- 522 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
***...Zülf-i Yare Dokunmak-3...***
Onu yeniden buralarda görebilseydim şayet “hani daima dost kalacaktık, öyle anlaşmamız mıydık biz.” diyecektim. Sözlerimiz değişen zamanla ve şartlarla anlamını ne kadar hızla yitiriyor son zamanlarda. Asra bedel sözler veremiyoruz birbirimize artık.
Onca şey var zihnimin patika yollarından süzülüp gelip kalbimin tam ortasına oturuveren. Kızıyorum kendi kendime. “Böyle olmamalıydı” demekten kendimi alamıyorum. “Öfkeyle kalkanların zararla oturduğu” zamanları o kadar sık yaşar oldum ki sanırım ruhumu iyi bir tatile gönderme vakti geldi, kalbimle beraber. Her şey birbirine benziyor hayatımda. Ben “bu filmi bir kez daha izlemiştim” dedirtiyor değişmeyen kaderim bana. Senaryo o kadar tanıdık ki…Sadece başrol oyuncuları değişiyor sürekli. Bildik masallarımı yüreğimin derinliklerinden çıkartıp modernize ediyorum sadece. Dedim ya hikaye o kadar bildik ki…Artık beni bile sıkmaya başladı inanın…
Nasıl oluyor da hep başladığım noktaya dönüyorum? Hadi o zamanlar; çocuktum, küçüktüm, bilmiyordum, saftım, aptaldım, ahmaktım…. Evet, evet öyleydim sanki o zamanlar. Ya şimdi ne demeli. Sonuçlar değişmiyor yine de. Ya da ben değiştirmeyi beceremiyorum bir türlü. O zaman başlangıçları değiştirmeyi deniyorum yeniden ve yeniden.
Kendimi düşünmekten alıkoymaya çalışıyorum. “Yok yok geçer…” diyorum kendi kendime . “Abartıyorsun her zamanki” gibi diyorum sonra. Sonra bir ağırlık çöküyor gözüme ve gönlüme. Nefes alamadığımda fark ediyorum geride bırakmaya çalıştıklarımın kalbimin ayaklarına dolanıp durduğunu. Gözümün önüne gelip yolumu kararttığını. Oysa aydınlığa her zamankinden fazla ihtiyacım olduğunu yine en çok ben biliyorum.
Onlara paralel bir hızla kendimden de kaçabilirsem elbet bu acıları da diner yüreğimin. Dünde bıraktıklarımı yüreğimden de bırakabilirsem şayet. Kambur gibi sonsuza kadar taşımak zorunda kalmazsam… Bana veda bile etmeden gidenlere her gün dua üstüne dua etmekten vazgeçebilirsem şayet. Her gidenin kendim için bir kayıp olmadığını, bazen de kazanç olduğunu kendime kırk kez söyledikten sonra, buna bir de ben inanabilirsem şayet. İşte o zaman demeyeceğim kimseye “ hani biz hep dost kalacaktık” diye. Hep dost kalmak diye bir şey olmadığına bir de ben inanabilirsem şayet… Sırtımın da gönlümün de yükü hafifler o zaman.
Sorunlar onu oluşturanın mantığıyla çözülemiyor dese de bir yazar kendi sorunlarıma/sorularıma yine kendim çözüm üretmem gerektiğinin de farkındayım. Bu farkındalık bile vicdanımı sızlatıyor çoğu zaman.
“Buralarda olsaydın keşke belki yeniden başlardık” demek giden birine ne kadar anlamlı gelebilir ki bundan sonra. Tamamlanmamış cümlelerimizi üç noktalarla sonsuza uğurladık. Her boşluğu anlamından daha basit cümlelerle doldurduk. Başka duygulara yer vermemek için olumsuz duygulara sıkı sıkıya yapıştık bütün kalbimizle. Hangisinin çıkartıp daha iyisiyle değiştirelim bilemiyorum.
Testi kırıldı bir kere… Neyle yapıştırırsak yapıştıralım hep bir yerlerinden sızdıracak sanırım. Zaman yaraları sarıyor sarmasına da gönüldekini asla eskisi gibi yapmıyor. Giden bir dost geriye dönüp gelse de yürek kabullenemiyor nedense. “Mış” gibi yapılıyor sonrasında hep. Sırtımın ve yüreğimin kamburlarını vicdanım affetse de gönlüm affedemiyor. İçten içe, en derinlerde bir yerler fazla sızlıyor. Böyle ayrılıyor ayırmayı başarabildiklerimle yollarım.
Hayatta belki çok iyi bir kadın, iyi bir anne, iyi bir sevgili, iyi bir öğretmen, iyi bir abla/kardeş olamayabilirim ama biliyorum ki gerçekten iyi ve vefalı bir dostum ben. Ama sadece dostluğumla yetinebilenlere…Orada durabilenlere…Yüreğimi kanırtmadan sevebilenlere…
Bunları birbirine karıştıranlara da sanırım iyi bir dost bile olamıyorum ve olamayacağım da… Pek çok konuda becerilerimle göğsümü gere gere övünebilirken bu durumda sınıfta kalıyorum hep. Dedim ya aksi takdirde hep aynı sonlara geliyorum ben.
Şayet günün birinde dönüp gelirsen, sen de “mış” gibiye kendini alıştırmalısın. Fazlası için ise daha fazlasını yapmalısın belki. En iyi sen bilirsin ki, gönlün kara kaplı defterine yazılanlar bir kereye mahsus yazılıyor.
Olur da bir gün kaybettiğin bir dostunun farkına varır ve peşine düşersen, o yine bundan sonraki sınırlı hayatında seni taşıyabilir, ama eskisinden daha çok dinleyip daha az konuşarak… Seninle ilgili kurduğu her cümlenin başına “sen bilirsin”leri ekleyerek. Ve daha da önemlisi testinin sızdırdığını göre göre testiye her gün bir miktar daha su ekleyerek…
26/06/07-Salı-16.10
YORUMLAR
Olur da bir gün kaybettiğin bir dostunun farkına varır ve peşine düşersen, o yine bundan sonraki sınırlı hayatında seni taşıyabilir, ama eskisinden daha çok dinleyip daha az konuşarak… Seninle ilgili kurduğu her cümlenin başına “sen bilirsin”leri ekleyerek. Ve daha da önemlisi testinin sızdırdığını göre göre testiye her gün bir miktar daha su ekleyerek…
Son satırlar yazının ve yüreğinizin güzelliğini ortaya koymuş harika bir yazı.