- 1355 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HEMŞERİM NEREYİ ÇEKTİN?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"ÖĞRETMENLİK HAYATIM-1"
Artvin Erkek Öğretmen Okulu’na 1972 yılında girmiş, 1976 yılının Mayıs ayının sonunda da sene kaybı olmadan “Tabi Bilimler Bölümü”nü üçüncü olarak bitirmiştim.
Aslında ilk once “Matematik Bölümü”nü tercih etmiştim.
O yıllarda bir “Modern Matematik” diye bir ders icat edilmiş ve bizlere bu ders veriliyordu. Matematik hocası bu dersin acemisiydi. Bir şeyden anlamıyordu. Matematiği çok seven biri olarak kendimden şüphe etmeye başlamıştım.
Bir hafta sonra şu anda Trabzon’da doktor olan Hasan Ulubay arkadaşım “Gel Şükrü Tabi Bilimlere geçelim.Yoksa biz Matematikten çuvallayacağız.” dedi. Ben de hiç tereddüt etmeden karar verdim ve Hasan arkadaşla birlikte “Matematik Bölümü”nden ayrılıp “Tabi Bilimler Bölümü”ne transfer olduk.
1976 yılının yaz döneminde, öğretmenlik kuralarımızın çekilmesini ve üniversite sonuçlarını dört gözle beklemeye başlamıştım.
"Öğretmen Okulları" bizlerin mezun olmasıyla kapanıyordu.
Dönemin Bakanı "Öğretmen Okulları"nı üç yıllık "Öğretmen Liseleri"ne dönüştürmüştü.
Öğretmen Okullarının kapatılması kararını veren birim hangi akla hizmet etmişti; hâlâ çözebilmiş değilim.
1976 yılından sonra gelecek neslin eğitilmesine en büyük darbe, bu okulların kapatılmasıyla vurulduğunu inananlardan biriyim.
Çünkü yedi yıllık öğretmenlik hayatımda, yanımda görev yapan siyasi-idoloji uğruna üç ayda öğretmenlik diploması verilen "Ispanak Öğretmenler"in (üç ayda ıspanak bile yetişmezken) elinde yetişen nesillerin nasıl kötü eğitildiğini bizzat görerek yaşadım.
Üzüldüm...
Hâlâ da “Öğretmen Okulları”nın kapatılmasına bir anlam veremiyorum ve bu okulları kapatanların Tarih önünde çok iyi olarak anılmayacaklarını adım gibi biliyorum..
Öğretmen Okulları’na Anadolu’nun ûcra şehirlerinde yaşayan fakir-fukaranın zeki çocukları alınıyordu ve parasız yatılı olarak okutuluyordu. Bu fakir öğrencilerin dört yıllık eğitiminde yemeleri, içmeleri, giyimleri , kitapları ve yatmaları hep devlet tarafından karşılanıyordu.
Bu vesileyle maddî imkânsızlık nedeniyle Çorum’da, Tokat’ta, Sivas’ta, Kars’ta Yozgat’ta, Çankırı’da, Trabzon’da, Giresun’da, Ordu’da, Erzurum’da vb illerimizde okuyamayan fakir ailelerin çocukları Öğretmen Okullarına sınavla tercihli olarak alınıyordu.
Ve bu okullardan mezun olan Anadolu’nun Çocukları, eğitim ordusuna dört dörtlük bir öğretmen olarak katılıyorlardı.
Ayrıca Öğretmen Okulları’nın birinci, ikinci ve üçüncülerini de “Yüksek Öğretmen Okulları”na sınavsız alıyorlardı.Yüksek Öğretmen Okulu’ndan yetişen öğretmenler de tekrar “Öğretmen Okulları”nda görev yapıyorlardı.
Maalesef “Öğretmen Okulları” gibi “Yüksek Öğretmen Okulları” da kapatıldı.
Türk Milli Eğitimine işte o zaman büyük bir darbe vuruldu.
Bugüne kadar Öğretmen Okullarına ve Yüksek öğretmen Okullarına vurulan bu darbenin hesabı hiç kimseden sorulmadı ve bu konuda da yazı yazılmadı. Belki de yazıldı da ben okumadım.
Çok yazık …
Hâlâ eğitime vurulan bu darbenin acılarını sancılarını çekiyoruz.
Okullarımız ve çocuklarımız yap-boz tahtası gibi. Gelen gideni aratıyor.
O yıl (1976) hem üç yıllık "Öğretmen Liseleri" hem de öğretmenlik hakkını elde eden bizler dört yıllık öğrenimimizi tamamlayarak mezun olmuştuk.
Hatta üç yıllık "Öğretmen Lisesi" mezunları öğretmen olmak için boykot yaptıysalar da bir hak elde edememişlerdi.
Bizler ise onlardan şanslıydık; hem öğretmen olmuştuk hem de lise mezunu sayıldığımızdan lise mezunları ile eşit seviyede üniversite sınavlarına girebiliyorduk.
O yılın sıcak bir Ağustos günü Ankara’da öğretmenlik kuralarımızın çekileceği günü bizlere yazı ile bildirmişti.
Bir yandan da Üniversite sınavına girmiştik, onun da haberini sevinçle bekliyorduk.
Kura günü gelmişti. Alaca’dan sabah ilk araba ile Ankara’ya geldim. Öğlen olmuştu. Kuraya yetişememiştim.
Sabahleyin kura sırası bana geldiğinde yerime bir başka arkadaş çekmiş. O da altmışyedi (o yıllarda il sayımız 67 idi) vilayetin içinde sanki sipariş vermiş gibi bula bula Hakkari ilini torbadan çıkarmış.
Ne şans vardı bende!…sormayın.
Zaten öğretmen okulununda da şansım yoktu:Artvin gibi Türkiye’mizin en ücra bir köşesi olan ili kazanmıştım.
Artvin ilinin öğrencilerini de Çorum Öğretmen Okulu’na, Çorum ilinin öğrencileri de Artvin Öğretmen Okuluna yerleştirmişti; çocuklar doğdukları illerden başka illeri de görsünler, vatan toprağını ve vatanımızın insanlarını tanısınlar diye...
Öğleden sonra bir karton kağıda "Hakkari İlini çektim. Çorum, Ankara ve Yozgat ile değişmek istiyorum" diye bir yazı yazdım. Boynuma takıp Milli Eğitim Bakanlığı’nın önünde bir aşağı bir yukarı gezindim.
Allah’ın bir kulu dönüpte boynumda asılı “Hakkari İlini çektim. Çorum, Ankara ve Yozgat ile değişmek istiyorum" yazımı okumuyordu.
Çünkü, Hakkari İlinden bir tane bile öğretmen yoktu.
Umudum kesilmişti…
Bir ağacın altında üzgün bir şekilde dinlenirken bir arkadaş geldi.
-Arkadaş, seninle Hakkari’yi değişelim. Yalnız benim yerim Çorum, Yozgat ve Ankara değil, dedi.
Ben hemen yattığım çimlerin üzerinden doğrulduım ve sordum:
-Hemşerim nereyi çektin ,dedim.
Devamı haftaya..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.