birgünbeni özlersen
Bölüm 8
Düşündüğüm yok, önüme bakıyorum. Bakarsın bir taşa takılır düşerim.
Kâmuran gülümsedi;
---Ben onu unutmadım, dur sen.
Eve gelmişlerdi. Kâmuran;
---Yarın ne yapacaksın?
---Bilmem, hiçbir plânım yok. Sabah olsun hele, bakarız. Senin var mı? Dedi Ayşe.
---Hayır yok, dedi Kâmuran. “O halde iyi geceler” deyip, ayrıldılar.
Ayşe nin uykusu yoktu. Köye geldiğinden bu yana günlük tutuyor, yaşadığı her şeyini buraya yazıyordu. Yine yazmaya başladı. “Epeydir yazmadım” deyip, kısaca olayları yazdı. Kâmuran’dan bahsetti, iyi bir dost, iyi bir arkadaş diye. Sonra yattı, bir zaman uyku tutmadı. Haftaya kontrolü vardı, şehre gidecekti. Annesinden gelen mektupları açıp okudu, tekrar tekrar. Zavallı insanlar Ayşe’yi çok merak ediyorlardı. “Ne olur kızım buraya gel” diye yalvarıyorlardı. O, İstanbul’u sevmiyor, “Burada mutluyum. Doğa ile iç içeyim, köyü, köylüyü çok seviyor, seviliyorum. Derdimi burada unutuyorum,” diyordu.
Haftada iki mektup yazıyor, her şeyi anlatıyordu. Annesi de hemen cevap veriyor, böyle haberleşiyorlardı. İstanbul çok uzak sayılmazdı. Ayşe yolculuğu çok seviyor olsa da, kendini yorması yasaktı. Hele zihin yorgunluğu hiç olmazsa daha iyiydi. Bu düşünceler içerisinde uyudu.
Yine geç kalmış, uyunamamıştı. Saat bir hayli olmuştu. Kâmuran;” Bu kızın uyuması canımı sıkıyor, bir derdi var. Bizden saklıyor ve aldığı ilaçlar eminim ağrı kesici değil” diye Melek ebeye söyleniyordu.
--Sanki beni uyutacak, inandıracak. Ben inanmıyorum, kutusunu, hapları saklıyor. Bak Melek bunu takip edelim, sen de ben de gözleyelim.
Ayşe uyandığında saat onu geçmişti. “Of, karnımda acıkmış” diye amaçsızca söylendi. “Ama canımda hiçbir şey istemiyor. Hep yatsam…” dedi kendi kendine.
Dışarıda sesler vardı, odun kırılıyordu. Havalar soğuyor, sobalar yanacak. O’nun soba derdi yoktu, uğraşmak istemiyor, elektrik sobası kullanıyordu.
Ama Ayşe odun sobalarını çok seviyordu. Üşüdüm mü bazen muhtarda, ya da Melek ebelerde gider ısınır, onlar ne kadar “sobanı biz kuralım” deseler de, ısrar da etseler, Ayşe’nin uğraşmaya gücü yoktu. Pisliği, tozu var diye.
Yattığı yerden sesleri dinledi. “Kadir bey odun kesiyor” dedi. Yavaşça kalktı, üstüne sabahlık geçirdi, dışarı çıktı.
---Kolay gelsin, dedi.
---Sağol, dedi kadir, işini bırakıp. “Uyandırdım mı?”
---Yok, saat kaç baksana!
---Yine uyudun bu aralar, uykucu oldun.
---Yok, gece uyku tutmadı, sabaha karşı uyumuşum. Korkma, okula geç kalmam. Dedi gülüştüler. Sese Melek geldi, “günaydın uyandın mı?” “Evet”
---Hadi gel, kahvaltı hazır. Seni bekledik, dedi.
---Oh be, dedi. “İyi alıştım ben bu işe, gece ziyafet, sabah kahvaltı hazır. Beni iyi şımartıyorsunuz, üstünüze kalırım bak, karışmam sonra.
Onlar böyle sohbet ederken, bir köyden komşuları, bir tepsi börekle geldi. “Hoca hanım kalkmıştır, götürem de sıcacık yesin dedik” dedi.
---Sağol Emine Hanım, pek hora geçecek böreği de özlemiştim.
Emine hanım, Melek ebeye döndü;
---Börek çok, hoca hanım hepsini yiyemez, beraber yersiniz diye bölmedim. Doktor beye de verin, o da yesin.
Ayşe gülerek; “Nerden biliyorsun hepsini yiyemeyeceği mi?
---Amanın huncacık yiyon, bilmemi ben dedi, gülüştüler.
Melek ebe “eh” dedi. “Çayımız da hazır” kocasına; “doktora seslen de, gelin börek soğumadan yiyelim.”
Kâmuran sesleri duymuş, aşağıya inmişti bile. Emine kadına; “Beni de düşündüğünüz için sağolun” dedi. “Bunlar belki vermez, en iyisi ben kendim alayım.”
