Kurdun Yaptığı
Bazı konuları geçiştiriyoruz,anlamadan,üzerinde fazla düşünmeden,öylesine bakıp geçiyoruz içindeki manaları göremeden.Beni mazur görün,yeni öğreniyorum çocukluğumdan beri heybemde taşıdığım bazı bilgilerin eksikliğini,bazılarının yanlışlarını.Eski alışkanlıklarımı tam bırakabilmiş değilim.Bırakmayacağım da bazılarını,inatla ,gayretle taşıyacağım ömrüm yettiğince.Hoşuma gidiyor eski güzellikleri yaşamak,yaşatmak.Mesela eskiden eve gelen misafire kolonya tutulurdu,ben hala devam ediyorum bu adete, bazıları çok banal bulsa da.Çayı ben demlerim,bardakları ben doldurur,ellerimle servis yaparım zevkle. Çay bardaklarını takip eder,boşalınca sıcak suyla çalkalar öyle doldururum her defasında.Asla unutmam kimin açık kimin demli içtiğini, kaç kişi olursa olsun.Eski misafirlikler canlanıyor bazen hafızamın en ılık en müstesna köşelerinde,gözlerim doluyor,boğazımda birikiyor içimden kopup gelen hıçkırıklar,tutuyorum kendimi usulca.
O zamanlardaki misafirliklerde bizim evde çay-pasta-meyve ikramından sonra ıslak küçük havlulara eller silinir,sonrasında kolonya tutulurdu.Seksen derece olmasına azami dikkat edilirdi alınırken.Daha sonra kuruyemişler gelirdi, çifter tabakla.Tabakların biri boş olurdu,kabukları koymak için.Ne sohbetler edilirdi,ne konular bitirilirdi, ne gülüşmeler,fıkralar,oyunlar oynanırdı büyük küçük karışırdık birbirimize.Bazen hüzün dolardı evimiz bu sohbet sırasında,bir hasta veya vefat eden bir yakının adı düşünce sohbetin ortasına,susardık biz de o zaman, kasvetli havanın geçmesini beklerdik sessizce.Konuşurdu insanlar,acıları,sevinçleri paylaşırdı.Dertleri sıkıntıları yıkar giderdi sohbet gecenin geç saatlerine kadar.Her gidiş saati o zamanlar ’daha erken’ denilen saatlerdi.Benim de her misafirlikte çay veya meyve suyu dökme alışkanlığım vardı.
Kuruyemiş yerken fındıklar dikkatimi çekerdi.O kadar sert kabuğu olmasına rağmen bazıları delik olurdu,içleri simsiyah ve çürük kokardı.Fındık kırmak için küçük çekiçler vardı,her evde bir kaç tane olurdu o zamanlar.Babam çekiç kullanmazdı,iki fındığı avucuna alır,sıkıştırır kırardı.Benim aklım o delik fındıklarda kaldi senelerce.Bir gün sordum babama :
_Nasıl deliniyor bu sert kabuk? Diye.Bana:
_Fındık kurdu yapıyor oğlum,hani şu küçük beyaz kırkayak gibi kurtlar var ya..hah işte onlar deliyor fındığı. Dedi.Anlayamadan,düşünmeden attım heybeme anlattıklarını.Bazen düşünmedim değil,düşündüm o sert kabuğu küçücük,yumuşak fındık kurdu nasıl delebiliyor ardıç ağacı kadar sert kahverengi kabuğu diye ,çıkamadım işin içinden.
Yıllar sonra fındık üreticisi bir arkadaşımla sohbet ediyorduk,fındığın yetiştirilmesinin inceliklerini,meşakkatini anlatıyor,para etmediğinden yakınıyordu.O anlatırken fındık kurdu aklıma geldi,delik fındıklar düştü gözümün önüne, hemen sordum.Fındık kurdunun nasıl deldiğini fındığı. Bana:
_Çok ziyan veriyo abi..bildiğin gibi değil.İlaç vurmazsan fındık delik deşik oluyor,hep zarar anlıyıcan.Mecburen ilaç vuruyoruz ürünü kurtarmak için.Nasıl deliyora gelince abi,o sert kabuğu delmiyor ki.dedi,şaşırdım kaldım. E kim kırıyor o zaman kabuğu.
_Abi o aslında kanatlı bir böcektir.fındık daha tazecikken gelir uzun burnu ile deler fındığı,larvasını bırakır içeriye uçar gider.Kabuk sertleşir ama larva içerde.Fındık büyüdükçe o larva da büyür, bu arada fındığın içini de yer tabi ki.Sonra zamanı gelince içerden fındığın kabuğunu delip çıkar dışarıya,fındık kurdu kostümünü çıkarıp,takar gıcır gıcır kanatlarını başlar taze fındıklar aramaya larvasını koymak için.İşte böyle abi.
Hayretimden ne diyeceğimi şaşırdım.Meğer o sert fındık,o yüreğini muhafaza edebilmek için vücudunu taş kesen fındık içerden vuruluyormuş.Dışardan gelecek tehditlere karşı ne kadar mukavemet gösterirse göstersin,ne kadar sert olursa olsun,davayı içerden kaybetmiş aslında.
Ne kadar bizlere benziyor fındığın hikayesi değil mi?Daha tazeyken yüreğimiz,duygularımız, daha yeni yeni çarpıyorken aç ve muhtaç kalbimiz, biri geliyor deliyor yüreğimizi bırakıyor larvasını,çekip gidiyor.Biz içimizi kemiren o larvayı besleyip büyütüyoruz kendi içimizde.Onunla yaşıyoruz,ona alışıyoruz.Onsuz yaşayamayacağımızı düşünüyoruz,besliyor büyütüyoruz.Sonra umursamadan bizim duygularımızı zaman geldiğine kanaat getirdiğinde kalkıyor,uçuyor,gidiyor.Delip gidiyor yüreğimizi,acımadan.geride kalanın hali ne olur düşünmeden.İçimizin yanıp kavrulduğunu umursamadan.Açıyor kanatlarını uzaklaşıyor,yüreğimizdeki acılarla terkediyor bizi.Acılarla boğuşmak zorunda kalıyoruz ömür tükenene kadar.Ve kalbimizdeki o yara itiyor bizi çürük fındıklar gibi gönül kırıklarının yıkıntıların arasına.Artık ne kadar sert görünse de kabuğumuz içimizde taşıyoruz vefasız sevgilinin acısını,açtığı yaranın izlerini.
Onca sağlam fındık olmak varken yüreğinde acılarla yaşayan ve kanatlanıp uzaklara giden sevgilinin arkasında gözyaşlarıyla bakan çürük fındık olma saadetini yaşamak kaderim olduğu içim mesut ve bahtiyarım.
Yaşıyoruz işte.
YORUMLAR
erolabi
Bazı konuları geçiştiriyoruz,anlamadan,üzerinde fazla düşünmeden,öylesine bakıp geçiyoruz içindeki manaları göremeden.
Evet nekadar dogru bir seylerin nekadar derinine inersek okadar görünmeyen manayi da görüyoruz.
Hic birsey eskisi gibi evet degil dogalligini yitirmis hersey unutulmus samimiyet misafirlikler hersey degerini yitirmis.
Ve aslinda sevgili icin hakikkatten aci duyani da bulmak sanirim ki bir mucizedir artik.
Bu gibi yürek acilarina da rastlamak günümüzde cok nadir.
Ilgiyle okudum güzeldi
Yüreginize saglik
Sygilarimla
hicbitmez tarafından 7/18/2010 9:57:59 PM zamanında düzenlenmiştir.