok zordu bu hatta imkansız; tek başına bu koca aşkın yükünü taşımak onu çok yıpratırdı. Belki de gidip konuşmalıydı. Ama nasıl?...
Gözlükçüde çalışıyordu genç adam. Bir bahane bulup oraya gitmeliydi ve arkadaşının gözlüğünü kırdı yanlışlıkla. Defalarca dilediği özürlerin ardından gözlüğünü yaptırmayı arkadaşına kabul ettirmişti.
Her şey ne kadar da çabuk olmuştu. Şuana kadar her şey planladığı gibi gitmişti. Peki, bundan sonrası nasıl olacaktı? Bundan sonrası aklına geldikçe bütün düşünceleri karıncalanmaya başlıyordu… büyük bir karanlık kaplıyordu her yanını. Yaptıklarının sonu nereye götürecekti onu? ama yapmalıydı, gitmeliydi oraya. Sonu ne olursa olsun bu aşkı içinde taşımayacaktı. Kararlıydı.
Ve gitti…
Önce bütün bedenini kaplayan heyecanını bastırdı ve kısık bir sesle konuya girdi; arkadaşımın gözlüğü… düşürdüm de… neyse ki çok konuşmasına gerek kalmadan genç adam anlamıştı derdini. O, gözlükle ilgilenirken onu seyretmek ne kadar da güzeldi.
“Yarın alabilirsiniz” dedi genç adam. Dalgın bakan gözlerin onu duymadığını anlayınca tekrar etmek zorunda kaldı söylediklerini.
Birden irkildi ve kendine geldi. Küçücük yüreği nasıl da hızlı atıyordu. Sanki buradan sağ çıkamayacaktı; bu heyecanla beraber sanki ruhu uçup gidecekti…
Derin bir nefes alarak kendine gelmeye çalıştı. Genç adam ona doğru bakarken söylemeliydi, tam sırasıydı şuanda. Bütün cesaretini topladı ve bir çırpıda söyledi.
“Seni seviyorum.”….