Emine kadın;
---A… O nasıl laf doktor? Ayşe hoca mı vermeyecek?
---O, kimseden bir şey saklamaz, kendi yemez ama yedirir. O bizim göz bebemiz. Dedi.
Ayşe; “Hadi hadi abartmayın. Börek soğuyor,” diye içeri girdi. Güzel bir kahvaltı hazırdı, yer sofrasında, ellerini yıkayıp, gelip oturdu. Melek te böreği tabaklara koymuş, geldi, “ mis gibi tereyağlı”
Kadir bey de geldi. Yine dördü yer sofrasına hem yiyor, hem söyleşiyorlardı. Uzun bir kahvaltı oldu. Muhabbetleri bitmiyor, kimi askerlik, kimi gurbet okul anıları anlatılıyordu. Başka köylerde yaşadıklarını anlatıyorlardı.
Ayşe ayağa kalktı;
---Ben gidiyorum, daha yatağımı toplamadım.
Kâmuran; “Bu gün ne yapacaksın, yine sahile mi ineceksin?”
---Yok inmem, bilmem ki dedi, “ne işim, ne de amacım var. Şehire inelim.” dedi Kadir bey’e. Onların arabaları vardı, “gezelim, bir değişiklik olsun. Ne dersiniz?”
---Bence olur, dedi Kamuran.
Melek te;” olur, niye olmasın. Ben epeydir inmedim, gerçi bu gün Pazar, ama olsun, bir gün de alışveriş için gidelim.” Dedi. Kadir;
---Aman, ona bensiz gidin. Ben sevmiyorum, o mu iyi, bu mu? Yok o olmaz, bu olmaz, bana göre değil. Karar verildi, haydi hazırlanın. On dakikanız var, yoksa beklemem.
Acele hazırlanıp, yola çıktılar. Araba eski modeldi, çok ses çıkarıyordu. Ayşe alışkındı iki yıldır, adını düldül koymuştu.
”Haydi düldülüm bizi yola bırakma” diyor, neşe içinde şehre gidiyorlardı. Hava soğuktu, biraz dolaştılar. Bir pastanede oturdular akşama dek. Onlar için bir değişiklik olmuştu.
---İyi moral topladık, dedi Kamuran. “Bu bize bir hafta yeter.”
Eve geldiklerinde saat onu geçmişti. Herkes “iyi geceler” dileyip ayrıldı. Ayşecik de “yoruldum” diye hemen yattı.
Sabah saati çalınca kalktı, odasını topladı, giyinip çıktı.Kadir bey gitmişti bile, çocuklara bağırıyordu.
”Kim bilir neye kızdı” dedi. Melek Ebe de yoktu. Onlar da gitmiş, sağlık ocağındalar dır şimdi. Yeni bir hafta başlıyordu.
Ayşe, “ bu hafta da iyi geçer inşallah,” diye düşündü. Çocuklar, ilkler alfabeyi sökmeye çalışıyor, Ayşe’yi bir hayli zorluyorlardı. İkinci sınıflar çok şeyi unutmuş, yeniden öğreniyor. Ayşe çok yoruluyordu. Hafta içinde evinden çıkmadı. Her geceyi evinde geçirdi. Dersleri kontrol ediyor, çocuklara verecek ödevleri hazırlıyordu. Hafta içinde bir iki sağlık ocağına uğramış, Kâmuran’la çok az görüşmüştü. İki gece Ela, bir gün doktorda oturmuş, bir gün de Melek te.
Ayşe,” işim var” diye yanlarına gitmemişti. Ela’yı sevemediği için “işim var” deyip, geçiştirmişti.
Ela, “ bir gün de sana geleceğim” dediğinde, “tabi buyurun” diye nezaket göstermiş ti. Hepsi o kadar.
Yalnız kalmayı yeğlemişti.
Günler geçip de, hafta sonu Ayşe, kimseye görünmeden şehre indi.
Doğru özel doktora gitti, bekliyordu.
Hemen kan alındı, tahliller hazır edildi. Tomografiye girdi. İşi bitip de köye geldiğinde akşam olmuştu.
Eve girerken, “ kimseye görünmeyeyim” dedi, ama başaramadı.
Muhtar baba kapıdaydı.
---Nerdesin be kızım? Bizi delirttin.
---İşlerim vardı. Niye merak ettiniz ki, ben çocuk değilim. Muhtar;
---Biliyorum, ama insan yaşlanınca meraklı oluyor,
Ayşe; “ kusura bakma, sizi üzmek istemezdim. Ama şahsi işlerim vardı. Onun için şehre gittim,
---Tamam kızım. Geldin ya bu bize yeter.
Öğrenmişti Ayşe’nin huyunu,” bir şey söylemem” dedim mi konuşmazdı.
---İyi ben gideyim, hanım da merak etmişti…